19.Bölüm : Arama-Kurtarma

35 32 5
                                    

  Mağaranın içinde yaklaşık on dakika hiçbir yere sapmadan ilerledik, zaten yollara ayrılmamıştı.

"Mağaranın en tepesi mi bu Cihat amirim?" diye sordu yanıma yaklaşıp. En önde duran kırmızı üniformalı adam yine yaklaştı yanımıza.

"Ne bilsin o adam? Sanki ayı da hep bu mağarada yaşıyor. Ayrıca gökdelen mi bu, nereden bilelim kaç katlı olduğunu veya en tepesi olduğunu?"

"Kardeş, ikidir laf sokmaya çalışıyorsun, nedir senin ismin?"

"İsmimi öğrendiğinde ne yapacaksın ki?"

"Münasip yerlerine,"

"Ağır ol adam! İsmim Alpagu!"

"O halde insanları rahat bırak Agu."

"Alpagu!" diyerek düzeltti. Cihat Bey'le Alpagu tartışırken geride kalan arama-kurtarma ekibi bizi çoktan geçmiş, hatta birisi geri dönüp uyarmaya geliyordu sanırım onları.

"Tamam, sustuk. Geliyor-" Ekipteki adam sözünü kesti Cihat Bey'in.

"Daha büyük bir sorunumuz var."

"Allah aşına, Alpagu'yla olmaktan başka ne gibi büyük sorunumuz olabilir ki?"

"Yol dörde ayrılıyor. Yeterince büyük bir sorun oluşturdu mu sizin için?" Adam birden parladı etrafa.

"Tamam, sorun yok. Ayrılıyoruz." şeklinde kesin hükmünü koydu Alpagu. Sanki yaşananlar çok normalmiş gibi oldukça rahat davranıyordu.

"Olmaz, Galip Bey'e haber vermemiz gerek."

"Amma çocuk çıktın sen de Cihat! Korkma, yemezler seni."

"Sinirlenmeyeceğim, sinirlenmek yok!" diye elini mağaranın sert duvarlarına vurdu Cihat Bey. Sonra bana dönerek telsizden Galip Bey'e ulaşmamı ve olan biten her şeyi söylememi istedi. Oysa kendisinde de bir telsiz vardı ancak sırf benden istedi.

"Galip Bey, beni duyabiliyor musun?"

"Oy, sen beni güldürdün, Allah da seni güldürsün Yalvaç!" Yalvaç Bey'le birlikte kahkaha atıyorlardı telsizin hoparlörüne gelen sese göre.

"Galip Bey?" yineledim sorumu.

"Efendim Sadık?" Az da olsa sesinde hala kahkaha vardı.

"Biz mağaraya girdik ancak yol dörde ayrılıyor. Ne yapmamızı istersiniz? Karavana doğru Cihat amirimle dönelim mi yoksa arama-kurtarmaya de-" ben telsizle konuşurken Cihat amirim çok güçlü bir şekilde duvara yumruk atıp çok kızgın bir bakış fırlattı bana karşı.

"Yoksa arama-kurtarmaya devam edelim mi?" dedim kestiğim yerden baştan alarak lafımı. Duraksadı öncelikle ve kem küm etti belli belirsiz. Ardından sanki çok komik bir şey olmuş gibi kahkaha tufanına döndü. Ayrıca gülmesinin ardından bir cam sEsi geldi.

"Bulmuşum sizin gibileri," şimdi de peltek konuşmaya başlamıştı. Muhtemelen Yalvaç Bey'le beraber içiyordu karavanda. "Bulmuşum sizin gibileri, hiç kaçırır mıyım? Çalışın ulan!" Lafı bittikten sonra yine kahkaha sesleri geldi telsize.

"Beğendiysen eğer yaptığını benimle geliyorsun!" diyerek daha fazla konuşmadı ve aşağıya doğru inen yolda ilerledik Cihat Bey'le

"Sen de fark ediyorsun değil mi Sadık?"

"Neyi Cihat Bey?"

"Ben çalışmak istemiyorum, diye bir şey söylemiyorum fakat sürekli Yalvaç denen herifi ayırıyor."

"Ne gibi bir ayırmadan bahsediyorsunuz?" O, bana vereceği cevabı düşünürken ben de girişte fazladan verdikleri büyük el fenerlerinden birini çıkartarak ona doğru uzattım. Verdiğimi gördüğünde istemediğini, bir fenerle de yolumuza devam edebileceğimizi söyledi.

"Anlasana Sadık. Her işinde önce bizi kullanıyor. Eğer ikimiz de yoksak Yalvaç'ı kullanıyor."

"Normal değil mi ama amirim?" dedim söylediği açıklamayı garipseyerek.

"Neyi normalmiş bunun?"

"Rütbe farkı var ya hani." söyledim dilimi çıkartarak.

"Adaletsiz davranıyor yine de. Sonuçta bizden başka polisler de var, değil mi? Onları da kullanabilir. Şimdi de beyefendi keyif yapıyor Yalvaç'ıyla. Biz ne yapıyoruz, arama-kurtarmanın yapacaklarını yapıyoruz."

"Bir saniye, durun!" dedim onun da daha fazla ilerlemesine engel olarak. Elimi burnuma götürerek "sus" işareti yaptım ve yan yan ilerlemeye başladım. Arkamdan yavaş gelmesi için de hareket yaptım.

"Ne oluyor Allah aşkına?" fısıldayarak sordu ve çok yavaş adımlarla geldi yanıma.

"Feneri buraya tutar mısınız?"

"Neyin kafasını yaşıyorsun ki? Fener sende, bende değil." Çok kaptırdığımda dolayı beyin devrelerim yanmıştı. Cebimdeki el feneri haricinde kafamdaki baretin üzerinde duran büyük feneri aşağıya doğru çevirdim ve önümüzdeki şeylere dikkatlice baktık Cihat Bey'le. Damarlarımızda akan kan, şu an kaskatıydı.

BÖLÜM SONU 

KIŞLAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin