35.Bölüm : Savaş Bildirisi

27 28 0
                                    

Savaşa geçmek üzereyiz, kemerlerinizi bağlayın!

35.Bölüm : Savaş Bildirisi

  “O, hoş gelmişsiniz efendim.” Diyerek ayağa kalktı birden Loat. Yardımcı da bu durumu garipseyerek arkasını döndüğünde gelen kişinin Irak cumhurbaşkanı sayın Roja Plafher olduğunu gördü. Hemen odayı terk etti Loat’ın ağzından bir kelime çıkmadı. Odada yalnızca Plafher ve Loat kaldı.
  “Çalışmalarınız nasıl gidiyor?” dedi cumhurbaşkanı oldukça soğukkanlı bir ses tonuyla.
  “Başkanım  şu an ters giden tek şey Türk varlığının hüküm sürmesidir. Ancak umarım dört gün sonra Türklerin “T” si bile kalmayacak.”
  “Cesur insanları severim, bunu bilirsin.” Dedi Plafher. “Ancak boş konuşan, verdiği sözleri yapamayanın gözünün yaşına bile bakmam.”
  “O ne demek efendim. Bizde verdiğimiz söz altından dahi önemlidir. Zaten şu vakte kadar da sizin yüzünüzü kara çıkartacak bir hareket yapmadım.” Dedi hızlı şekilde Koat, sanki herkesten sakladığı bir şey varmış imaları vererek.
  O halde madem bu kadar kendinden emin konuşuyorsun, bunun arkasında duracak dağlar gibi bir planın vardır.” Plafher’in sorusuna Loat yalnızca kafasını sallamakla yetindi. Hızlıca yaptığı plan kağıdını bulmaya çalıştı arkalardan.
  “Tarihimiz boyunca eşi, benzeri görülmemiş plan hazırladık. Hatta ilk adımını da şu an gerçekleştiriyoruz.”
  “Nedir o ilk adım?”
  “Efendim, öncelikle Türk İstihbarat Merkezi’ne saldıracağız.”
  “Bir saniye, bir saniye. Planı anlatmadan önce kafamda yanıtsız kalan birkaç sorum olacak sana.”
  “Sizi dinliyorum.” Dedi Loat, elinde tuttuğu plan kağıdını henüz Plafher’e göstermeden.
  “Biz bölgeye saldırı planı hazırlıyoruz ancak kimle savaşacağız?”
  “Efendim, olur mu hiç öyle şey? Tabii ki Türklere saldırı planı hazırlıyoruz ve her şey tamamlandığında da onlara saldıracağız.”
  “Onlara saldıracağımızı nereden biliyor olacaklar?” şeklinde bir soru sorarak onu sıkıştırmaya başladı Plafher.
  “İşte bilmiyorlar, böylece avantaj kazanacağız.”
  “Ulan herif, sen beni sınıyor musun!?”
  “Ne demek istediğinizi anlamadım.” Dedi en sonunda bacaklarını yere indirerek gergin duruma geçen Loat.
  “Düşmanın haberi yok demek, bizim onlara saldıracağımızdan. Biz kiminle savaşacağız?”
  “Efendim, bölgedeki halka tabii ki.”
  “Sen ne dediğini farkında mısın be adam?!” diyerek önünde duran masanın üzerinde satranç tahtasına vurup arkada duran cam masaya doğru fırlattı. Loat bu durumdan epey korkmuştu ve odaya giren yardımcılarına hemen burayı terk etmelerini istediğini belirtmişti.
  “Tamam, anlıyorum. Biz caniyiz, ancak bu kadarına da karışamayız. Kendi halkımıza karşı ateş açmak da neyin nesidir?”
  “Kendi halkımız ancak bilmenizi de isterim ki orası bir Türk toprağı. Hiç görülmüş mü Irak halkının bir Türk toprağında yaşadığı? Üstüne üstlük orası da bize aitken.”
  “Bu konuyu yıllar önce kapadığımızı düşünüyordum Loat. Bir anlaşma var ve bu anlaşmaya sadık kalmaya mecburuz, bu her ne kadar ülke çıkarlarını ve otoritemizi düşürse de.”
  Loat bir süre düşündü Plafher’in söylediklerini. Bu zamana dek kendi toplumuna ait hiçbir insana ateş açmamışlardı. Ya da tek bir kıllarına dahi zarar gelmemişti. Bunu yapmak gerçekten canice olurdu. Ancak anlaşma olmasaydı gözünü kırpmadan ateş açardı her yere. Karşısına çıkabilecek tek kişi cumhurbaşkanı Plafher’di. 
  “Karşı çıktığınıza göre bir planınız vardır?” dedi sorar gibi Loat.
  “Karşı çıkabilmem için illaki bir plana ihtiyacım yok sayın Loat.” Dedi ilk defa isminin önüne “sayın” kelimesini kullanarak. “Ama bu, bir planım olmadığı anlamına da gelmiyor.”
  “Sizi dinliyorum.” Dedikten sonra az önce Plafher’in arkadaki cam masaya attığı satranç tahtasını yerden alıp masanın üzerine koyarak. Ardından satranç tahtasının tam ortasındaki bölgeye siyah renkli şahı koydu, arkasına vezir, kaleleri, filleri ve son olarak da atları koydu.
  “Bir bildiri yayımlayacaksınız.” Diyerek oturuşunu yeniden düzeltti Plafher.
  “Nasıl bir bildiri yayımlamamızı istiyorsunuz efendim?” Loat’ın aldığı bu cevaptan sonra tüm hayalleri yerle bir olmuştu. Planı bozulmuştu bir kere ve bundan hiç hoşlanmazdı.
  “Saldırı bildirisi. Böylece yalnızca Türkleri yanımıza çekmekle kalmayacağız, ayrıca olayla bir bağlantısı olmayan sivil Türk halkını da korkutacağız. Rüyalarına gireceğiz, kabusları olacağız onların.”
  Loat, Plafher’in söylediklerini kendisinin de anlamadığı şekilde çok mantıklı bulmuştu. Kafasını oynattı ve PLafher, onunla daha fazla konuşmadan odadan ayrıldı. Gerekli kişileri çağırdı odasın Loat sonrasında.
  Odaya ilk giren kişi en sevdiği ve bir numaralı yardımcısıydı.
  “Telefonlarınıza özel koordinatlar göndereceğim. Kışlanızdan birkaç terörist alın ve yine size göndereceğim saldırı bildirisini o teröristlere okutacaksınız. Bunlar olurken de diğerleriniz kameraya çekecek. Çektiğiniz bu video kayıtlarını bana göndereceksiniz. Yolda gelirken de kışladan aldığınız teröristleri de öldürüp bir kenara atın.”
  Az öne Plafher’in dediklerinin tam tersini yapıyordu Loat. Hiçbir kişiyi öldürmemesi gerekiyordu fakat o şimdi kendi ülkesini koruyan askerleri öldürmeleri için talimat vermişti.
  “Şuraya yorgan, döşek falan sermemi ister misin Ronk?” diyerek dalga geçmeye başladı LOat. Neyse ki bu şakayı hemen anlayan Ronk odayı terk etmişti çok kısa bir süre içinde.
  “Keşke en başından gitseydik başkanın yanına.” Dedim Resul’e dönerek. ”Sen de daha erken başlardın alıştırma yapmaya.”
  “Benim için sorun değil bu durum. Ben tek başıma da çalışırım fakat senin çok iyi nişan alman ve çok iyi atış yapman gerek.”
  “Ondan kolay ne var? Zaten oldukça profesyonel oldum bile şu kaç günde.”
  Bir şey diyeceğim, şu yemekhaneden yeni yemekler alalım.” Diyerek karnını da sıvazlıyordu bir yandan Resul

BÖLÜM SONU

KIŞLAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin