2.18

30 4 1
                                    

İçerisi mahvolmuş durumdaydı. Çok sayıda ölen, yaralanan, acı çeken vardı. Ben öylece durmuş etrafı süzüyordum. Telsizden bir ses yükseldi.

''Sağ olanlara isterlerse bize katılabileceklerini söyle Beste.'' ses Andrew'e aitti. Hayır, bu adam cidden aptaldı. Onca şeyden sonra hala içeriye birilerini sokma isteğini anlamıyordum. Cevap vermedim. Sağ tarafta bacağı kopmuş bir genç bana bakıyordu. Muhtemelen telsizden gelen anonsu duymuştu.

''Hiç oluru yok genç adam.'' deyip biraz daha ilerledim. Şu an tek derdim Simon'ı sağ ele geçirebilmekti.

''Beste? Beni duyuyor musun?''

Arkamı dönüp çıkışa doğru öfkeyle yürürken Andrew'e cevap verdim: ''O siktiğimin çeneni kapatacak mısın yoksa seni de havaya mı uçurayım? Bu belayı sizin başınıza ben sarmadım. Sana yapmamanı söylememe rağmen, bir aptal gibi gidip David'in adamlarını aranıza kabul ettin. Bu kez aynısını yapıp herkesi tekrar tehlikeye atmanı izleyemem Andrew. Üzgünüm ama olmaz.''

''Beste, bak sana ne getirdim!'' seslenen Martin'di ve önünde de silah zoruyla yürüttüğü Simon vardı. ''Jun yakaladı. Sana getirmemi söyledi.'' dedi büyük bir zevkle.

''Yakından daha çirkinmişsin.'' dedim adama tiksinerek bakarken.

''Sen de sandığımdan çok daha aptal.'' diye cevap verdi. Bunu söylemesi beni biraz korkutmuştu. Sebepsizce..

''David'in söylediği şeyleri söyleyeceksen eğer hemen söyleyeyim, burayı yönetmek ya da güç sahibi olmakla ilgilenmiyorum.'' dedim.

''David bana çalışıyordu. Onu öldürmek arkadaşlarına verdiğin ilk zarar oldu. Aslında, Andrew denen o herif David'in adamlarını yanına almamış olsaydı... sizi sömürge kampım haline getirmem zor olurdu.'' dediğinde biraz suçlu hissetmiştim ama... o herif ölmeyi hak etmişti.

''David'i öldürme sebebim farklıydı. Biliyorsun değil mi?'' dedim ılımlı bir tonda.

''Yağmalamak.... ne kadar farklı bir sebep!'' dedi alayla.

''David, arkadaşlarıma tecavüz etmeye kalktı. Beni esir tutmak istedi ve bana tokat attı. Onu öldürme sebebim kadınlara bir pislik gibi davranmasıydı.'' dedim aynı tonda. ''Ayrıca David senden gizli işler karıştırıyordu. David'i son gördüğün gün oradaydım. Beni saklama gereği duydu. O seninle çok meşgulken kaçtım ve daha sonra öldürmek için geri döndüm.''

''En azından oğlumun yaşamasına izin ver.'' dedi soluna doğru bakarken. Ben de sağ tarafa dönüp baktığımda az önceki sarışın çocuğu gördüm.

''Üzgünüm, bir gün geri gelip arkadaşlarımı öldürmeyeceğinden emin olamam.'' dedim.

''Yapmaz. Yapmayacak. O daha çocuk. Bu kadar acımasız olamazsın.'' dediğinde güldüm.

''Merhametimiz kalmamıştır.''

Martin'e kafamla bitirmesini işaret edip, biraz ilerledikten sonra telsizden anons geçtim, ''Sadece çocuk ve bebekleri alıyoruz. Bir de Simon'ın oğlunu.''

* * *

"Sen ne yaptığının farkında mısın acaba?" diye çemkirdi Pırıl. "Hayır yani, Andrew sana bunu yap dediyse bunu yapmalısın. Cidden anlamıyorum bu inadını."

Ardından Eylül, "Çok fazla burnunun dikine gidiyorsun. Bu bizim sonumuzu getirecek." dediğinde dahi ağzımı açmadım.

Andrew arkadaşlarımı- ah pardon eski dostlarımı bana karşı kullanıyordu.

Norman'a bakıp güldüm ve, "Simon'ın oğlunu bir hücreye koyun. Tedavisiyle ilgilenin. İlerleyen zamanda işinize yarayabilir." dedim. Ardından Jun'a ve kızlara (Pırıl ve Eylül hariç) bakıp, "Ben gidiyorum. İster kalın, ister gelin." diye ekledim.

DÜNYALAR SAVAŞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin