12.Bölüm : Hayat Savaşı

48 39 16
                                    

  Neredeyse iki gün kadar yetecek su takviyesi yapmıştık vücutlarımıza. Lavın biraz ilerisindeydi su kaynağı. Bir akarsu misali tepeden akıyordu. Akarsu gibi akıp yere dökülerek göl oluşturmuştu. Gölün önündeyse taştan yapılmış birkaç tane oturak vardı. Üzerlerindeyse bira ve viski şişeleri vardı. Kimisi tamamen bitmişti kimisiyse yarısı bırakılmıştı.

"Yarım olanlardan birisini alalım, işimize yarayacaktır." diyerek viski şişelerinden birisinin ağzından tutarak peçeteyle kapadı.

"Faik saçmalama, ne yapacağız viskiyi?"

"Her gördüğünüz içkiyi içeceksiniz diye bir kural yok. Sonuçta içkini içinde bulunan bazı maddeler insan hücresine iyi gelir."

"Ne gibi bir iyiliği olabilir ki şu zıkkım şişesinin?"

"Mesla konun kanadı diyelim. Ne yaparsın? Ama çok güçlü kanıyor ve durduramıyorsun."

"Bir aile hekimine görünürüm."

"O da gerekli ilaçları yazar ve hemşirenin pansuman yapmasını ister, değil mi?"

"Evet." dedim anlamayarak ne dediğini.

"Hemşirenin senin koluna ne döktüğünden haberin var mı? Yaraların iyileşmesi için alkol bazlı bazı ilaçlar sürer. Eğer bir yerimiz kanarsa bunu kullanacağız."

"İlkyardım çantamız yok mu zaten?"

"Oradaki sınırlı. Bunu da alsak bir şey kaybetmeyiz bence." dedikten sonra ağzını bir peçeteyle kapadı.

"Yiyecek bulamadık ama." dedim üzülerek.

"İnsan bir hafta boyunca aç bir şekilde yaşayabilir, susuz ancak üç gün yaşar. Önemli olan suydu bizim için ve bunu da bulduk. Daha fazla oyalanmadan dönelim."

"Aslında burada kalabiliriz Faik."

"Onu da nereden çıkarttın?"

"Madem ne zaman buradan kurtulacağımız belli değil, burada duralım da su kaynaklarına yakın oluruz."

"Yukarıda bıraktığın bir şey var mıydı?" dedi Faik iyice düşünerek.

"Yok."

Kendisi de eşyalarını düşündü ve yukarıda bırakmadığına emin olunca çantasını yere koydu.

"O halde buradayız. Ancak şimdiden söyleyeyim çıkış yolunu ve bisikletimizi bulmak için keşfe devam edeceği. Şimdi!"

"Tamam, geç sen. Arkandan takip ediyorum ben seni." dedim ve az önce kenarından geçtiğimiz lavın tekrar yanından geçerek patika gibi bir yere tırmandık. Oldukça dik bir yokuştu bizim için ve epey zorlamıştı hem ayaklarımızı hem de kalbimizi.

"Burada yol ikiye ayrılıyor. Ayrılıp baksak daha iyi olur bizim için. Hem vakit kaybetmemiş oluruz."

"Saçmalama Suat! Olmaz öyle bir şey. Beraber çıktık, beraber devam edeceğiz."

"Korkulacak bir şey yok aslında. Bak görüyor musun?" Elimle mağaranın ikiye ayrılan yolunda bulunan duvarı gösterdim. Ne dediğimi anlamamış olmalıydı ki yüzüme baktı dalgınca.

"Tam olarak ne yapmamı istiyorsun ki?"

"Sen sağdan gideceksin ve ben de sol taraftan. İkimizde duvarın dibinden yürüyeceğiz. Eğer bir şey bulamazsak duvara sertçe vuracak ve bağıracaksın. Görmedin mi, duvar ince."

Sunduğum fikri kafasında düşündü ve elini kafasının arkasına götürdü.

"En ufak bir şeyde bağıracaksın ama."

"Aynı şekilde, sen de Faik."

Konuşmamız sonlandıktan sonra hem korkarak hem de arkasına baka baka girişe yaklaştı.

"Suat, bir sorunumuz var!"

"Ne oldu yine?" dedim sorunlarından bıkarak.

"Benim fenerimin pili bitti." dedi ve cebime attığım pillerden iki tanesini ayıklayıp verdim ona.

"Madem vardı da bana neden vermedim?"

"Seninki loş aydınlatıyordu, loş!" dedim gülerek.

"Öyle olsun!" dedi eliyle selam verip ayrılan yolda fenerine taktığı pille ilerleyerek. Az sonra da mağaranın duvarına yansıyan fenerin gölgesi kaybolmuş, tamamen yalnız kalmıştım burada artık. Yere takılıp düşmekten korktuğum için ayakkabılarımın iplerini son bir kez daha kontrol ettim ve sol ayağımın bağcıklarını daha dayanıklı bir hale getirdim. Sırtımı biraz geriye vererek güçlü bir ses çıkartarak esnedim.

Girdiğim yol, kısa bir süre sonra ilerleyince genişledi. Su kaynağının sesleri de geliyordu kulağıma. Bir an hiç ilerlemediğimi ve ayrılmadan önceki su kaynağının yanında olabileceğimizi düşündüm. Bu tahminim beni yanıltmıştı çünkü biraz daha ilerlediğinde başka bir küçük su kaynağını görmüştüm. Her ne kadar az önce su içmiş olsam da iki dudağımın da kuruduğunu hissettim. Şişelere de su koymuştuk ancak onlar ilk gördüğümüz su kaynağının hemen yanındaki oturakların üzerinde kalmıştı. Gözlerimi pörtleterek suyun yanına doğru gitmeye başlamışken önce yerde duran sert bir ağaç dalı dengemi kaybettirmiş, ardından korkunç bir ses mağarayı sarmıştı. Faik'in sesi değildi nu kulağıma gelen ses. Ondan çok farklıydı, hayatımda daha önce böyle bir ses duyduğumu sanmıyordum. 

BÖLÜM SONU
Yeni bölümler cuma yayımda!

KIŞLAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin