Bestie'yi bu kıyametin ortasında unutmuştum.
Hadi ben unuttum da babası, Pırıl ve diğerleri niye hatırlamadı, hatırlatmadı?
Martin'i nasıl bulabilirdim ki?
Ayrıca neden ayrılmak zorunda kalmışlardı?
Düşünmekten uyuyamıyordum. Vücudum yine ağrıyordu ve artık dayanamıyordum. Kalkacak gücüm bile kalmamıştı. Jun'u geride bıraktığıma pişman olduğum dakikalardı.
Yatakta acı içinde kıvranırken kapının açıldığını duydum. Hızlıca kalkıp, camdan dışarı baktım ve kimseyi göremeyince rahatladım, demek ki gelen kişi tekti. Dolabın içine saklandım. Yavaş yavaş merdivenlerden çıktığını duyabiliyordum. Dolabın kapağını çok az aralayıp, odada gezinen deri ceketli adamı izledim. Yüzünü göremiyordum.
Aynadaki ruj izleri dikkatini çekmiş olacaktı ki oraya yöneldi.
"Lucy.." diye fısıldadığında ürperdim.
"Neden beni izliyormuşsun gibi hissediyorum?" dedi ve bir mendille aynayı temizledi. Ben de hafifçe yutkundum.
"Birileri evimizi kullanmış. Buraya nöbetçi koymalıyım sanırım."
"Seni özlüyorum Lucy.. Her geçen gün seni daha çok özlüyorum."
Elimle ağzımı kapattım. Bu adam buradan gitmeliydi.. Gitmezse dolabın içinde yaşamam gerekecekti. Adam odanın içinde gezindi ve tekrar kendi kendine konuştu:
"Geri geleceğim, seni seviyorum Lucy."
Merdivenlerden indiğini duyduğumda biraz olsun rahatlamıştım. Kapı açılıp, kapanınca ben de dolaptan çıktım ve kendimi tekrar yatağa bıraktım. Ağrım şiddetleniyordu ve benim kalkıp, yola çıkmam lazımdı. Bestie ve Martin'i bulmam lazımdı.
Ne kadar dirensem de göz kapaklarımı yukarıda tutamıyordum. Biraz uyumak istiyordum..
Sadece birazcık..
Ne kadar süre uyuduğumu bilmiyorum ama uyandığımda ağrım biraz hafiflemişti ve aşağıdan 2 erkeğin sesi geliyordu. Acaba beni fark etmişler miydi? Tekrar dolabın içine saklanacaktım ki, tanıdık bir ses, "Bestie, babaya gitmek ister misin?" dediğinde ilahi bir gücün yanımda olduğuna emindim artık. Merdivenlerden sersem sersem inip, Jun ve Martin'e bir de Bestie'ye baktım.
Jun, "Ah, uyandın mı? Bak yolda kimlere rastladım." dediğinde Jun'a sarılmamak için kendimi zor tuttum.
''Ah... çok iyi!'' dedim bitkin bir halde, ''Ben de biraz dinlenip Bestie'yi aramaya çıkacaktım.''
''Sen iyi misin?'' diye sordu Jun. Sesindeki endişeyi farkedebiliyordum. ''Eve girdiğimizi bile duymadın. Saatlerdir buradayız.''
''İyiyim, yalnızca biraz yorgunum.'' dediğimde Jun dikkatle yüzüme baktı. ''Jun bakma öyle, ben gayet iyiyim.''
Jun, ''Beste... sen zombilerle herhangi bir temasta bulundun mu?'' diye ani bir soru sorunca çakılıp kalmıştım.
''Um.. sanırım hayır. Yani eğer herhangi bir çizik ya da ısırıktan bahsediyorsan, hayır. Çok dikkatliydim.'' dedim yüzüme dokunurken. ''Yüzümde bir şey mi var?''
Martin konuştu bu kez, ''Rengin... değişiyor. Sanırım.''
''Nasıl?'' diye sordum panikle.
''Ya da şöyle söyleyelim,'' dedi Jun, Martin'e göz devirirken, ''Yüzünde mavi lekeler var.''
Banyoya koşup aynada yüzüme baktım. Alnımda, sağ gözümün altında, sol gözümün ise üstünde, çenemden boynuma doğru uzanan mavi lekeler vardı ve inanın bana bunun hakkında en ufak bir fikrim dahi yoktu. Alerji? Belki.
Ateşim vardı.
Acaba dönüşüyor olabilir miydim? Muhtemelen dönüşüyordum. Fakat, dönüşümün bu şekilde olması normal miydi? Daha önce hiç gerçek bir insanı zombiye dönüşürken görmediğim için nasıl olduğuna dair bir fikrim yoktu.
Jun'dan son bir iyilik istemeliydim..
Sakince oturma odasına geri dönüp, ''Önemli bir şey değil sanırım, ben gayet iyiyim, sadece biraz ağrım var. Bestie'yi evine götürün ve Andrew'e söyle Jun, Martin orada kalsın.'' dedim. Jun omuz silkip, ''Tamam ama ben geri geleceğim.'' dediğinde aslında bunu ne kadar çok istediğimi farkettim..
Fakat Jun beni öldüremezdi.
Gözlerine baktığımda ne kadar zayıf olduğunu görebiliyordum. Ya dönüşüp onu ısırmamı beklerdi -ki böylece yine beraber olurduk- ya da... bilmiyorum. Tek bildiğim beni öldüremeyeceğiydi. Bu yüzden onları buradan uzaklaştırdıktan sonra ortalıktan kaybolmalıydım. Ve, bir köşede kendi işimi kendim bitirmeliydim.
''Jun, sadece bir kez beni dinle. İnatçı olma.'' dedim.
"Beste, bir kez olsun sen beni dinle. Ben seninle beraber olmak istiyorum. Yani demek istediğim, biliyorsun işte, yanında olmak, seni korumak, arkadaşın olmak."
"Jun, konu kapanmıştır." dedim sert bir tonda. Benimle kalmasını o kadar istiyordum ki.. Belki de dönüşmeden önce gidip hepsiyle vedalaşmalıydım(?) Ama sorun şu ki, ben vedalardan nefret ederim.
Martin, Bestie'yi alıp çıkarken, Bestie'nin burnuna minik bir öpücük kondurdum. Jun kapıdan çıkmak üzereyken, "Çok dikkatli ol. Hayatta kal." diyerek sıkıca sarıldım. Jun bunu biraz tuhaf bulsa da, yine de sarıldı.
"Neden veda eder gibi konuşuyorsun?" dedi gülerek, "Başka bir eyalete falan gideceksen, söyle."
"Bilmiyorum, sadece söylemek istedim." dedim ben de gülümseyerek.
"Peki," dedi Jun, "sen de dikkatli ol. Şunu da al, ne olur ne olmaz." diyerek bir silah uzattı.
Ardından çıkıp gitti. Ben de evde tek başıma kalmıştım. Bir kez daha aynada yüzüme bakmak için lavaboya gittim.
Bu mavi lekeler ne anlama geliyordu?
Bununla ilgili hiçbir şey bilmiyordum. Ne bir dizi/film izledim, ne bir kitap okudum.. Bilinmeyen, işimi zorlaştırıyordu. Belki de bir mektup yazmalıydım.. Jun buraya dönecekti, bundan emindim. Bir mektup yazıp, kendimi öldürmeliydim.. dönüşmeden önce.
Aynadaki yansımama bakarken sol gözümün yavaşça mavileştiğini görebiliyordum. Yarı kahve, yarı mavi bir halde oldukça havalı görünüyordu aslında..
Biraz daha uyumak için odaya geri döndüm. Odanın camından dışarıyı kontrol ettiğimde bir iki zombinin ortalıkta gezindiğini gördüm. Hatta bir tanesiyle göz göze gelmiştik. David'in sokaklara bıraktığı adamlardan olduğunu düşününce, istemsiz bir adım geriledim, o da geriledi. İkimizde gözlerimizi kırpmıyorduk. Ardından sanki aklımı okumuş gibi arkasını dönüp uzaklaşmaya başladı. Onlardan biri olup olmadığını kontrol etmek için camı açıp, Jun'un bana verdiği silahı doğrulttum. Ucunda susturucu olması ne büyük şanstı.. Ateş ettiğimde öylece yere yığıldı. Etrafa yayılan çürümüş kan kokusunu alabiliyordum. Bu kesinlikle bir Fısıldayan değildi. Emin olmak için diğerlerini de öldürdüm. Bunlar birer Fısıldayan değildi.
Camı kapatıp, yatağa tekrar uzandım. İnanılmaz yorgun hissediyordum. Silahı bu kez kafama doğrulttum..
Elveda Jun.
Elvada kızlar.
Elveda.