30.Bölüm : "Birden Geldin Aklıma"

46 34 1
                                    

Öncelikle 30 bölüm burada sizinle beraber kurguyu paylaştığım için çok mutluyum fakat her şeyin olduğu gibi bununda bir sonu var. Sonuna kadar okuduğunuzda ne demek istediğimi anlayacaksınız.

30.Bölüm : Birden Geldin Aklıma

***
  "Bugün çok verimliydi Faik.  Bir sürü yeni bilgi de öğrenmiş oldun bu sayede."
  "Hakkını ödeyemem ağabey, ben daha iki gün öncesine kadar mağaradaydım hatta normal bir erdim. Bak şimdi nerelerdeyim, çok geliştim her açıdan."
  "Bunu ben yapmadım ki. Ben sadece seni savaşa hazır bir hale getiriyorum. Bu imkanları ben tanımadım sana."
  "O da doğru ağabey ama ne bileyim işte, sanki vicdan azabı çekiyormuş gibi hissediyorum kendimi."
  "O niyeymiş bakalım?" dedi tahtadan yapılmış masanın üstündeki kahve bardağını alıp birkaç yudum içerek.
  "Sanki torpille buralara gelmiş gibiyim. Bir anda mağaradayken burada buluyorum kendimi. Sence de bu işte bir gariplik yok mu?"
  "Tamam, kabul ediyorum. Birtakım garipliklerin olduğu doğru ancak senden öyle bir sinerji almışlar ki. Senin başarını ve azmini dışarıdan görmüşler ve sende böyle bir işi yapacak potansiyelin olduğunu da kabul etmişler. Sen de kandırma artık kendini. Sen de böyle bir işi yapmak istiyordun."
  "Orası öyle de..."
  "E, daha ne diye kıvranıyorsun?  Yoksa aşk acın mı var?"
  "Acı demeyelim de özlem diyelim biz ona." dedim temiz bir nefes çekerek.
  "E, ara konuş o zaman. Çekiniyor musun yoksa? Ya da kız sana bakmıyor mu?"
  "Ağabey, evliyim ben. Özlüyorum onu."
  "Ara diyorum işte. Hem böylece özlemin bir nebze de olsa diner."
  "Telefon kullanmak serbest mi?" dedim utanarak.
  "Yok sen harbiden geri zekalısın." dedi gülerek. "Çıkar telefonunu, rahatça konuş. Hatta istersen yanından da ayrılabilirim özel konuşacakların varsa."
  "Sorun değil ağabey." dedim ve hemen elimi cebime atarak telefondan görüntülü bir şekilde arama yaptım. Ferda'nın telefonu açması pek zaman almamıştı. İkinci ya da üçüncü çalışta görüntülü konuşmaya cevaplamıştı. Kafasına geçirdiği bembeyaz renkli bandanayı çözmeye çalışıyordu. Kamerayı koyduğu yere göre mutfaktaydı.
  "Ne çabuk döndün hayatım." dedim gülerek.
  "Uçakla döndüm. Sen nasıldın? Uyum sağlayabildin mi?"
  "Hem de ne uyum, bak seni kiminle tanıştıracağım." diyerek kameranın açısını Resul'e doğru kaydırdım.
  "İyi akşamlar yenge, iyisinizdir umarım?" dedi o da kafasını eğip gülerek.
  "Allah'a şükür sizde iyisinizdir." diyerek tekrar kamerayı çevirdim kendime. "Resul'dü bu konuştuğun kişi. Beni sa-" derken hemen kestim sözümü.
  "Aşkım, sesin gelmiyor herhalde."
  "Daha iyi mi?" diye sordum ve o da kafasıyla onayladığında cümlemi kestiğim yerden tekrar kurdum. "Beni sağ olsun koruyor, ağabeylik yapıyor. Bugün çalışmalara başladık"
  "Ne çalışması?" dedi ağzına bir ceviz atıp çiğnemeye başlayarak.
  "Bildiğin askeri çalışmalar işte, pek bir önemi yok." diyerek geçiştirdim çünkü şu aralar hamileliğinin altıncı aylarında olmalıydı. Aşırı stres ve panik çocuğa zarar verebilecek etmenlerdendir.
  "Anladım, kolay gelsin size." dedi ve masaya oturdu telefonunu da düzelterek. "E, yok mu bugüne özel bir şey?" dedi sırıtarak. Resul'de bana hafifçe vurup içeriye gidebileceğini söyledi. Sanırım çok yanlış anlamıştı Ferda'yı. Eliyle oturmasını işaret ettim Resul'e.
  "Var, var." dedim duraksayarak ve derin bir şekilde öksürdüm. "Son iki, üç, dört! Sen yağmuru çok seven, küçücük şey." sonra onun devam etmesini bekledim ve o da öyle yaptı zaten.
  "Ben kendine geç kalan bir kadın."
  "Beni  sevmesen de görmesen de hayat sürerdi yine." derken de kafamı olumsuz anlamda iki yana salladım. Ferda da dayanamayıp hafiften gülmeye başlamıştı mutluluktan dolayı.
  "Ama sevmezdim şimdiki kadar..."
  "Beni seçmesen de yok desen de ateş yanardı yine."
  "Ama gülmeyi bilmezdim şimdiki kadar." Yanımda duran Resul hafiften alkışlamaya başlamışı bize engel olmayarak. Nakaratı birlikte söyleyeceğimizi belirtmek için elimle işaret verdim.
  "Birden geldin aklıma," tam  bu kısımda seslerimiz, birbirimizin üstüne çıkarak orijinal müzikten bile daha güzel olmuştu. "Yakıverdin ışıkları, hayret ettim bazen mutluluktan." diyerek sondaki "a" harfini olabildiğince uzatmaya gayret ettik.
  "Uuuuu." diyerek alkışlayarak gülmeye başladı Resul. Ben de buna engel olamayarak Ferda'yı alkışladım.

