"Goood morrniinng!" diye ciyaklayan Pırıl'ı duymamak için kulaklarımı yastıkla tıkadım.
"Kızlar hemen kalkıyorsunuz çünkü söylemem gereken şeyler var." dediğinde ben hariç herkes doğrulmuştu. "Beste, sen de.."
"Ya hay ben böyle işin.. Saat kaç lan?"
"Ya boş ver saati! Şimdi dinleyin beni." dedi Pırıl karşıma dikilirken. Saatle arama girerek saati görmeme engel olduğu için muhtemelen henüz sabahın körüydü. Telefonuma uzandığımda, yastığımın altında bulamadım. Ve elbette Pırıl bana elinde tuttuğu telefonumla gülümseyip, poz veriyordu.
Kızlara dönüp, "Bana bir ara hatırlatın da şunun fotoğrafını çekeyim. Ağlarken." dedim.
Pırıl dediklerimi duymazdan gelip, "Madem burada yeni bir başlangıç yapıyoruz, öyleyse yeni kimliklere ihtiyacımız var." dedi.
"Valla ben Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı yazan kimliğimden gayet memnunum, siz düşünün." diyerek kafamı yastığa geri koydum.
"Ya kanka öyle değil, yani ben hepinize birer yabancı isim buldum. Çalışacağımız kafe veya kafelerde de sıkıntı olmaz hem. Telaffuz açısından."
"Halâ bunu ciddiye alıp dinleyeniniz var mı?" dedim battaniyeyi de üzerime çekerken.
"Ya Beste!"
"Pırıl sence bu çok saçma değil mi?" dedim onun ciyaklamasına karşılık olarak. "Hadi tamam, kabul. Ama neden bu saatte kaldırıyorsun bunun için?"
"Çünkü yapacak çok işimiz var. Az önce başvuru yaptığımız kafelerden birinden aradılar ve altımızı birden işe aldıklarını söylediler." deyince bu gözlerimin açılmasına sebebiyet vermişti.
"Nasıl ya? Bu mümkün değil. Bu kadarı aşırı şansa girer." dedim yattığım yerden doğrularak.
"Beste Hanım'ın ilgisini çekebildim nihayet. Şimdi, benim adım Celeste ama kısaca Cece dersiniz tamam mı?"
Herkes dikkatlice Pırıl'ın- pardon Cece(!)'nin yaptığı konuşmayı dinliyordu. Normaldir tabii, Pırıl pek gerekli konuşmalar yapmaz..
"Valla en çok ben merak ediyorum bana nasıl bir isim buldun?" dedim alayla.
"Şey o konuya tekrar değineceğim önce isimlerinizi söyleyeyim; Saye kanka senin adın Sofia, Ada senin Ariana ama kısaca Ari diyebiliriz, Cemre senin Jessica ama kısaca Jess veya Jesy diyebiliriz, Eylül kankam senin de Lea." cümlesini bitirdiğinde güldüm ve, "Aman ne güzel(!) Benim adım Beste olarak kalıyor sanırım ya da kısaca Best* " (ing: en iyisi*) dedim.
"Hayır, senin adın Lucy. Kısaca yine Lucy." dedi elindeki minik kağıdı bir köşeye fırlatırken. "Birbirinize bu isimlerle hitap edin ki alışın.."
"Ne diyor lan bu?" dedi nihayet Saye- şey yani Sofia sessizliğini bozup.
Pırıl "Kızlar valla emir büyük yerden." dediğinde, herkes yine pür dikkat Pırıl- yani Cece'ye baktı. Ve artık realist bir açıklama yapmak zorunda hissetti. "Şu başvurduğumuz kafe, yeni açılıyormuş. Biz hariç herkes gerçekten yüksek rakamlar teklif etmiş. Biz şuan idaretenlik bir iş baktığımız için en cüzi miktarı biz söylemişiz. Bizimle görüşen şef, durumu patrona yani kafenin asıl sahibine iletmiş. Patron da olur, yarın gelsin başlasınlar madem demiş. Ama kafe içerisinde kendi isimlerimizi kullanmamak gibi bir kural varmış. Ben de erkenden kalkıp bize güzel isimler buldum. Ve... hepsi bu."
"Tam bir saçmalık!" dedi Eyl- oof! Yani, Lea..
"Yani zaten kendi isimlerimizi Amerika gibi bir yerde kullansak ne kullanmasak ne?" dedi Ada. "Hem Ariana ismini çok severim ben. Kısaltması bile hoş; Ari!"