21.Bölüm : Mucize

33 31 4
                                    

21.Bölüm : Mucize   

"Yerde yatan on üç Türk askerimiz bunlar efendim. Hepsi ölmüş fakat gruplarındaki iki kişi mağaranın başka bir yerinde olmalılar."

"Bu imkansız, koskocaman on üç kişi burada olacak da kalan iki kişi başka bir yerde mi yatacak?"

"Ben başka bir yerde yatıyorlar diye bir şey demedim ki. Ya hayattalarsa?"

"Saçmalama, buna yalnızca mucize denir."

"Mucizelere inanın Galip Bey. Hayatta hiç sanmadığınız vakit karşınıza çıkarlar."

"Felsefe dersin bittiyse arama-kurtarmamıza devam edelim Cihat."

Yerde yatan on üç Türk askerinin önüne birkaç tane görevli koyduk ve ilerlemeye devam ettik sıkışık mağarada. Bir parlaklık gözümüzü almıştı ilerlediğimiz yolda. Çok az daha ileride sağa doğru kıvrılan bir yol vardı ve gözüme ilişen ışık o taraftan geliyordu.

"Dikkatli olun! Mağarada yaşayan teröristler olabilir!" şeklinde bir uyarı yaptı Galip Bey. Sonra en öne Yalvaç Bey geçti ve belinde duran silahını çıkarttı. Şarjörünü ayarladı ve sanki bir hırsızı vuracakmış gibi nişan aldı.

"Dikkatli olun terörist!" dediğinde artık her şey için çok geçti. Işığın geldiği yerden iki tane adam çıktı. Daha belirgin ir halde gördüğümüzdeyse bunların kaybolan iki Türk askeri olduğunu anladık fakat anladığımızda solda duran askerin göğsünde bir kurşun belirmeye başlamıştı.

"Siz kimsiniz? Ne yaptınız Suat'a?" Adam hem kızgındı hem de korktuğundan dolayı ellerini yukarıya kaldırmış "teslim ol" pozisyonuna geçmişti.

"Ulan sen ne yaptın?" Bir sinirle Yalvaç Bey'in tuttuğu silahı elinden alıp köşesini ona geçirmişti. Galip Bey'in yaptığı bu hareket, Yalvaç Bey'i öldürmese de oldukça sersemleştirip bayılmasını sağlamıştı. Ardından hiç durmaksızın telsizini aldı ve merkezle irtibat kurarak dışarıdaki arama-kurtarma ekibinin içinde olan ambulans ekiplerinin mağaranın içine gelmesini söyledi ve koordinatları bildirdi telsizde.

"Siz, bir Türk askerini öldürecek kadar şerefsiz misiniz? Sen dışarıda elini kolunu sallaya sallaya gezebil, diye onlar vatanları için hunharca çalışıyor. Siz de onu bu şekilde mi mükafatlandırıyorsunuz?"

"Bakın, bu istemeyerek oldu."

"Bunu kazarası mı var? Demek buradan başka birisi geçse yine aynısını yapacaksınız. Elinizdeki tuttuğunuz silah birilerini öldürmek için değil, birilerini korkutmak için."

"Bakın, bunu sonra konuşacağız. Öncelikle arkadaşının sağlık durumuyla ilgilenmemiz gerek. Dışarıdaki ambulans ekipleri çoktan mağaraya girmiş olmalılar."

"Her şeyiniz tutarsızlıklarla dolu. Ulan, arama-kurtarma için saatlerdir hatta günlerdir burada kalıyoruz. Öldük mü kaldık mı belli değil ve siz de mağaraya girerken yanlarınıza ambulans ekipleri almıyorsunuz."

"Endişenizi anlıyoruz fakat bakın, geldiler bile!" dedim mağaranın öteki tarafını işaret ederek. Kafamı çevirirken gözüm ister istemez Yalvaç Bey'e kaydı. Kafasından kan akmıyordu ancak arka kısım oldukça şişmişti. Tepe gibi olmuştu hatta kafasının arka kısmı.

"Ben zaten sağlık personeliydim. Ayrıca Suat'ın kafası kanıyordu ilk başta. Bunu önledim ancak şimdi ne olur bilemeyiz."

"Yalvaç zaten kafasına sıkmadı, rahat olun lütfen!" diye böbürlendi Galip Bey. Sonra bir anda döndü. "O Suat, bu Suat mı?"

"Ya ne olacaktı?"

"Eşi gelmişti. Hem ben neden anlatıyorum ki sana?" İkilinin arasındaki konuşma, hızlıca bize doğru yaklaşıp aralarına giren ambulans ekibiyle son buldu. Hızla bir erkek görevli eğildi yanına.

"Hastanın kan grubu nedir?"

"Birbirlerinizin yüzlerine bakmayı kesip kan grubunu söyler misiniz?" diye yineledi bir cevap alamayan erkek sağlık görevlisi.

"Bi- bilmiyorum ben." dedim diğer asker.

"Hastanın nesi oluyorsunuz?"

"Adım Faik, hastanın asker arkadaşıyım yalnızca."

"Hastanın en fazla üçüncü dereceden yakın birisiyle irtibat kurmamız gerekiyor. Var mı onun tanıdığı?"

"Eşi var polis karavanında."

"Hastanın kan grubunu ondan öğrenebiliriz. Hastanın eşini arayıp kan grubunu sorar mısınız?"

Ortamda uzun süren bir sessizlik oluştu. Galip Bey'le ben sürekli yüz yüze geldik ve ne diyeceğimizi bilemedik. 

BÖLÜM SONU

KIŞLAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin