1.22

44 7 9
                                    

Norman, "Hayır hiçbir yere gitmiyorsunuz!" dediğinde tek kaşımı kaldırıp dik dik yüzüne baktım ve "Sen," dedim, "Bana emir veremezsin! Bize emir veremezsin!"

Norman, "Dışarıda üç kız hayatta kalamazsınız!" dediğinde öfkeden deliye dönmüştüm. Sakinliğimi korumaya çalışırken Asyalı konuştu bu kez;

"Ben de onlarla gidiyorum." dedi. Minho'ya bakıp, göz göze gelince, gözlerimi devirdim. Tam ağzımı açıyordum ki, "Ne dersen de. Geliyorum Lucy. Hayatımı sana borçluyum. Sen yoksan buranın da anlamı yok." diyerek beni susturdu. Bu kez sözde eve yeni  getirdiğim çekik gözlü söz aldı;

"Beni zaten buraya sen getirdin. Kalmamın bir anlamı yok sanırım. Ben de sizinle geleceğim."

"Hayır," dedim öfkeyle, "Herkes burada kalıyor. Ada ve Eylül'de dahil!"

Yaptığım hatayı farkettiğimde her şey için çok geçti. Norman, Andrew, Sarah, Melissa, Minho ve Jun bir bana bir de arkamda dikilen Ada ve Eylül'e bakınca, omuz silktim ve; "Tamam," dedim, "Her şeyi anlatacağım."

Ve baştan sona, tüm gerçek hikayeyi anlattım. Amerika'ya gelişimizden itibaren, tüm hikayeyi.. Yaklaşık 15 dakikamı almıştı. Norman şaşırmamıştı çünkü zaten bir kısmını biliyordu. Yani en azından Amerikalı olmadığım gerçeğini.

Koreliler pek memnun olmuştu, hatta 'vaay kardeş ülke demek, çak bir beşlik' demişlerdi.

Andrew, "Peki bunu neden en başında söylemedin? Anlatabilirdin." dediğinde yine gözler üzerime çevrilmişti.

"Sizi bir daha göreceğimi düşünmüyordum. Burada, fabrikada bir gece kalıp gideceğim nasıl olsa diye düşündüm ve güveneceğim birilerini bulana kadar  kimliğimi gizleme kararı aldım. Zaten bir boka dönmüş dünyada kimliklerimizin bir önemi olduğunu düşünmüyorum."

Melissa, "Yani güvendiğin birilerini buldun." diyerek gülümsedi.

Sarah, "Sadece bir hata yaptı. Eğer isimlerini söylemeseydi asla bize gerçeği anlatmayacaktı." dediğinde kısmen haklıydı.

Melissa, "Fakat ne olursa olsun, yine de doğruyu söyledi. Onlara taktığım isimler veya aramızdaki şaka kelimeleri diyebilirdi. Anlatmayı tercih etti." dedi Sarah'a kindar bir şekilde bakarken.

Sarah, "Bu çok aptalca." dedi.

Bu kez Andrew konuştu, "Peki, bize güveniyor musun?" dediğinde güldüm ve "Evet Andrew, özellikle sana." dedim.

"Özellikle bana mı?" dedi şaşırarak, "Neden?"

Sarah'a kısa bir bakış atıp, "Çünkü az önce aptal karının boğazına yapıştım ve sen halâ burada kalmamızı istiyorsun. Sarah'a rağmen.." diyerek güldüm.

Andrew diyecek bir şey bulamamıştı. Pek ortalığı karıştıran biri değildim ama Sarah'ın benden çekeceği vardı.

"Konumuza geri dönersek," dedim, "Ada,  Eylül ve şu iki asyalı burada kalıyor. Ben gidiyorum. Ama söz veriyorum tek parça geri geleceğim."

Norman, "Hiç yolu yok." diyerek bir kez daha karşı çıktı.

"Norman," dedim, "Onları bulmam gerek. Anlayış lütfen."

Jun, "Bu çok saçma! Neden yalnız gidiyorsun?" dediğinde Minho şaşırıp, elinin tersiyle bir iki adım geri itti onu ve "Yavaş ol bakalım! Biz senden önce tanışıyoruz ve daha ben sormuyorum böyle bir şeyi."

Ve nihayet Eylül sessizliğini bozdu ve  "Çünkü yalnız daha hızlı hareket ediyor." dedi.

Jun, "Fakat seni koruyacak birilerine de ihtiyacın olabilir." dediğinde Ada cevapladı, "Boşuna uğraşıyorsunuz. Dediğini yapacaktır. Şuan gitmiyorum, derse bile yalan. Bir gece ansızın kaybolur."

