İhanet, insanı hiç beklemediği yerden vururdu. Hiç beklenilmeyen bir anda, hiç beklenilmeyen kişiden geldiğinde insan şaşırıyordu. Ne yapacağını bilemeyen Bulut ve Yıldırım bu ihanetin tam ortasındayken sadece izliyorlardı.
Koca güven yığını sanki büyük şiddetli bir yer sarsılmasının ardından yerlere savrulurken betanın alfara kafasını sallamasını izliyorlardı. Aldıkları darbeler yetmiyormuş gibi üstüne güvenleri de yıkıma uğrarken Bulut nefes dahi alamıyordu. Göğsü sıkışıyor, abisi yerine koyduğu betanın onu nasıl bir aptal yerine koyduğunu, aslında hayatlarındaki en tehlikeli kişinin o olduğunu büyük bir pişmanlıkla anlıyordu.
"Haftalardır bunun için uğraşıyorum, beni hafife alma. Onlarla aynı havayı soluyorsun."
Siyah'ın tiksinti dolu sözleri Yıldırım'a adeta şimşek etkisi yaratırken hırlamasını bastırmak için direndi. Ses çıkarmak, istediği son şeydi çünkü Bulut'un zarar görmesini istemiyordu. Lakin gitmemesinin sebebi de Siyah'a bunun bedelini ödetme arzusuydu.
Bütün güvenini, saygısını sevgisini yalan eden bu kurdun boğazına saldırmayı düşünürken alfa dişleri kamaştı.
"Sadece onları bulduğunu ve hala mühürlü olmadıklarını söyledin. Nerede olduklarından bile bahsetmedin. Nasıl güvenebiliriz?"
"Ben deltayı gördüm. Az kalsın beni yakalayacaktı ama Siyah engelledi. Doğru söylüyor."
Yıldırım yasak büyü bahanesinin sahibi olan alfayı gördüğünde her şeyin bir yalan olduğunu tekrar fark etti. Daha sonra Siyah hepsinin dikkatini çekecek şekilde boğazını temizlediği zaman o da baktı.
"Nerede kaldıklarını söylemedim çünkü özellikle bir yerde kalmıyorlardı. Ormanda her yerde olabilirler. Ormana dağılıp bulacağız."
Yıldırım ve Bulut onun yalanını kaşları çatık dinlerken Bulut şokla gözlerini büyüttü. Kovukta hala eşyaları vardı. Gidip toparlamalı, buradan kaybolup gitmeleri gerekliydi. Hızla arkasına dönüp kovuğa koşarken Yıldırım da onun peşinden gitti.
'Kovuğa gidip eşyalarımızı alıp defolup gitmeliyiz.'
Yıldırım onun bu sözlerine itaat edercesine daha da hızlandı.
'Buradan da tekmeyi yediğimize göre artık gitme vakti değil mi..'
Ne hissedeceğini bile şaşıran Bulut Yıldırım'ın sözlerine tepki vermeden sadece sinirle yolda koşmaya çalışıyordu. Çünkü gözleri yaşlanmıştı ve karanlıkta ayın gösterdiği ışık boyunca hareket ediyordu. Delirecek gibiydi. Siyah'ın, onların özellikle bir yerde kalmadığı yalanını söylerken aklından ne geçtiğini merak ediyordu.
Kovuğun önüne geldiklerinde Bulut kovuktan koşarak çıktıkları için fark etmediği bir ayrıntı fark etti; yaktıkları ateş izinden eser yoktu. O kadar ateş yaktıkları yer tertemizdi ve yerlerinde çiçekler, otlar vardı. Kovuğa baktığında ağzının özellikle kapalı olduğunu gördü. Bıraktıkları kovuğun ağzı sanki hiç yokmuş gibi kapalıydı ve Yıldırım nereden girdiklerini göremiyordu. İkisi de deli gibi nefes alırken birbirlerine baktılar.
Etraflarında yirmiden fazla alfa vardı ve kovuklarına giremiyorlar, toparlanıp kaçamıyorlardı.
Yıldırım en sonunda ani bir hızla geri dönüp Siyah'ın evinin yönünden biraz yukarı yönde gitmeye başladı. Fakat aklına etraflarının sarılı olduğunu gelince yavaşlamak zorunda kaldı. Ne yapacağını şaşırmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaçınılmaz Lanet (2)
Literatura Kobieca(Omegaverse) Bir bölgenin akıbeti, kurdunun gücü ve kılıcının keskinliğinden geçer. -KAHRAN- Herkes kendi doğrularına sahip çıkarken lanete mi yoksa kurtuluşa mı yaklaştıklarını kimse bilemeyecek. -İliaca'nın devamıdır. Buradan da başlayabilirsiniz...