Bulutların sanki delirdiği bu sağanak yağmur ne evlerindeki insanlar ne dışarıda olanlar; ne ormanda, Oratio'da arama yapan kurtlar için ne de aranılan iki tehlikeli kurt için hoş değildi.
Lakin bu yağmur kimse fark etmese bile çaresizce kaçan iki kurdun yanındaydı. O kadar sert yağıyordu ki bastıkları yerlere gölge oluyor, kokularının sadece birbirlerine uzanmasına izin veriyordu. Bulunabilmelerini neredeyse imkansız kılmıştı. Fakat bu Bulut için önemsizdi. Sadece koşuyordu, hiçbir amacı ya da düşüncesi olmadan koşuyordu. Hiçbir şey beklemiyordu, ölebilirdi. Onun için büyük bir korku nedeni değildi. Bütün korkularını zaten bir günde yaşamış ve delirmişti çoktan.
Önünde koşup duran, fazla eğik yerleri ayağı kaymasın diye kendine yardım eden, hızlı savrulmasından dolayı kendine de su sıçratan siyah yeleli kurda kaşlarını çatarak baktı. Onu neden takip ediyordu ki? Kendisi daha yavaştı, onu da yavaşlatıyordu. Yavaşça durdu ve hızla devam eden kurdun peşinden gitmeyi bıraktı. Çok fazla eğik yerler vardı ve sürekli yukarı çıkıyorlardı. Bu işin sonunda bir dağa çıkacaklardı, sonra ne olacaktı?
Kafasında sonunu getiremediği bu koşuşa son verdi ve nefesini yavaşlatmaya çalıştı. Düşününce, koşmak istemediğini ve bu hayatta bir yere varmak istemediğini fark etti. İçinden bir sürü duygu geçiyordu. Sağanak yağmurun altında belli olmayan koca gözyaşlarından da habersizdi. Ağladığının farkında değildi, öylece koşup nereye gittiğinin farkında değildi ama yavaş yavaş anlıyordu.
Bulut'un artık tutunacak tek bir dalı, babası, ailesi, arkadaşı, bölgesi, kendisine inancı ve gücü kalmamıştı. Kendi kendine yaşamak ve dağlarda saklanmak için gücü olduğunu hissetse bile istemiyordu. Boşluktaydı.
Gözlerini kısarak kafasını etrafında gezdirdi. Gördüğü bir yer değildi ama bir tarafı yukarıya daha da tırmanırken bir tarafı aşağıya bakıyordu. çaprazda ise uçurum olduğunu tahmin edebildiği bir yer vardı. sarmaşıklar orayı saklamak istercesine kaplamış olsa bile suyun sesi oradan geçen koca bir su yolunun da olduğunun habercisiydi. Gözleri anında kararırken bir anda hızlandı.
Yapmak istediği ölmekti evet. Olması gereken buydu, artık burada ne işi vardı ki? Onun bu dünyada yapabilecekleri bitmişti. Koca kurt dünyası onun küçük dünyasını yıkmıştı ve Bulut bu kadar olduğunu biliyordu. Ve bu küçük dünya bittiğine göre Bulut da bitmeliydi. Kimsenin bilemeyeceği o küçük hikayesi sağanak yağmurun geçtiği suya karışacaktı.
Koşarak giderken sağ tarafından sert bir darbe almış ve sola doğru sertçe savrulmuştu. Dengesini sağlayamayıp, düştü. Her yanı çamura batarken yağan yağmur fazla üstünde durmasına izin vermedi.
Bulut, o sert darbenin ardından kafasını kaldırdığında kendisine doğru parlayan kırmızı gözleri izledi ve tekrar ayaklandı. Delta olduğu için dışlanan bu kurt ona zerre kadar korkutucu gelmiyordu artık. Hatta hep söylediği gibi canını alsa minnettar bile olurdu.
'Canına mı susadın Bulut, orası uçurum!'
Bulut bu konuşmaya katılmayıp yine ilerlemeye devam ederken zaten o yüzden gittiğini gösterdi. Fakat önüne geçip kendisini durdurması hoşuna gitmemişti.
'Çekil önümden. Oranın uçurum olduğunu biliyorum.'
'Ölmek mi istiyorsun?'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaçınılmaz Lanet (2)
ChickLit(Omegaverse) Bir bölgenin akıbeti, kurdunun gücü ve kılıcının keskinliğinden geçer. -KAHRAN- Herkes kendi doğrularına sahip çıkarken lanete mi yoksa kurtuluşa mı yaklaştıklarını kimse bilemeyecek. -İliaca'nın devamıdır. Buradan da başlayabilirsiniz...