Çoktan kendi köşesini seçmiş, önemli eşyalarını yatağının altına bırakmış olan delta, büyük bir kararsızlıkla vitanın kızgınlığını geçirdiği o yatağın kenarında durmuş kokusunu alırken içinden geçenleri kontrol edemiyordu. Bütün iradesi bu yatağın kenarında kırmızı gözleriyle beraber sanki yitip gidecekmiş gibi olurken hırlayıp geri çekildi. Deltasının altında ezilemezdi. Bulut'u sevmediğini ve onun da kendisini sevmediğini biliyordu. Ve o kendisini sevmeyen birine yaklaşmayacak kadar bilgiliydi. Ne olacağını biliyordu. Çok acı bir tecrübeyle öğrenmişti.
Geri çekilip belindeki kılıcını seçtiği köşenin yanındaki tohumların üstüne yavaşça bıraktı. O sırada tanıdık bir uluma sesiyle tüm vücudu anında dışarıya dönmüş, kovuktan fırlarken simsiyah yeleleriyle çimenlerin uçmasına neden olmuştu.
Bu ulumayı en son duyduğu zaman Bulut'u uçurumun kenarında bulmuştu, şimdi nasıl bulacağını düşündükçe daha da hızlandı. Kırmızı gözleri her yeri tararken suyun sesi çoğalınca o beyaz kurdu da gördü. Hızla yanına yaklaşırken Bulut da onun sesini duymuş, kırmızı gözlerine dönmüştü. En sonunda ikisi karşı karşıya geldiklerinde Bulut Yıldırım'ın gözlerini kendine çevirmeye çalıştı.
'Büyük bir karaltı gördüm!'
Yıldırım bu kez onun gözlerine odaklanınca onun gösterdiği yere gözünü dikti. Burnuyla havayı ve bahsettiği yeri kokladı fakat herhangi tehlikeli bir koku ya da alfa kokusu almıyordu. Onun bir geyik gördüğünden şüphelendi.
'Büyük bir geyik görmüş olabilir misin?'
Bulut şiddetle reddedip onu, koklamaya devam etmesi için hafifçe ittirdi. Onunla beraber koklamaya devam etti. Gittiği, uzakta gördüğü yere koklayarak gitmeye çalıştı.
'Hayır. Büyüktü ve oldukça koyu kahverengiydi. Geyik olamaz.'
Yıldırım onun bu anlattıklarının geyiğe fazla benzediğini anlayınca tek kaşını kaldırmadan edememişti. Bahsettiği geyik nadir bulunan bir geyikti diye düşündü.
'Bahsettiğin şey bir geyik. Benim üstümde bulunan siyah derili geyikten görmüş olmalısın. Onlar nadir bulunurlar ve hızlıca kaçabilirler. Ayrıca hiç iz bırakmamış, muhtemelen kuru toprak tarafından geliyordu ve bu normal. Yaşadıkları yerler öyle.'
Bulut'u sakinleştirmek için fazlaca açıklama yaparak nefesini verdi ve akarsuyun kenarına geçip su içmeye başladı. Yorulmuştu. Fakat kızmamıştı, ne kadar zor ve kötü günler atlattığını biliyordu. Hatta kendini çağırdığı için oldukça da memnun ve gururlu hissetmişti. Bulut'un hala korktuğu belli olan yüzüne bakıp kaşlarını çattı. Gözlerini tekrar dikkatle bomboş ormanda gezdirip emin olduktan sonra Bulut'un kenardaki nemli üstünü görünce tekrar ona döndü.
'Güya çok güçlü omegaydın değil mi? Gördüğün o nadir geyiği yakalaman gerekirken beni çağırman gösteriyor ne kadar çevik ve zeki olduğunu.'
Bulut onun bu sözlerinden dolayı kaşlarını çatıp kısa bir sürede olsa konuyu unuttu. Onunla dalga geçmesinden hoşlanmamıştı. Üstüne yürüyüp suyun kenarına geldiğinde hırlıyordu.
'Bir geyiği ayırt edemeyecek kadar salak değilim. Ama sen beni küçük görüp tehlikeyi fark edemeyecek kadar salaksın.'
'Etrafına bak Bulut, buraya hiçbir normal insan ya da kurt gelmez. Ne kadar kötü doğal olayları olduğunu ve ne kadar yüksekte olduğunu bilen kimse gelmez ve sen bile biliyorsun.'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaçınılmaz Lanet (2)
ChickLit(Omegaverse) Bir bölgenin akıbeti, kurdunun gücü ve kılıcının keskinliğinden geçer. -KAHRAN- Herkes kendi doğrularına sahip çıkarken lanete mi yoksa kurtuluşa mı yaklaştıklarını kimse bilemeyecek. -İliaca'nın devamıdır. Buradan da başlayabilirsiniz...