10:40 PM
Asyalı soluk soluğa yanımıza geldiğinde halâ bağırmaya çalışıyordu ama sesi çıkmıyordu.
"Dur, sakin ol, nefes al." dedim panikle. "Ne oluyor?"
"Geliyorlar." dedi hızla soluk alıp verirken, "Çok kalabalık bir sürü, bize doğru geliyor. Teller onları tutmaz."
Çadırdaki insanlar panik halinde eşyalarını topluyorlardı. Andrew, Sarah, Norman ve Melissa şaşkındı. Çünkü kimse bu kadar kalabalık bir sürüyü beklemiyordu buraya.
Eylül, "Onlar yapmış olabilir mi?" dediğinde herkes işini gücünü bırakıp Eylül'e baktı. Çoğu durumdan habersizdi ve elbette anlamıyorlardı.
"Hayır," dedim, "Ses olmadığına göre onları buraya çeken başka bir şey var."
Aralarından sarışın bir kadın, "Ne duruyoruz? Kaçalım hadi." dedi.
Sarah kollarını göğsünde kavuşturarak, "Aranızda ne planlıyorsunuz?" dediğinde, üzerine doğru bir adım attım. Bir adım gerileyince Andrew aramıza girecek gibi oldu. Bir adım daha atıp tam ateşin yanında durdum ve; "Işık." dedim, "Onları buraya çeken şey."
"Tahmini kaç taneler Asyalı?" dedi Eylül.
Asyalı, "İki yüzden fazladır." dedikten sonra bana baktı ve, "Savaşamayız. Gücümüz yetmez." dedi.
"Bu kadar insanın canını da tehlikeye atamayız." dedim ve ardından Türkçe olarak "Hem zaten hepsi kaçmaya meyilli, bir kişi de 'savaşalım' demiyor." dedim Eylül'e.
"Kızları bulmadan ölmek yok." dedi Eylül, ardından ingilizce olarak, "Canını seven kaçsın." dedi.
Melissa tam ateşi söndürüyordu ki, durdurdum.
"Ateş onları bir süre oyalar." dedim ve çantamı alıp ormanın derinliklerine doğru ilerlemeye başladım.
Güvenli bir yer bulmalıydım, kızları bulduğumda onlarla güven içerisinde yaşamaya çalışabileceğimiz bir yer..
Ama neresi?
Belki de kulübeyi ele geçirmeliydik?
Neden olmasın?