90.Bölüm : El Alemin Külotu

13 6 0
                                    

90.Bölüm : El Alemin Külotu

"Arkadaşlar, ışıkları kapatın, görevlilerin hedef bölgeye ulaşmalarına yalnızca birkaç metre kaldı."

"Ulan kaparsak nasıl göreceğiz etrafı?" 

"Canım, bir zahmet onu da el alemin külotunu düşünmeden önce düşünecektin."

"Of, of!" diye patlayınca son çare olarak temizlik biriminin içindeki tüm ışıkları yöneten anahtarı kapadım. Ortamı yalnızca İngiltere MİT üyesinin giymiş olduğu fosfor renge sahip kıyafet aydınlatıyordu. Ki o da üç beş karışı kadar yetiyordu. Bir anda gözüme çarpan ışıkla kendime geldim o karamsar halimden.

"Gözlerimi bşraz daha açmaya çalışsam da yüzüme doğru tutulan fener bunu imkansız hale getiriyordu. Sonra gözüme doğru tutulan bu ışık kaynağı yer değiştirmeye başladı.

"Can you give it?" diyerek sol elinin narin parmaklarını daha yeni yüzünü görebildiğim Amerika MİT üyesine doğru uzattı. O da hiç şüphe duymadan ve ısrar etmeden Gizem'in eline verdi tuttuğu feneri.

"Şuradaki beyaz şeylere tutar mısın Gizem? Çok yüksek ihtimalle orada gibi duruyorlar?"

Tabii," deyip eğildi işaret ettiğim rafa doğru.

Beyaz şey aslında bunun sadece küçük bir ucuydu. Gittiği yere kadaar takip edince aslında bu kıyafetlerin ön rafta değil, bu reyonun arka tarafında olduğunu fark etmiştim.

"Şu kiloluyu şey etsene?"

"Ne edeyim?" dedi ve elindeki feneri sağına ve soluna tuttu.

"Hah, şu en sağdakini. Dur ya da,"" deyip kendim kalktım ayağa. "Hop bilader,"

"Askerlik arkadaşın sanırım."

"Ha, evet. Bak, o anladı zaten." dedim kastettiğim adamın bana doğru geldiğini görünce.

"Oldu o zaman, siz kendi aranızda edersiniz." deyip sadece ışığı tuttu bu vakitten sonra. E, nasıl söyleyecektim ki ne yapması gerektiğini. Gerçi, ne yapması gerektiğini Türkçe olarak telaffuz edebilir miydim ki? Of!

"You," diye başladım önce cümleye. Nasıl ilerlemem gerektiği hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Dediğimi anlamış olmalıydı ki kendi sol işaret parmağıyla yeniden kendini işaret etti.

"Bunu anladı, oley!" demek için kafamı Gizem'e çevirdiğimde yere oturmuş daha doğrusu düşmüş hunharca gülüyordu. Tabii dışarıya ses gitmesin diye de top yaptığı hırkasını ağzının içine kadar sokmuştu.

"Up!" deyişimde elimi yukarıya doğru kaldırdım. İngilizcede "me" kelimesi "ben" anlamına geliyordu, Allah'a şükür bunda bir eksiğim yoktu. Ardından önde duran reyonu işaret ederek "me" dedim. Yani bu deyimimle "ben" zamiri reyon olmuştu. En azından bana göre böyleydi fakat bunun yanlış oluğunu öğrenmem biraz acı olmuştu.

"Gizem, bir şeyler yap!" diye emir verdim. O ise hala ağzına soktuğu hırka ile gülüşmekle meşguldü.

"Arkadaşlar, kapıya çok yakınlar. Bir ışık ya da ses olmasın ortamda. Bu arada, orada her şey iyi mi?"

"Çok," dedim uzun uzun.

"Leave him!" dediğinde adam çok nazik olduğundan ötürü (!) pat diye atıvermişti beni. Ardından olaya Gizem katılınca uzun uzun ne yapması gerektiğini söyledi. O da gösterdiğim yerden reyonu tutarak geriye doğru çekti. Duvarla reyonun arasına sıkışık bir biçimde de olsa girebilmiş ve en alt raftaki beyaz tulumların hepsini alabilmiştim.

"Raif, orada mısın ağabey."

"Ben hep buradayım gülüm."

"Tamam, bırak şimdi yalakayı. Bizim işimiz bitti ve buradan çıkabiliriz."

"Sakın ola?"

"Ne olmaya?"

"O kapıya yaklaşmayı aklınızın ucundan bile geçirmeyin. Çok tehlikeli ön kapı. Bir düzine insan şu an şifre denemesi yapmakla meşguller."

"E, sıkışık mı kaldık şimdi burada, bunu mu demek istiyorsun bize?"

"Hayır tabii ki. En başta girdiğinizde size bir şey söylemiştim. Hatırlıyor musunuz?"

"Arka kapı demiştin."

"Aynen, şimdi oradan çıkacaksınız. Çıktıktan on ya da on beş saniye sonra da ben kapının şifresini yeniden aynı haline getirecek ve kapıda işlerini yapmak için bekleyen bir düzine insan odaya girecek."

"Tamam," diye onaylayarak diğerlerine de elimle işaret vererek arkaya doğru gelmelerini söyledim. Orta noktanın biraz daha gerisinde konuşma yaptığımız için sesimiz hem kısıktı hem de dışarıya gitmemişti.

"Dur açarım ben," diye öne geçti Gizem. Tıpkı okullarda buunan acil çıkış merdivenlerinin kapısına benziyordu burası. Birkaç hamlenin ardından kapının sıkıştığı gerekçesiyle açılmadığını belirtti Gizem.

"Annen süt içirmedi mi?"

"Ne alakası var," dediğinde yüzü gitmişti biraz ama hemen toparlanmıştı.

"Bak şimdi ben nasıl açıyorum." diyerek arkaya aldım onu ve bütün gücümle yüklendim kapıya.

"Anneniz süt içirmedi mi Efe Bey?" 

Bölüm Sonu

KIŞLAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin