Gözlerimi açtığımda hava henüz yeni aydınlanıyordu. Kalkıp, kapının önündeki sandalyeyi çektim ve yavaşça kapının kilidini açtım. Oturma odasında Jun'u göremeyince acıkmış olabileceğini düşündüğümden önce mutfağa baktım fakat orada da yoktu. Lavoboda da yoktu. Bu çocuk, bu saatte nereye kaybolmuştu? Oturma odasına geçip kanepeye oturdum ve muhtemelen dışarı da olan Jun'u bekledim. Geri dönmesini bekledim. Beklerken de kendimi acaba başına bir şey mi geldi sorusuyla yedim bitirdim. Yaklaşık on dakika sonra kapının kilit sesini duydum. Oturduğum yerden kıpırdamadım. Jun sessizce oturma odasına girdikten beş dakika sonra beni fark etti ve korkuyla sıçrayarak bir küfür savurdu.
''Korkuttun beni!'' dedi ellerini kollarına sürterken. ''Dışarısı çok soğuk!''
Cevap vermeden öylece yüzüne baktım. Duymak istediğim şeyler dışarısının çok soğuk olması veya onun korktuğu gerçeği değildi. Neden bu saatte dışarıdaydı, anlatmasını bekledim. Benim ona baktığım gibi o da bana bakmaya başladı. Tek fark, ben gayet ifadesiz bir şekilde ona bakıyordum, o ise meraklı bir ifadeyle.
''Beste, ne oldu? Beni korkutuyorsun... David mi geldi? Neden uyandın bu saatte?'' dediğinde alayla güldüm ve yaslandığım yerden doğrularak ellerimi kavuşturdum.
''David gelmedi ama,'' dedim dikkatle yüzüne bakıp, ''Sen David'e gitmiş olabilir misin? Ben uyurken, arkamdan bir işler çeviriyor olabilir misin Jun? Asıl benim sana sormam gerekiyor, bu saatte neden uyanıksın?''
''David'i sana tercih edeceğimi düşünüyorsan çok yanılıyorsun tatlım.'' dedi gülerek, ''Virginia'ya açılan kapıya bir baktım. Orada kimse yok fakat diğer sınırlar iyi korunuyor.''
''Minho bunu söylemişti.'' dedim.
''O herife güvenmiyorum ve,'' dedi, ''Hayatımı kurtaran birinin hayatını tehlikeye atmak istemiyorum. Emin olmak istedim.''
Kısa bir sessizlikten sonra yanıma gelip oturdu ve, ''Bak, şanslıyım ki, çok fazla kötü insan tanımadım. Bu yüzden insanların yapabileceklerini tam olarak kestiremiyorum ve.. David'i iyi biri gibi gördüm. Burada kalmamıza izin verdi ve bize kalmamız için bir ev verdi. Düşündüm ki, bu kadar kalabalık bir topluluk onun arkasındaysa, güvenilir biridir. Özür dilerim, sen haklısın.''
''Bunun sonunda 'gidip David'e her şeyi anlattım Beste' diyecekmişsin gibi hissettim.'' dedim gülerek.
''Bu adamı bitirmene ve Knoxville'in yönetimini eline almana yardım edeceğim. Ayrıca, arkadaşlarını bulmana da yardım edeceğim.'' dedi ve gülerek, ''Çünkü sen benim en yakın arkadaşımsın.''
''Senin en yakın arkadaşın olmak istemiyorum.'' dedim gülerek.
''Benim hiç en yakın arkadaşım olmadı, bırak da nasıl oluyormuş göreyim.'' dedi yanımdan kalkarken. Mutfağa doğru giderken, ''Ben çok açım. Bir şeyler yiyelim ve sonra buradan gidelim.'' dedi. Peşinden mutfağa gidip, bir şeyler hazırlamasına yardım ettim. Bitince, ikimizde oturup yemeğimizi yemeye koyulduk.
''En yakın arkadaşlar birbirine kahvaltı hazırlamak için yardım eder.'' dedi gülerek, ''Kızlarla da böylemiydiniz?''
''Hayır,'' dedim gülerek, ''Genelde onlar hazırlar, ben yerim.''
''O zaman en yakın arkadaş değilsiniz.'' dedi çayından bir yudum alırken.
''Bizim aramızdaki ilişki biraz tuhaf. En yakın arkadaş değiliz aslında.. Daha çok kardeş gibiyiz. Kavga ederiz ve sadece bir süre konuşmayız. Bu süre, yaklaşık yarım saat. Kahvaltıyı bazen ben hazırlarım onlar yer, bazen de onlar hazırlar ben yerim. Onlar genelde benim bir anne ya da baba gibi davrandığımı söyler.'' dedim ve çatalımı bırakıp ben de çayımdan bir yudum aldım.