Koskoca iki hafta geçmişti ama Jun, ağzını her açtığında, "Olmaz Beste, başka bir yolunu buluruz." diyordu ve bu bana planımda hiç yardımcı olmuyordu.
"Jun," dedim, "Almam gereken üç kişinin intikamı ve kurtarmam gereken iki kişi var."
"Peki ya ben? Beni hiç düşünmüyorsun! Ben neyim senin için?!" dedi hayal kırıklığıyla.
"Bak, anlıyorum ama, üzgünüm Jun..." dedim ve derin bir nefes alarak, "Belki de burada bitirmeliyiz." dedim.
Jun yüzüme inanamıyormuş gibi bakıyordu, ya da gerçekten inanamamıştı.
"Şaka olduğunu söylemen tahmini kaç dakikamızı alır?" dedi acı acı gülerek.
"Üzgünüm." dedim ve evden çıktım. Onu arkamda bırakmak hiç hoşuma gitmiyordu. Teknik olarak, onu bırakmak hoşuma gitmiyordu ama başka seçeneğim yoktu. Kendi hayatımın bile şu durumda bir yaşam garantisi yoktu. Onu tehlikeye atamazdım..
"Andrew nerde?" dedim yol üzerindeki bir garajda gördüğüm Zack'e.
"Bilmem, eve baktın mı?" dedi.
Mark yanındaydı, hemen modumu düşürüp, "Şey, ben," dedim, "Aklıma gelmedi. Gidip bir bakayım."
Zack, "Hey, sen iyi misin?" dediğinde, Mark'ın uğraştığı aracı bir anlığına bırakıp, bizi dinlediğini görebilmiştim.
"Önemli bir şey değil, Jun ile tartıştık. Ayrıldık desem daha doğru olur." dediğimde Martin'in sesi duyuldu, "Cidden mi? Minho yüzünden mi?"
Arkamı dönüp tam cevap veriyordum ki Martin, "Yoo, dur!" dedi, "Jun'un kendini öldürebilme ihtimaline karşı o'na bakıcılık yapmayacağım, değil mi?"
"Ne istersen onu yap Martin." dedikten hemen sonra, Andrew'in kaldığı eve doğru ilerlemeye başladım. Şanslıydım ki, Bestie ile beraber evden çıkıyorlardı.
"Oh, hey Andrew!" dedim biraz uzaktan, "Ben çıkıyorum."
Andrew, "Neden? Yalnız mı?" dedi.
"Evet," dedim, "Yalnız daha hızlı hareket ederim. Jun ve Martin burda kalacak. Beni, o adamın yanında görürseniz şaşırmayın, kaleyi içten fethediyorum demektir."
Andrew, "Beste bu çok tehlikeli. O adam, psikopat!" dediğinde güldüm.
"Biliyorum."
* * *
Sokaklarda öylece geziyordum. Pelerinimle kamufle olmuş, zombileri etrafımda topluyordum. Aklımda iki plan vardı:
Ya mağdur kız rolünü oynayıp, JD'den yardım isteyecektim -ki zombiler bana saldırmıyorken bu çok zordu- ya da zombilerden kendime bir ordu yapacaktım.
"Yapma." dedi biri. Kafamı kaldırdığımda, siyah atına binmiş Philip yine karşımdaydı. "Zombilerden ordu yapıyorsun, yapma. Çok dikkat çekiyor. Şehrin diğer ucundaki aylaklar buraya yönlendi."
"Daha yeni başladım, nasıl olur?" dedim şaşkınlıkla.
"Ama bunu düşünmeye haftalar öncesinde başladın." dedi Philip. "Akıllıca bir hamle ama tek seferde bir ordu oluşturmak, dikkat çeker."
"Ne yapmam lazım?" dedim bana yardım etmesini umarak.
"Saldırmak istediğin insan, deri ceketli adam mı?" dedi gülerek.