 "Seni her zamankinden daha çok sevdiğimi unutma "Seni her zamankinden daha çok sevdiğimi unutma Faik."

"Sen sadece hayatımda değil, kalbimin içindesin."

Biraz daha telefonla konuştuktan sonra ikimizin de uykusu gelmiş, ve çağrıyı sonlandırmıştık. Telefonu kapattığımda Resul'e de sordum sevgilisini arayıp aramayacağını. Aralarının iyi olduğunu ve şimdi aramanın vakti olmadığını söyledi bana. Üstelediğimdeyse sert bir şekilde çıkıştı bana karşı.

***

"Babam şimdi nerededir anne?" dedi Ebru koltuğa oturup.

"Baban şu anda çalışıyor." dedim gözlerimin yanında oluşan gözyaşlarını silerek.

"Nasıl bir işmiş anne?" dedi elini kaldırıp sallayarak.

"Sen okula gidiyorsun ya, istediğin abur cuburları alıyorsun ya, işte tam da bu yüzden çalışıyor baban. Hepsi sen daha mutlu olabil diye Ebru." diyerek çoraplarını çıkardım.

"Arayıp konuşalım mı anne?" dedi biraz da şirinlik yaparak.

"Olmaz!" diye bağırdım refleks olarak. "Hayır yani, şimdi olmaz." Korktuğu belliydi ses tonumdan. Benim hatamdı. "Sen şimdi burada güzel güzel dur, ben yanına geleceğim." dedikten sonra mutfağın kapısını açarak içeri girdim. Gözlerim o kadar dolmuştu ki artık "bana peçete ver" diyordu adeta. Duvara montelenmiş peçete rulosunu yerinden sökerek tüm ruloyu gözlerime soktum. Kendimi kaybederek de mutfak kapısının önüne çöküp gözyaşlarıma hakim olamadım. Bir yandan gözlerimden akan yaşı engellemesi için rulo koymuşken bir yandan da içeriye ses gitmesin diye kolumu ısırıyordum.

Kolay mıydı öyle bir Türk askerinin öldüğünü kabullenmek? Hele ki o ölen Türk askeri senin eşin ve çocuğunun babasıysa... Kim bilir günde kaç tane şehit asker haberi alıyoruz ancak kaç tanesine üzülüyoruz? İki mi, bir mi? En azından hiçbirine üzülüp ağlamıyoruz. Çünkü kolay olan sevdiğimize üzülmektir, en zor olanı da tanımadığımız birisi için üzülmek. İşte bunu başaran her şeyi başarmış demektir.

Biraz doğrulup derin bir nefes çektim içime. Yavaşça ruloyu çektim gözlerimden ve burnumdan koluma akan sümükle beraber ısırdığım yerden de ağzımı çektim. Isırmaktan kıyafetimin bir kısmı yırtılmıştı. Telefonumu yokladım. Pantolonumun iki cebinde de bulamayınca gözlerimde bir yaş kalmadığını kontrol ettim. Kapının tokmağını sessizce sol tarafa doğru çevirip açtım. İçeriden televizyondaki çocuk kanallarından bir tanesinin sesi geliyordu. Tırnak uçlarıma basıp ilerledim ve yatak odasındaki makyaj masasının üzerinde duran telefonumu aldım elime. Yatak odasının da kapısını kapayıp kilitledim. Kilit ekranına paralel olacak şekilde yüzümü gösterdim ve otomatik olarak açıldı telefonum. Rehber kısmına gelerek istediğim kişiyi aramaya başladım.

"Avukat Hande Toros"

"Nasılsın şekerim?" diye açıldı telefon. Bir anda kontrol edemediğim bir şekilde hıçkırdım fakat normal değildi bu hıçkırık. Hani çok ağlarsınız da odanızda tam durduğunuzda otomatik olarak gelen hıçkırıkla tekrar ağlama isteğiniz gelirdi ya, aynen öyleydi bu da işte.

"İyi misin?" dedi bir psikolog edasıyla. Daha fazla tutamadan bir daha ağlamaya başladım telefonda. Kulağımdan çekip "mikrofonu sessize al" kısmına dokunmaya çalışacakken akan yaşlar dokunmatik ekranla temas edince imkansız bir hale dönmüştü.

"Değilim Hande, hiç iyi değilim." dedim güçlü biçimde nefes alarak. Hayatımda vücudumda oluşabilecek bütün balgamı o sırada yuttum işte.

"Biraz daha sakin olabilir misin? Eğer şu an iyi değilsen kapatıp sonra konuşmanı anla-" demeye kalmadan ben kapadım telefonu ve kapısı kilitli yatak odasının içinde sanki sonsuza kadar sürecekmiş gibi ağlamaya başladım. Yere yatıyor ve köşeden köşeye ağlayarak dönüyordum. Yavaşça duvarlara kafa atıyordum.

***

"Her biriniz farklı bölgelere dağılacaksınız. Bölgelerin bütün özelliklerini ezbere bileceksiniz, her detayı inceleyeceksiniz. Bu vatan önce Allah'a sonra da size ve Türk askerine emanet çocuklar." 

1.Kitap Finali

Bir yere gittiğimiz yok, yalnızca 1 aylık ara veriyoruz. Bu hikaye şu anlık bittiği için sizleri yavaştan profilimdeki Kanlı Mürekkep'e alalım. 2. kitap devamı pazartesi başlıyor. Her gün bir bölüm olacak şekilde o da bir ay sonra bitecek ve tekrar buraya geçiş yapacağım. Döngüsel bir şekilde hikayeler aktif kalacak.

Şimdilik görüşürüz...

KIŞLAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin