EYLÜL/LEA;
Norman'a ne kadar onu takip etmemesini eğer onu farkederse gerçekten çok kızacağını açıklamaya çalışsam da beni dinlememişti. Öyle ki Ada'yı da dinlememişti.
En sonunda Ada pes etti, "Aman be!" dedi bana dönüp, "Bırak giderse gitsin, bize ne? Ne diye uğraşıyorsak.."
"Olmaz," dedim, "Beste bilerek peşine taktığımızı düşünür."
Norman önümüzden geçip giderken bir şey yapamamıştık. Bir umut Andrew'e baktım bir şeyler yapması için.
Andrew sadece omuz silkti ve, "Muhtemelen bizi dinlemeyecektir." dedi.
Minho koşup, Norman'a yetişti ve durdurdu. Norman onu da dinlememişti. Ben elimden geleni yapmıştım neticede, Beste'nin bana kızmaya hakkı yok.
Minho, "Görünmeden takip edeceğini söyledi." dedi.
"Bekleyip, göreceğiz." dedim ellerimi belime koyup, Norman'ın arkasından bakarken.
Buraya henüz yeni gelen Asyalı yani Jun konuştu bu kez, "Bu yerin lideri kim? İşleri kim idare ediyor? Kim yiyecek, giyecek bir şeyler getiriyor?"
Ben, "Beste." derken, Andrew'in eşi hiç fırsat kaybetmeyerek, "Andrew." dedi.
Taht oyunlarına hoş geldiniz.
Jun, "Ah, anladım, iki lideri var demek.. Bu daha iyi. İki parlak beyin..." dedi. Aradaki gerginliği fark etmişti.
Ada, "Gerçek bir lider nasıl olur bilirsin," dedi Jun'a, aynı zamanda sinsi sinsi Sarah'a gülümsüyordu, "Sevdikleri ve hatta sevmedikleri için bile kendini tehlikeye atmaktan korkmayan tiplerdir. Çünkü insanlara insan olduğu için değer verirler. Daima çözüm odaklılardır ayrıca.."
Sarah imalı bir şekilde, Andrew'in yanında yer alarak "Aynı zamanda güçlülerdir." dediğinde, Minho yükseldi bu kez, "Bu da ne demek lan şimdi? Kızlar da güçlüdür. Lider olmak için güçlü bir erkek olmak şart değil."
Gülümseyerek Minho'ya baktım ve, "Eminim bunu Beste görseydi, seni daha çok severdi bay feminist." dedim.
Minho fısıldayarak, "Geri döndüğünde ona anlat." dedi ve aramızda gülüştük.
Andrew ondan beklenmeyecek bir şekilde davrandı ve o an kendini lider ilan etti. Çok umursamadık açıkcası. Bizim kapımız daima açıktı, çok sıkılırsak gidebilirdik.
Evin, giriş kapısının yanındaki koltuğa oturup etrafı izlemeye koyuldum. Sadece bir saat geçmişti. Zaman akmıyordu. Hava kararmıştı. Yıldızları sayabiliyordum.
İleriden yavaş yavaş eve doğru yaklaşan bir şey gördüğümde doğruldum. Zombi miydi? Dürbünü alıp, baktım.
NORMAN!
Ama yalnızdı.
Beste yanında değildi.
Acaba onu fark mı etmişti?
Ya da Norman onu aramaktan vaz mı geçmişti?Dürbünü, gözlerimden çekmeden hemen önce Norman olduğu yere yığıldı. Dürbünü oturduğum koltuğa doğru fırlatıp, koşar adımlarla, hatta belki koşarak Norman'a doğru ilerledim.