Elini karnından çekmeden dikkatle duvarı okumaya devam eden omega, üstüne çöken uykuyu dinlememek için kendini zorlamaya çalıştı. Bir saatten fazladır fenerin her yeri yeteri kadar gösterdiği, güneşin tek bir yerden sızdığı odada sadece duvarları inceliyordu. Fakat yazılar zordu, anlayamıyordu. Yağmurun durmayan o huzur verici sesi ile de uyumak hazır bir kıvama gelmek üzereydi.
Derin bir nefes alıp gözlerini kırpıştırdı. Tam arkasında, kayadan yapılma bir yüksekliğin üstünde kılıcını bileyen Yıldırım'a döndü. Bir saattir dört tane bıçak ile uğraşmıştı bu alfa. Diğer odaya ise sadece bileme aletini almak için girmişti. İşini yaparken çıkardığı ses de uyutucuydu.
"Neden bu yazılar yabancı?"
Yıldırım; sesi ilk kez çıkan ve saf bir merakla soran omegaya hafif durdu, sonra devam etti. Odada sanki kendisinden başka kimse yokmuş gibi hissetmeye çalışıyordu başından beri. Fakat bastırıcı otunun yağmur ve fazla koşturmasından dolayı etkisi geçen bu omeganın varlığı vakit ilerledikçe daha da oturuyordu odaya. Kendisinin de feromonları öyleydi fakat bu gizli oda onun kokusuna alışıktı.
"İki yüz yıl önce dağıtılan Aster Bölgesi'nin eski alfabesiyle yazılan bilgiler onlar. Dil bilmiyorsan boşuna okuma."
Kendinin olabileceği en kibar biçimde cevabını verirken elindeki kahverengi, sivriliğinden dolayı iki ucu da parlayan kılıcını yavaşça eline aldı. Bu kılıcı kendisi yapmıştı. Tamamen Yıldırım'ın emekleri, duyguları, azmi, tecrübesi ve tutkusuyla yapılmıştı bu kılıç. Tutma yerinin hafif üstünde de Kahran Bölgesi'nin sembolü vardı; uzun ve iki uçlu kılıç.
"Biraz biliyorum. Sorduğum şey neden bu dili kullandığındı."
Yıldırım bu hafif tepkili sözlere karşılık elindeki kılıçla beraber ayağa kalktı ve kabarık kahve saçlarının kapatmadığı sağ gözünü Bulut'un mavi gözüne dikti. Bu Folio'lunun dik konuşması hoşuna gitmemişti fakat bir yandan da ilgiliydi.
"Ben öyle istedim."
Kısa ve net cümlesi sessiz odayı tamamen sessizliğe bıraktı. Bulut tekrar gözlerini ondan çekip kılıca dikkatini verdi. Kahran'ın sembolünün somut hali olan bu kılıç oldukça ağır duruyordu. Fakat karşısındaki kendini inceleyen alfada zorlanma belirtisi yoktu bile. Kurt formunda olmak savaş için yeterliydi lakin insan bedeninde savaşabilmek de çok fazla önem taşıyordu. Oratio'daki dövüş okulunda bu konuda fazla ileri düzeyde olunamazdı fakat Kahran'daki okul kitabını bile yazmıştı.
Karşısındaki kurdun kim olduğunu bir an unutup etrafı izledi Bulut. Diğer odaya gitmeyi çok istese bile izin olmadığını çok iyi biliyordu. O odada buradakini tamamen unutturacak şeyler saklandığını da adı gibi iyi biliyordu. Bir an gaflete düşmüş, kendisini kurtaran bir alfa olarak görmüştü onu. Kendisinden bir saniye bile gözünü çekmeyen alfaya mavi gözlerini verdi.
"Kaç yıldır burayı kullanıyorsun?"
Yıldırım altında hiçbir niyet olmayan bu sade sese şaşkın ve alay dolu bir bakışla cevap verip yavaşça Bulut'a ilerlemeye başladı. Eliyle kılıcının ucuna dokunarak ilerlerken keskinliği, daha gölgesine geldiği zaman derisini çizdiğinde kendisini belli etmişti. Tamamen ölümü sunan bir demirdi artık.
Tam Bulut'un karşısında, bir adımlık mesafede durduğunda omeganın keskin ve başını döndüren feromonu onun yüzüne çarptı. Deminden beridir izlediği omeganın daha da yakınına gelmek çok yanlış bir seçimdi, özellikle de alfası onu iyice en güzel omega statüsüne yaklaştırmışken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaçınılmaz Lanet (2)
ChickLit(Omegaverse) Bir bölgenin akıbeti, kurdunun gücü ve kılıcının keskinliğinden geçer. -KAHRAN- Herkes kendi doğrularına sahip çıkarken lanete mi yoksa kurtuluşa mı yaklaştıklarını kimse bilemeyecek. -İliaca'nın devamıdır. Buradan da başlayabilirsiniz...