Gece yarısı, güvenli sayılabilecek oldukça büyük bir eve vardık. Terkedilmişe benziyordu. Bu yüzden çocukları ve ailelerini dışarıda tutup, her zamanki gibi kaybedecek bir şeyi olmayanları evin içine gönderme kararı aldık. İçeride zombi varsa, temizleyeceklerdi, temizleyecektik.
7 kişilik bir gruptu.
Asyalı, Lea, Norman, ben, Andrew, Melissa ve Joe diye biri.Sarah, Andrew'in içeri girmesi konusunda baya ısrarcıydı. Ben ise Eylül'e defalarca içeri girmemesi için yalvarmıştım.. Sarah bunun bir 'liderlik' oyunu olduğunu sanıyordu muhtemelen..
"Lea.." dedim kapıdayken, tekrar 'geri dön, gelme' diyeceğimi düşündüğü için hemen cevap verdi; "Hayır, seninle geliyorum. Kolumun kırık olması umrumda değil." Bu arada çok özel olmayan durumlarda İngilizce konuşuyorduk. Türkçe konuşunca sanki onları öldürmeyi planlıyormuşuz gibi bakıyorlardı bize..
Norman, "Bizi yavaşlatmayacağından emin misin?" dediğinde Andrew, durumu toparlamak istercesine, "İçeride çok fazla zombi olabilir, bilemeyiz. Tekrar yaralanmanı istemeyiz." dedi.
Aslında haklıydılar ama zaten şuan burnundan soluyan Eylül'e bir de ben gelme diyemezdim.
"Tamam," dedim, "Arkamı kolla ve ne olursa olsun yanımda kal. Oldu ki kendimi savunamayacak kadar çok zombiyle karşı karşıya kaldım, sakın ama sakın durma! Kaç! Anlaştık mı?"
"Kaçmak konusunda çok emin olamadım şimdi.." dediğinde sadece dik dik baktım. "Tamam, anlaştık."
"Söz mü Lea?" dedim serçe parmağımı uzatırken. Serçe parmağıyla, uzattığım serçe parmağımı kavrarken, "Söz." dedi.
İçeri girip, birbirimizden ayrılmadan ilerledik. Karanlıkta aniden çıkabilecek bir zombi, olur da birimizin aklını alırsa diğeri onu kollayacaktı.
Melissa, "Siz, ikiniz, sevgili misiniz? Yani eşcinsel misiniz? Yanlış anlamayın insanları cinsel tercihleriyle yargılamıyorum, ilgilenmiyorum ama bu kadar güçlü bir dostlukla karşılaşmadım daha önce." dediğinde güldüm. Lisede de bir dönem, okuldakiler tarafından eşcinsel sanıldığımız olmuştu. Çünkü o zamanlar her yere beraber gidiyorduk, her şeyi beraber yapıyorduk. Hiç ayrılmıyorduk....
"Hayır," dedim, "Biz, çocukluktan beri yakın arkadaşız."
Andrew ilk kez merakına yenik düşüp, sormaya çekinir gibi, "Aranızda konuştuğunuz dil, hangi dil? Dil kursuna gittiğini yani gittiğinizi söylemiştin ama hangi dil olduğunu söylemedin." dedi. Bir yandan, silahını sıkıca kavramış etrafı kontrol ediyordu.
"O konuda ufak bir yalan söylemiş bile olabilirim Andrew. Benim ne söylediğimle değil, ne yaptığımla ilgilen." dedim.
Bir odaya doğru ilerledik. Andrew kapıyı aniden açınca bir zombi Andrew'in üzerine doğru düşüyordu ki elimdeki beyzbol sopamı çevik bir hamleyle zombinin boğazına dayadım ve diğer elimdeki bıçağı kafasına geçirdim.
Ardından az önceki konuşmamıza ithafen, "Mesela şuan senin için bir zombi öldürdüm. Götünü kurtardım Andrew. Bana bir teşekkür borçlusun." deyip, Eylül'ü daha yakınıma çektim.
Joe, "Bence dağılmalıyız." dediğinde, sesini bu gece ikinci kez duymuştum.
"Minho ve Lea," dedim, "Siz benimle üst kata gelin."
Joe, "Sadece 3 kişi mi gideceksiniz? Kaç zombi olduğunu bilmiyorsunuz bile." dedi.
Asyalı gülerek, "Biz, ikimiz, tek seferde yaklaşık yüz zombi öldürdük. Bizim için problem değil." dedi ve eliyle adamın omzuna 'sen içini rahat tut' der gibi vurdu.