11.Bölüm : Yoğunlaşma

49 37 4
                                    

11.Bölüm : Yoğunlaşma

Aramalara hız kesmeden devam ediliyordu. Değil jandarmalar, arama-kurtarmalar sivil halk bile destek oluyordu. Askerleri için bunu bir borç biliyordu.

"Fatma teyze, senin ne işin var burada? Yaşını başını almışsın, romatizman da var zaten. Birazdan yağmur bekliyorlarmış meteorologlar."

"Olur mu hiç öyle Cihat Bey? Biz gece evlerimizde mışıl mışıl uyurken onlar ellerinde silah tuttular bizler için. Bazısı bizi korumak için kendi canını verdi fakat asla düşmanın ülkemize gitmesine izin vermedi. Şimdi onlar kayıpken biz elimiz kolumuz bağlı oturamayız."

"Teyze, o zaman kendini çok zorlama. Köşelerden bakabilirsin, yokuşta olan yerleri biz zaten didik didik arıyoruz." Teyze verdiğim cevap sonrası yanımdan ayrıldı ve yolun köşelerinden aramayı sürdürdü. Cebimde duran küçük telsizde duyulan konuşma sesleriyle elime aldım telsizi.

"Efendim, bu bölümde kimseyi göremedik. Aynı şekilde havada uçan insansız hava araçlarıyla da aramamızı sürdürüyoruz."

"Yerin üstünde bakılmadık yer kalmayacak. Kuş olup uçmadılar ya. Hem yerin altında bulduğumuz mıknatıslar, sürdükleri bisikleti oldukça kuvvetli bir biçimde itmiş olmalı. Mıknatısların çekim yönlerini bilmediğimizden ne tarafa gideceklerini kesin olarak bilemiyorduk. Ya mıknatıs onları itip yukarı doğru gidecekleri ya da aynı itim gücüyle aşağıya doğru sürükleneceklerdi. Üst tarafa baktığımızda bulamadığımıza göre aşağıda olmaları çok muhtemel. "

"Efendim, bütün ekipleri aşağı yola kaydırıyorum. Aşağının alanı yukarıya göre çok daha fazla. Burada olan aramamız yaklaşık iki saat sürdü. Aşağının yüzölçümünü inceledim ve neredeyse iki günlük arama süremiz var."

"Çok güzel, bakılmadık bir bitki dalı kalmayacak. Ne olursa olsun onları bulacağız. Bu arada arama-kurtarmanın sadece bu yönde olduğu basına sızdırıldı mı?"

"Maalesef efendim. Ekipten birisi yüzünden spikerler ve kameramanlar çekim araçlarıyla buraya geliyor."

"Bunu bekliyorduk zaten fakat bu kadar hızlı olacağını düşünmemiştim." diyerek duraksadı Galip Bey. "Buraya mı?"

"E, efendim. İzin alarak geliyorlar."

"Ulan ne izni? Ben demedim mi, buraya sadece polis ve ambulans gelecek diye!"

"Bunun için yapabilecek bir şeyimiz yok Galip Bey. Üst makamlardan izinleri var ve bunu engelleyemeyiz."

"Yalnızca yarım saat, duydun mu? Yarım saat sonra hepsini kendi ellerimle kovarım."

"Nasıl isterseniz." diyerek telsiz konuşması sonlandı. Sinirli bir şekilde polis karavanından çıktı Galip Bey. Etrafa bakındı ve giydiği kalın montun fermuarını sonuna kadar çekti. Çok sert bir soğukluk vardı etrafta.

"Ya olmazsa." dedim Galip Bey yanıma geldiğimde.

"Ne olmazsa?"

"Ya kaybolan askerlerimizi bulamazsak, o zaman ne yapacağız?"

"Önce havadan ve karadan yeryüzünü inceleyeceğiz. Eğer iki gün boyunca bir sinyal alamazsak bu civardaki yeraltındaki bütün mağaraları arayacağız."

"Efendim, haddime değil ancak soru sormak istiyorum."

"Mantıksızsa sorma."

"Yok mantıklı hatta biraz da önemli."

"Dinliyorum, anlat." dedi montunun şapkasını örterek.

"Ya biz iki gün boyunca yeryüzünü inceleyip bir şey bulamayınca yeraltındaki mağaralara baktığımızda onların ölüleriyle karşılaşırsak? O zaman ne yapacağız? Sonuçta bir insan üç gün boyunca susuz kaldığında ölür." Anlattığım konu üzerinde elini sakallarına götürdü ve oynadı elleriyle.

"Bu doğru."

"Doğru tabii ancak bunun için bir şey yapmamız gerekiyor."

"Şu an elimizden gelen hiçbir şey yok."

"Var gibi." dedim kafamdaki öneriyi iyice enine ve boyuna düşünerek.

"Söyle, aklındaki nedir?"

"Vereceğim öneri bizim iş gücümüzü arttıracak. Birisi iki defa çalışıyorsa artık iki defa çalışacak. Biraz da maliyeti olacak."

"Şunu uzatma da söylesene! Şu an çok önemli bizim için vakit."

"Aşağıya yönlendirilen arama-kurtarma ekibini ü.e böleceğiz."

"Bunu neden yapıyoruz? Zaten az kişi var." dedi endişe ederek ve ayağını belli bir ritimle yere vurarak.

"Askerlerimiz yeraltındaysa eğer daha kolay bulmak için. Hem karadan hem de yeraltından."

"İş gücümüzü ve yoğunluğumuzu arttırmak istiyorsun yani, değil mi?"

"Tam da bunu düşünüyorum efendim!" diye karşılık verince hemen karavana geçti telsizle anons etmek için. Hava daha da soğumuştu artık. Buz kesiyordu her yeri ve kuzeyden esen rüzgâr her şeyi paramparça ediyordu. 

BÖLÜM SONU

KIŞLAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin