Yorgunluğun verdiği o uykuya saatler öncesinden yenik düşen delta bir an irkilerek uyandı. Güneş çoktan açmış, yollarını aydınlatıyordu. Siyah kürkünü uyanmak istercesine sallayıp kulaklarını dikti. Vita'nın uyanmadığını anladığında aceleyle içeriye koştu. Yola çıkmak için geç kalmışlardı. Bulut'un çoktan sönmüş şöminenin yanında kendi yaptığı kürke sarınarak uyuduğunu gördüğünde şöminenin hala tüten dumanını kendi ayağıyla ezip iyice karıştırdı, ayağını silkeledi.
Bulut'un başına geçip onu dürttüktan sonra hızla mutfağa girdi. Kullandıkları eşyaları Bulut'un kendi kağıtlarını koyduğu bohçaya koymak için aldı.
Bulut ise çoktan uyanmış ayağa kalkıyordu. Gözlerinin altındaki hafif şişlik Yıldırım'ın dikkatini çekerken fazla uyumadıklarını anladı.
'Geç kalmışız, ışık çoktan bize vuruyor.'
Bulut bu sözlere karşılık bohçasını tekrar boynuna geçirirken Yıldırım aldığı bardak tabakları bohçanın içine koydu ve beyaz yelesi çoktan görünen kurdun önüne geçip hızlandı. Neyse ki korktuğu şey olmamıştı. Uyurken gelmeleri büyük bir problem olacaktı. Lakin öyle olmamıştı.
'Bu evde bulunduğumuz belli oluyor.'
'Sorun değil. Üst katta eski durmayan bir çiçek var sen de gördün. Bu demek oluyor ki burayı arada kullanan biri var. Yine onun yaptığını düşüneceklerdir.'
'Bu düşük bir olasılık.'
'Yine de bizim nereye gittiğimizden haberleri olamayacak. Çünkü bildikleri bir yere gitmiyoruz.'
'Sen nereden biliyorsun?'
Yıldırım bu soruya karşılık sadece kibirle tebessüm etti. O sırada kulübeleri koşarak aşmış, daha yukarıya tırmanmışlardı. Bu dağın yüzünü aşacaklardı. Yarım gün boyunca da arada kısa molalar vererek hızla yürümeye devam ettiler. Ta ki Yıldırım'ın Bulut'un yorgun seslerini fark etmesine kadar. Onun yorulduğunu anladıkça kendi yorulmuş gibi yapıp mola veriyordu.
Güneş tam tepelerinden vururken Yıldırım her zamanki gibi arkasına baktı. İzlerinin olmadığından emin olunca bir ağacın altına geçip oturdu. Hava oldukça sıcaktı.
'Ne kadar kaldı?'
Yıldırım kulaklarını kabartıp ses duyup duymadığından emin olduktan sonra hesap yapmaya çalıştı.
'Buradan sonra, bir iki saatlik bir yolumuz daha var. Bu suyun kaynağına yakın. Senin arkadaşının bahsettiği ucu gözükmeyen ağaçların daha sık fazla olduğu ve daha kocaman ve sık çalıların olduğu bir yer.'
'İliaca'lı askerlerin bizi orada bulamayacaklarından nasıl emin olabilirsin?'
'Çünkü burası insanların sanıldığı bir yer olarak geçiyor. Bir nevi sınır bölge. Gelebileceklerini sanmıyorum. İnsanların bulunduğu yere geçmesi yasak. Fakat bu artık bizim için geçerli değil.'
Bulut anladığını belirten bir mırıltı bırakırken etrafı incelemeye başladı. Bulundukları yerin yakınında bir su sesi olduğunu fark ederken ayaklandı. Susadığını hissetmişti. Suyun kaynağına daha da yaklaşıp o berrak manzarayı gördü. Hızlanıp suya eğildi ve susuzluğunu gidermeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaçınılmaz Lanet (2)
ChickLit(Omegaverse) Bir bölgenin akıbeti, kurdunun gücü ve kılıcının keskinliğinden geçer. -KAHRAN- Herkes kendi doğrularına sahip çıkarken lanete mi yoksa kurtuluşa mı yaklaştıklarını kimse bilemeyecek. -İliaca'nın devamıdır. Buradan da başlayabilirsiniz...