1.4

75 8 5
                                    

3:33 AM

Katanayı alıp incelerken Asyalı çocuk şaşkınlıkla, "O şeyi nasıl kullanacağını biliyor musun?" diye sordu. Bilmiyordum ama öğrenebilirdim.

"Sen biliyor musun?" dedim ona uzatarak.

"Kılıç dersleri almıştım ama... şey, sanırım kullanabilirim." Katanayı elimden aldığında, ben de onun elindeki beyzbol sopasını aldım.

"Güzel." dedim beyzbol sopasıyla katanayı işaret ederek, "İyi bir anlaşma oldu."

"Beyzbol sopamı beğendiğini söyleseydin de verirdim." dedi katanayı incelerken.

"Bir şey vermeden, bir şey almam." dedim beyzbol sopasıyla yerde yatan askeri üniformalı adamın kafasına geçirirken.

"Kafasına çok fazla hasar vermedi, beğenmedim." dedim omuz silkerek. Herkes bana bakınca, "Yani içimde psikopat bir seri katil yatmıyor ama bununla zombi haklamam biraz zor." dedim ardından.

"Benim aklıma bir fikir geldi, kilerden bir kaç çivi ve çekiç getirin." dedi Eylül elimden sopayı alırken. Pırıl getirdiği çivileri ve keseri Eylül'e verdi. Eylül ise hiç vakit kaybetmeden çivileri beyzbol sopasına geçirdi.


Bittiğinde elime alıp adamın kafasına bir kez daha geçirdim. Bu kez daha fazla hasar, daha fazla kan görmüştüm. Dağılmış kafatası midemi bulandırsa da, sorun yokmuş gibi devam ettim. Korumam gereken insanlar vardı. Asyalı hariç.

"Bebek gibi oldu be!" dedim gülerek, "Bundan sonra bebeğime Minho diyeceksiniz."

Asyalı bana gülerek bakarken, "Sen değil, Koreli aktör olan Lee Minho." dedim.

Eylül de baltayı aldı. Zaten kızlardan herhangi biri onu kaldırıp, bir zombinin kafasına geçiremezdi.. Pırıl, Cemre ve Ada ellerine birer bıçak aldı. Saye'ye de şarjörü hala dolu sayılabilecek silahı verdim. Ve uyardım; "Seni koruyacağız. Sakın ben ateş et diyene kadar ya da çok zorunda kalmadıkça sıkma."

"Çıkalım." dedim, çantamı sırtlanırken. Yavaşça kapıyı açıp, cesetlerle beraber evden çıktık. Cesetleri kapının önüne bırakıp, kapıyı ardımdan kitledim ve kaybetmeyeyim diye kolye yaptığım anahtarımı boynuma astım.

"Geri gelebileceğini düşünüyor musun cidden?" dedi Minho.

"Neden olmasın?" dedim.

Merdivenlerden yavaş ve sakin adımlarla indik. Apartmandan dışarı çıkınca buram buram kan kokusu sardı etrafımızı. Hızlı adımlarla binalara yapışık şekilde, elimiz tetikte ilerliyorduk. Eylül ve ben bir yandan yerdeki cesetleri inceliyorduk. Belki fazladan bir silah, bıçak falan bulurduk, belli mi olurdu?

Pırıl beni dürtüp, yolun karşısındaki parlak demiri gösterdi. Ben yolun karşısına ilerlerken Asyalı da arkamı kollamak için benimle geliyordu. Eylül grubu koruyor, aynı zamamda yavaş adımlarla ilerliyorlardı.

"Levye," dedim gülerek, "Bu gece fazla şanslıyız sanırım, ne dersin?"

"Kızkardeşini yeni kaybetmiş biri olarak, şanslı olduğumu söyleyemeyeceğim." dedi.

"Üzgünüm." dedim levyeyi çantamın normalde su şişesi koymam gereken yerine koyarken.

"Değilsin." dedi göz devirerek.

"En azından anlayabiliyorum." dedim elimi omzuna koyarak. "Şu kızların hepsi benim kardeşim gibidir. Onları hayatta tutmak için ben ölebilirim, düşünmeden."

DÜNYALAR SAVAŞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin