Bir sarsıntıyla kendime geldim. Gözlerimi açmaya korkuyordum. En son ayrıldığım yerden, ayrılmamak için zorluk çıkarınca kafama sert bir cisimle vurmuşlardı. Başım ve ensem ağrıyordu.
"Ah, hadi ama!" diye alaycı bir ses duydum, ısrarla gözlerimi açmıyordum. Korkudan ödüm kopuyordu. "Uyanık olduğunu biliyorum ufaklık, aç gözlerini."
Gözlerimi usulca açtım. Adının JD olduğunu, garip bir hücredeyken öğrendiğim adam yanıma uzanmış gözlerini bana dikmişti.
"Benden ne istiyorsun?" dedim çekinerek. Yanından ayırmadığı o - aslında benim olan- beyzbol sopası tam ortamızdaydı. Hızlı davranırsam, alıp beynini dağıtabilirdim.
"Aklından bile geçirme." dediğinde düşüncelerimi okumamıştı elbette. Muhtemelen 'Minho'ya bakışlarımı yakalamıştı.
"Neyi?" dedim salak ayağına yatarak.
"Seni buraya getirme sebebim," dedi doğrulurken, "Ariana."
"Tanımıyorum." diye yalan söyledim. Alayla güldü tekrar tabii. Ben de doğruldum.
"Seni içlerinden aldığım grup, Ariana'nın, yani şu çok yakın arkadaşın bu salgınla nasıl başa çıkabileceğini bilen birini tanıdığını söyledi." dediğinde ismimi verip vermediğini merak ettim.
"Yalan söylemiştir." dedim büyük bir soğukkanlılıkla.
"Sence bunun doğruluğu kanıtlanmadan, hareket edecek birine mi benziyorum?" dedi tek kaşını kaldırıp dik dik bana bakarken.
"Ben," dedim, "Aradığın kişinin kim olduğunu bilmiyorum. Ariana'yı bulup ona sormalısın."
"Ve, sen de onu bulmama yardım edeceksin." dedi ve beyzbol sopamı eline alıp, "Bu süreçte buna ihtiyacın olabilir." deyip bana uzattı.
Alıp, almamak arasında kalmıştım. Alırsam bu adam Ariana'yı bulana kadar durmazdı. Almasam ölürdüm. Tamam, ölmek çok umrumda değil lakin kızların öldüğümden habersiz halâ beni araması ve başlarını belaya sokması kaçınılmazdı.
"Ariana'nın nerede olduğunu biliyorsun." dedi uzattığı beyzbol sopasını geri çekerek.
"Bilmiyorum." dedim.
Sadece güldü. Derin bir sessizlik oluştu. Bu adam aşırı korkutucuydu. Fakat, mutlaka bir zayıf noktası olmalıydı.
"Bak, Ariana sizi kandırmış. Bu şeyle başa çıkmanın tek yolu, güçlenmek. Bunu sen de biliyorsun, eminim."
İkna edici olmayı denediğim dakikalar da ağzım çok ama boş laf yapabiliyor ama bu laf kalabalığı insanların hoşuna gidiyor. İçlerinden işine gelen kelimeleri alıp kafalarında farklı bir cümle şeklinde tasarlıyorlar. Yani kısacası, ne duymak isterlerse onu duyuyorlar.
"Peki," dedi beyzbol sopasını bana doğru doğrultup, "Ne önerirsin?"
"Yani ben olsam, bu yeni dünyaya, yeni bir ev sahibi olurdum. Bir süre sonra kaynaklar tükenince, insanlar birbirleriyle savaşmaya başlayacak ve-" dediğimde, büyük sıçtığımı fark ettim. Gerçekten şuan tüm dizi, kitap, filmlerden öğrendiğim şeyleri kusmak zorunda mıydım?
Sırıtarak bana doğru eğildi ve, "Bak sen, aradığım kişi buradaymış. Evine hoşgeldin ufaklık." dedi.
Hayatımda daha önce hiç bu kadar acınası hissetmemiştim. Adam resmen beni oyuna getirmişti..
Odadan çıkınca, bende peşinden çıktım. Beyzbol sopamı geri verir miydi acaba? Ya evet, şuan tek derdim onu geri alabilmek. Arkasından gittiğimi fark etmiş olacak ki, dönüp, "Elimde görmek isteyeceğin bir şey olabilir." dedi. Aklıma ilk olarak Norman gelmişti. Acaba yakalanmış mıydı? Sonuçta Laboratuvar ve burası arasında bir bağ vardı ve yakalanmışsa, onu da buraya getirmişlerdir.