Norman, "Seninle ben geliyorum. Ve, itiraz etmenin hiçbir anlamı yok." dediğinde bıkkınlıkla olduğum yere çöktüm.

"Neden anlamak istemiyorsunuz? Yanımda biri olunca onu korumak zorunda hissediyorum kendimi. Hem yanımdakini hem kendimi koruyamam. O kadar güçlü değilim. Yalnız olursam daha hızlı hareket ederim."

Oldukça sakin tonda ve samimi  konuşmuştum. Muhtemelen ilk kez beni böyle görüyorlardı. Ve hepsini etkim altına alabilmiştim. Biraz daha zorlasam kimse peşime takılmazdı.. Norman hariç.

"Tamam," dedi Norman beklenmedik bir şekilde, "Git."

Çok şaşırmıştım. Fikrini değiştirmeden önce ayağa kalktım ve gitmek için yola koyuldum. Sarah, bir daha geri dönemeyeceğimi ima ederek, "Veda etmiyor musun?" dediğinde güldüm ve gidip Sarah'a sarıldım. Herkes şaşkınlıkla bakarken, bir tehdit daha savurdum.

"Seni bir daha uyarmayacağım Sarah. Geri döndüğümde, görüşeceğiz."

Melissa bu kez öne atılarak, "Cidden veda etmeden mi gideceksin?" dediğinde Ada cevapladı, "Vedalardan nefret eder."

Ardından Lea, "Ve veda etmiyorsa mutlaka geri döner." dediğinde, Güney Koreliler'e dönüp, "Bu ikisine dikkat edin." dedim ve oradan uzaklaştım.

Karanlık çökmek üzereydi.
Evden de baya uzaklaşmıştım.
Bir an durup, acaba yola yarın mı çıksaydım, diye düşünmeden edemedim ama... kızların hayatı tehlikede olabilirdi.
Bekleyemezdim.
Ölmeden önce, onları tekrar bir arada görmeliydim.
Tekrar bir arada olmalıydık.

Etraf zifiri karanlık olmadan, eve geri dönmeliydim. Kim bilir belki onlar da oraya gelmiştir? Anahtarları yok ama... bilmiyorum, bir yolunu bulmuşlardır belki.

Caddeye geldiğimde müzik sesi yoktu. Zombiler birer tarafa dağılmıştı ama apartmanın girişinde halâ bir grup aylak vardı. Onları öldürürsem diğerleri de girişe yönelecektir muhtemelen. Ve sabah olduğunda, oradan çıkmak daha zor bir hal alacak. Ne yapsam, diye düşünürken ensemde bir nefes hissettim. Korku ve dehşetle arkama döndüğümde Norman'ı gördüm. Çığlık atmamam için ağzımı kapattı.

"Sakın buradan çıkma. İlerideki aracın içinde birileri var." dediğinde, ağzımdaki elini ittim.

"Ariana'yı arıyorlar muhtemelen."

"Ya da Ada'yı." dedi imalı bir şekilde. Ardından, "Canlı birilerini de arıyor  olabilirler. Ariana her şeyi anlattı." dedi.

"Sen neden geldin ki?" dedim öfkeyle. Böyle yapacağını tahmin etmem gerekirdi.

"Ben gelmeseydim şuan kendini yem etmiştin. Yeni kurbanın, sen olmana izin veremem." dediğinde sadece göz devirdim.

"Geri dön Norman." dedim ve belindeki bıçağı hışımla çekip aldım. Aylaklara doğru hızlıca ilerledim. Önüme gelen her birini sessizce bıçakla hallediyordum. Bir yandan da araca bakıyordum. İçinde 2 kişi vardı, görebiliyordum. Araç çalışımca zombilerin dikkati dağıldı. Hızlı davranıp apartmana koşmaya başladım.

Ve ne yazık ki araç benden daha hızlıydı. Norman yardıma koşsa da yetişemedi. Beni çoktan araca çekmişlerdi.

Aracın kapıları kapanmadan önce Norman'a söylediğim tek şey, "Geri dön!" olmuştu.

Adamlardan biri, "Ariana nerde?" dediğinde, "Cehennemde." dedim. Ellerimi sıkısıkı tutuyorlardı.

Daha sonra orta yaşlı bir kadın, "Bak, çok şey biliyor ve bunu kimseye anlatmamalı. Onun nerede olduğunu söyle, seni bırakalım." dediğinde alayla güldüm ve suratına tükürdüm.

Tabii, suratına tükürmemle, silahın kabzesinin enseme inmesi saniyeler içerisinde gerçekleşti.

Ardından geriye kalan tek şey, karanlık.

DÜNYALAR SAVAŞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin