Vücudumdaki savaşın bitmesini bekliyordum. Bana ne olacağını bilmiyordum. Sadece, kızların beni hala canlı ve bir insan olarak hatırlamasını istiyordum ve... ne olduğumu bilmediğim bir halde oraya gitmek istemiyordum.
En azından yaşadığımdan haberdar olmaları için notlar bırakıyordum. Jun'un beni aradığını, özlediğini biliyordum. Ben de onu çok özlemiştim.. Ama karşısına bu şekilde çıkmak, onu biraz ürkütebilirdi.
Bu arada Norman, Jun'un aksine daha inatçı davranmış ve izimi sürmüştü..
Beni gördüğünde tamamen dönüştüğümü düşünüp beni az daha vuruyordu ki çok çevik bir hareketle attığı oktan sıyrılmıştım. Neler olduğunu ona anlatmıştım. Anlatmak zorunda kalmıştım çünkü Simon denen o herifin yaptıklarını anlatmış, benden geri dönmemi istemişti.
"Dönemem Norman.. Bu şekilde olmaz.."
"Bak sana ne oluyor bilmiyorum ama belki aramızdan birileri biliyordur. Doktor? O biliyordur belki?"
"Ölüyorum Norman. Rengimi görmüyor musun? Her geçen gün morarıyorum. Artık ceset gibi kokmaya başladım."
Bu doğruydu. Ölüyordum. Ama ölürken garip bir şekilde canlı hissediyordum.
Norman, geri dönmezsem beni takip edeceğini söyleyince düşünmeme izin vermesini istedim. Yarın, bu saatlerde görüşürüz diyerek ayrıldık. Evet, rahatça uzaklaştı çünkü izimi sürüp beni bulacaktı. İz sürme ve avcılık konusunda cidden çok iyiydi.
Aklıma bir plan gelmişti.
Bunun için Norman'a bana yaklaşık 100 tane kadar fare toplamasını söyledim. Tabii bu durumda, bu kadar fare bulmak biraz zordu. O yüzden, bazılarını çiftleşme yöntemiyle elde etmiştim.
Ve şimdi bu fareleri de alıp, eve geri dönüyordum.
Yeni nöbetçiler beni tanımadığı için silah doğrultmuşlardı. Zombi olmama ihtimal vermemişlerdi zaten.. Çünkü bir zombi kucağında bir kutu fareyle gezmezdi.
"Kimsin sen?" dedi genç ve sarışın bir kız. Muhtemelen 17 yaşlarında falandı.
"Beste ben, memnun oldum. Şimdi aç şu kapıyı." dedim.
"Vay canına! Sen şu David'i öldüren kızsın ha! Kaçmalısın! Simon seni arıyor. Herkes çoktan öldüğünü düşünüyordu.." dedi bu kez diğer nöbetçi. Siyahi bir adamdı. Muhtemelen yirmili yaşlarının sonundaydı.
"Gördüğünüz gibi, ölüyorum. Yanılmış sayılmazlar. Şimdi, kapıyı açın, Norman'la görüşmem gerek." dediğimde biri sitem dolu bir ses tonuyla, "Demek Norman." dedi.
Arkamı döndüğümde bunun Jun olduğunu gördüm. Muhtemelen yine beni aramaya çıkıyordu..
"Norman, öyle mi?" dedi tekrar.
"Evet.." dedim, "İzimi sürmüş ve beni buldu. Bir plan yapıp geri geldim."
"Seni aylarca bekledim Beste.." dedi sesi titreyerek. Gözleri doluyordu. Bunca zamandır kendini çok yalnız hissetmiş olmalıydı.. Tek arkadaşı bendim çünkü..
Elimde, sıkıca bantladığım fare dolu koliyi yere bırakıp Jun'a sarılmak için hamle yaptım.
Ama geri çekildi.
Ben de bir adım geri çekildim.
"Üzgünüm." diyebildim sadece ve kutuyu alıp açılan kapıdan hızla içeri girdim. Beni gördüğüne şaşıran yüzler olduğu kadar sevinenler de vardı..