Deli gibi beklediği üçüncü saatte iyice gerildiğini başının ağrısından anladı Bulut. Yıldırım gideli üç saat olmuş, ve akşam olmasına çok da kalmamıştı. Birkaç günden sonra ilk kez bu kadar yoğun bir gün geçirdiğini düşündü.
Aklına Yıldırım'a bir sürü kötü şeyler olabileceği düşüncesi gelirken iyice nefesi sıkıştı. Peşlerinde bir kurt mu vardı, yoksa yıllardır buralarda yaşayan bir kurt muydu hiçbir şey bilmiyordu ve bu bilinmezlik onu iyice çıldırtıyordu.
Tek istediği ve Tanrısı'na bol bol dua ettiği bir şey vardı, bu bilinmezliğin Yıldırım'a herhangi bir zarar vermemesiydi. Onun için isteğiyle dua ediyordu. İlk gördüğünden bu yana çok çok şey değişmişti. Bulut'un duyguları da öyleydi. Ona saygı duymuştu, nefret etmiyordu. Ve bütün bu baş aşağı dönen hayatı boyunca yanında hep Yıldırım vardı, tabii ki böyle endişeli olması çok doğaldı. Evet bir gün gidecekti ama o zamana kadar sağlıklı olduğunu bilmek istiyordu.
Aklından bu kez dışarı çıkıp yakınları gözden geçirmek gelirken Yıldırım'ın ona söylediklerini hatırladı. Fakat Bulut dediği gibi güçsüz ya da akılsız biri değildi. Kurt formunda güçsüz olabilirdi fakat insan formunda bir şansı vardı.
Hızlıca Yıldırım'ın iki sivri ucu bulunan o kılıcın yanına gitti ve eline alıp kovuktan dışarı yavaş adımlarla indi. Attığı her adımla nefes alırken elindeki kılıcı daha da sıkıp önüne tuttu. Ortada dolaşan kurdun feromonlarının duyulmaması onu daha da şaşırtıyordu. Dağda bastırıcı denilen otlardan yetişmediği için merak uyandırıcıydı.
Gözlerini bütün yerlerde gezdirdiğinden emin olunca yavaşça adımlayarak etrafı aramaya başladı. Hava turuncu rengine girmiş, güneşin gideceğinin haberini verirken Yıldırım'ı görmek için gözlerini daha da uzaklara dikti. Dağın o soğuk gecesi geldiğini daha da duyururken siyah tutamının gözünün önüne gelişini umursamadı. Ne yöne gittiğini biliyordu ama artık orada olmadığından emindi. Ne zaman geleceğini de bilmediği için endişeliydi.
Tekrar geriye dönüp koca kılıçla çatık kaşlarının arasından herhangi bir kıpırtıya karşı hazırlandı. İyice kaybolan turuncu ışık yerini daha koyu renklere bırakırken üşüdüğünü hissetti. En sonunda kovuğa girmenin daha iyi olacağını ve etrafın temiz olduğunu düşündükten sonra yavaşça ve arkasını kovuğa vererek geri geri yürümeye devam etti.
"O kılıca nasıl- "
Bir anda ses duyduğu için kalbi yerinden çıkacak gibi olan vita bütün gücüyle kılıcı geriye savurdu. Kılıcın iki ucu da Yıldırım'ın burnunun tam önünden geçerken bir anda susmuş, Bulut'un kocaman açılmış gözlerini incelemişti. Ağır bir kılıçtı ama Bulut'un o beyaz ellerinin arasında oldukça iyi duruyordu. Ve tek bir santim hareket bile etmemişti. Sadece hafifçe dudağının kenarını kıvırıp cümlesini tamamladı.
"Dokunursun."
"Neredeydin sen güneş gidiyor görmüyor musun? Akım çıktı burada benim aptal!"
Yıldırım onun bu sinirli ve korkmuş halinden zevk alarak susmadı.
"Canım başka meyveler çekti yürüyüşe çıktım. Ayrıca sana kovuktan dışarı adımını atma dedim."
Özellikle kızdırmak için daha da alayla konuşurken Bulut bir anda durup arkasına dönünce durdu. Tokat yiyeceğini düşünürken göğsüne kılıcını hızla bırakınca nefesini vermişti. Sert davranıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaçınılmaz Lanet (2)
Literatura Kobieca(Omegaverse) Bir bölgenin akıbeti, kurdunun gücü ve kılıcının keskinliğinden geçer. -KAHRAN- Herkes kendi doğrularına sahip çıkarken lanete mi yoksa kurtuluşa mı yaklaştıklarını kimse bilemeyecek. -İliaca'nın devamıdır. Buradan da başlayabilirsiniz...