Uzun bir yolculuktan sonra Amerika'da kalacağımız eve varabilmiştik sonunda. Bir an önce güzel bir yemek yemek ve uyumak istiyordum.
"Gerçekten, o küçücük valizle mi geldin?" dedi Tuğçe bana inanamayarak.
"Evet, buradan yeni kıyafetler almayı planlıyorum çünkü." dedim ben de ona cevaben, "Hem taşıması da kolay, o'nu nasıl sokacaksın içeri?"
Tuğçe, "Yardım edersin diye düşündüm." dediğinde ona dik dik baktım, "Ya da ben bir şekilde hallederim."
"Valizimi içeri bırakıp geliyorum, bekle burada." dedim.
"Sanki başka şansım varmış gibi." diye söylendi Tuğçe arkamdan.
Eve girip, şöyle bir etrafı inceledim. Oldukça şık ve sade görünüyordu. Açıkcası bu eve ne kadar kira ödeyeceğimizi merak etmiştim ve bunu hemen Tuğçe'ye sormam gerekiyordu. Muhtemelen evi o ayarlamıştı, ben shifting denerken...
Valizimi de alıp, merdivenlerden yukarıya, evin tek sahip olduğu yatak odasına çıkarken bir kez daha kirayı düşündüm, çünkü burası Las Vegas'tı ve ben aylık kazancımı bir eve yedirmek istemiyordum.
Fakat itiraf etmeliyim ki, ev muhteşem!
Hep böyle bir evde; siyah bir kedi, beyaz bir köpek ve sayısız kitapla yaşlanmak istemişimdir. En sevdiğim kurgusal karakterlerle, yaşamak istemişimdir.. Tabii Las Vegas'ta değil. Neden kumar şehrine geldiğimizi de hiç anlamamıştım. Tuğçe ısrar etmişti Las Vegas'a gidelim diye, ben Atlanta'ya gitmek istiyordum..
Tuğçe'nin İngilizce bir şekilde, birine beni şikayet ettiğini duyduğumda yavaşça merdivenlerden indim.
"Beni dışarıda unuttu! İnanabiliyor musun? Sana gerçekten çok teşekkür ederim! Bu valizi içeri taşıyamazdım cidden."
Tuğçe'nin şikayetlerini dinlemek için daha fazla ilerlemedim ve merdivende durup, o ikisinin konuşmalarını dinledim.
"Rica ederim ama arkadaşın ortalıkta görünmüyor. Acaba o iyi mi? Düşmüş olabilir mi? Bir kontrol etmelisin." dedi karşısındaki cinsiyeti erkek olan insan.
Bu kızda erkek perisi olduğuna yemin edebilirim ama size bunu kanıtlayamam; bir Beyza, iki Simge ve üç Tuğçe.. Neyse ki, Simmy hayatının aşkıyla tanışıp, bu listeden adını sildirmişti ve ikinciliği Tuğçe'ye bırakmıştı.
Tuğçe evde benim adımı haykırdığında, irkildim ve hızlıca merdivenlerden inip, "Ne var? Lavaboya gitmem gerekti." dedim ve kafamı çevirip Tuğçe'nin yanındaki elemana baktım. Bu herif o kadar Jun'a benziyordu ki, seni buldum, hadi arkadaş olalım diyerek boynuna atlamamak için kendimi zor tutuyordum. Aslında bakarsak, o beni bulmuştu.