"Ateşi var biraz."
"Suratına soğuk su çarpalım mı?"
"Neden bahsediyorsun sen Tanrı aşkına?"İlk kez büyük bir enerjiyle açmıştım gözlerimi. Tüy kadar hafif hissediyordum kendimi. Şuan bıraksalar tek başıma yüz tana falan aylak haklardım. Bu arada, bu tavan da yıldız çizimleri mi varmış? Ah ne kadar güzel, tam Eylül'e göre..
Oda boştu.
Bilmem kaçıncı kez değişen serumum bitmek üzereydi. Bitmesini beklemeden, serumu kolumdan söktüm. İyi hissediyordum çünkü. Gayet iyi. İyi olduğumu Philip denen şu doktora ve JD'ye göstermem lazımdı. Daha sonra, hemen arkadaşlarıma kavuşmalıydım.Şu kapı engel olmazsa tabii.
Sabır ve ısrarla onlarca kez denememe rağmen açılmıyordu. Bir kaç kez kırmak için omuz attım ama sadece enerjimi boşuna tüketiyordum. Birinin kapıyı açması için bağırmaya, kapıyı tekmelemeye başladım. Biri, resmen beni buraya hapsetmişti.Fakat, ne gelen vardı ne giden.
Öfkeyle doktorun masa ve dolabında anahtar aradım. Umarım bir aptallık edip yedek anahtarı falan burada unutmuştur diye. Philip neden beni buraya hapsetti ki? Öfkem, gözlerime dolmaya başlamıştı. Burada kapana kısılmış hissediyordum. Evet, tek başıma kapısı kilitli bir odada bulunamıyorum. Bir tür fobi diyebiliriz.
Anahtarı bulamamıştım ama masanın üzerinde bir not bulmuştum.
"Üzgünüm."
Ne demekti şimdi bu?
Üzgünüm demek de neyin nesi? Ne için üzgündü? Beni buraya hapsettiği için mi? Ama neden? JD mi istemişti? Kaçmayayım diye.. Kaçsam bile gideceğim yer belli oysa.. Camdan atlarım umuduyla cama koştum ama camda da demir parmaklıklar vardı. Çareyi tekrar bağırıp çağırmakta buldum."Lanet olası biri beni buradan çıkarabilir mi?! Hemen! Lütfen!"
Etraftakilerin dikkatini çekiyordum ama beni umursamıyorlardı. Aralarından turuncu saçlı bir kızla göz göze geldik. Hatırlamıştım onu. Rachel..
"Hey, Rachel! Yardım et bana! Çıkar beni buradan!" diye bağırdım bu kez.
Rachel cama doğru yaklaşmaya başladı. Bir kaç kişi onu uyarsa da, önüne de geçse ve bu durumdan korksa da durmadı ve yaklaştı.
"Lucy.." dedi yarı gülerek yarı ağlayarak. Elini uzattı destek ister gibi. Uzattığı eli sıkı sıkı tuttum.
"Korkma," dedim, "Sana kimse zarar veremez. Ama benim buradan çıkmam lazım."
"Üzgünüm," dedi, "O, senin orada kalacağını söyledi."
"Philip mi?" dedim. Anlamadığını fark ederek, "Şu doktor yani.."
"Hayır," dedi, "JD denen şu adam. O laboratuvardan dönene kadar orada kalacaksın. Öyle söyledi."
"Doktor nerede peki?" dedim bir umut. Serum değiştirmek için geri gelirse belki onu kandırıp kaçabilirdim.
"Bilmiyorum." dediğinde hayal kırıklığına uğradım.
"Bak," dedim, "Philip'i bul. Siyahi, orta boylu ve sürekli önlüğüyle geziyor. Siyah çerçeveli gözlükleri var. Serumumun değişmesi gerektiğini söyle."
"Nereden biliyorsun, derse?"
"Benim söylediğimi söyle."
"Seninle bu süre içerisinde konuşmamız, yardım etmemiz yasak."
"Rachel zaten şuan çiğnedin bu yasağı.. Bana yardım etmelisin!"
"Deneyeceğim." diyerek yavaşça camdan uzaklaştı. Umarım Philip'i bir an önce bulurdu.. Arkasından bakarken, etrafa dağılmış kalabalık bir yerde toplanmaya başladı. Ne olduğunu anlamak için diğer cama geçtim. Bir sürü araç gelmişti. Tıpkı laboratuvara gittiğimiz gün olduğu gibi.. Ama bunlar daha kalabalıktı. İki kalabalık grubunda birbirine silah doğrulttuğunu görebiliyordum. Araçtan yaşlıca bir adam indi. Gri saçları ve bıyıkları vardı. Zayıf, orta boyluydu.