Anahtarı bulamamıştım. Her yere bakmama rağmen anahtar yoktu. Kapıyı kırmaya yetecek gücüm de yoktu. Kapıyı deli gibi yumruklayıp, tekmelemem de başımı belaya sokmaktan başka bir işe yaramayacaktı. Sessizce yatağıma geri döndüm. Oturup etrafı iyice bir süzdüm. Yanımda duran serum şişeleri ilgimi çekmişti. Bir de tepemdekine baktım. Bitmek üzereydi. Ben kabloları söküp atmasaydım muhtemelen bitecekti. Bir şeylerin ters gittiği hissine kapıldım. Çöpe baktım. Boş sigara ve atıştırmalık çöpleri vardı. Dolaba yöneldim bu kez. Bir kaç parça kıyafet vardı. Ardından mini bozdolabına baktım. İçi içkiyle doluydu. Evet, bir şeyler kesinlikle ters gidiyordu.
Koridorda ayak sesleri duyunca yatağıma geri dönüp, eski halime geri döndüm. Uzandım ve gözlerimi kapattım. Ayak sesleri kapımın önünde durunca kalbim deli gibi atmaya başladı. Kapının kilidinin açılma sesinin koridorda yankılandığını duyabiliyordum.
"Eveet," dedi içeri girerken, "Geri geldim Lucy. Beni özledin mi?" Ardından kapıyı kapattı. Kıpırdamamak ve yutkunmamak için kendimi zor tutuyordum. Umarım serumu fark etmez.
Yüzümde nefesini hissedince nefesimi tuttum. Alnıma bir öpücük kondurup, "Ne zaman gözlerini açacaksın Lucy?" dediğinde ses tonu bana rüyamda gördüğüm o adamı hatırlatmıştı. Philip!
Ada'nın bir doktorun yardımcısı olduğunu yazdığı şu Philip!
"Arkadaşların burada olsa açar mıydın gözlerini?" diye sordu bu kez elimi tutarken. "O garip kızlarla neden arkadaş olduğunu halâ anlayabilmiş değilim. Sence de hepsi çok garip değil mi?"
Avuç içimi öpüp üzerimdeki ince örtüyü ve başımın altındaki yastığı düzeltti. Mini dolabı açtığını şişelerin sesinden anlamıştım. Tekrar konuşmaya devam etti;
"İki ay geçti Lucy. İki lanet ay! Herkes seni terk ederken ben yanında kaldım. Bana bir iyilik borçlusun! Gözlerini açmalısın! Bunu benim için yapmalısın!"
Ayak ucumdan geçip, deri kanepeye oturduğunu yine çıkardığı seslerden anlamıştım. İçkiyi yutkunuşunu bile duyabiliyordum.
"Her gün, sanki seninle beni duyabiliyormuşsun gibi konuşmak deli gibi hissettiriyor. Bazen de acaba hiç uyanmasan mı diye düşünüyorum. Ya beni terk edersen? Sahi, gider misin?"
Biraz sessizlik olduktan sonra konuşmasına devam etti; "Ama eğer bana bir şey olursa, seninle ilgilenecek kimse kalmayacak. Bu yüzden açmalısın gözlerini."
"Biraz içki ister misin ufaklık? Sürekli serumlarla beslenmek sıkıcı olmalı."
"İstemiyor musun? Doğru ya! Sen içki sevmezsin. Başka bir şey? Muhtemelen istemiyorsun. Bir şeye ihtiyacın olursa-" dediği anda gözlerimi açıp, "Su." dedim. Şok olmuş bir şekilde bana bakarken, "Su istiyorum." diye yineledim. Karşımdaki adam, tam da rüyamda gördüğüm o adamdı.
Koşarak mini buzdolabını açtı. Biraz bakındıktan sonra, sertçe kapattı ve bir küfür savurdu.
"Hiç su almamışım." dedi. "Uyanmanı beklemiyordum da.."
"Demek uyanacağıma inanmıyordun." dedim gülerek, "Biraz süt de mi yok?"
"O var." diyerek, yeni getirdiği poşetleri karıştırdı. Gevrek ve bir kaç şey çıkardıktan sonra sütü bulup, bir bardağa koyup hemen bana verdi. Sütü hızlıca içip bardağı koyacak bir yer aradım. Elimden alıp bir köşeye koydu.
Karşımda dikilip öylece bana bakarken "Ne var?" dedim, "Neden öyle bakıyorsun?"
"Lanet olsun!" dedi gülerek, "Sonunda uyandın. Şu siktiğimin dünyasında bana iyi bir şeyler de olabileceğini kanıtladın." Tekrar bana doğru eğilirken biraz daha geriye çekildim. Anlamış olacak ki biraz geri çekilip, ardından bir hışımla sarıldı.