Gözlerimi açtığımda duvardaki saat henüz 10'u gösteriyordu. Yatağımdan kalkıp, oturma odasının penceresine ilerledim. Camın kenarından dışarıyı izledim. Aylaklar çoğalmış gibiydi. Sağa sola aylak aylak yürüyor, fısıldar gibi garip sesler çıkartıyorlardı. Sanki onların dünyasına ait bir dil..
"Günaydın! Neye bakıyorsun?"
"Hiç." dedim omzumun üstünden bir bakış atıp, "Hazırsan, çıkalım."
"Doğuştan hazırım ben." dedi gülerek cama doğru yaklaşırken.
"Ya tabii, ne demezsin!" dedim bende alayla gülerek. Ardından tekrar dışarıyı kontrol ettim. Yolumun üzerinde sadece bir kaç aylak görünüyordu, onları da kolayca halledebilirdim.
"Beste," dedi cama iyice yaklaşırken, "..garip bir durum var."
Ne gördüğünü merak ettiğim için ben de cama yaklaştım. Lakin zombilerden başka bir şey görünmüyordu.
"Ne?" dedim, "Ne görüyorsun? Sadece zombiler var."
"Ayrıntılar." dedi.
"Ne diyorsun Ada ya? Şuan senin gizemli kelime oyunlarınla uğraşamam tamam mı?" dedim bıkkınlıkla.
"Bak, diğerleri, aylaklar, aptal aptal etrafta gezinirken diğeri sadece olduğu yerde hareket edip duruyor. Ve.." dediğinde, "Bize bakıyor." diyerek cümlesini tamamladım.
"İşaret diliyle bir şeyler anlatıyor sanki." dedi Ada cama yapışırken. Ardından heyecanla, "Yardım istiyor!" dedi. Kısa bir sessizlikten sonra, "Ne yani? Zombiler bizim gibi mi? İmkansız." dediğinde göz devirdim.
"Tercüme et ona," dedim, "İyi taktik."
Ada tercüme etti. Az çok biliyordu işaret dilini. Tüm bu olanlardan önce, Türkiye'deyken bir arkadaşı için öğrenmişti. Geçen yıl, bizden başka, bir yakın arkadaşı olmuştu. Çocuk pek bizle takılmazdı, kalabalığı sevmiyordu.. Bir kafede rastgele tanıştığı bu arkadaşı hem konuşamıyordu, hem de duymuyordu. Bir süre kağıda yazarak anlaşmaya çalıştılar. Bir gün bu çocuğun arkadaşları, Ada ve bu çocuğu beraber dışarıda görünce ve bu şekilde anlaşmaya çalıştıkları için fazlasıyla dalga geçmişler. En sonunda Ada, çareyi, dili öğrenmekte buldu. Nitekim öğrendi de.. Bazen sırf arkadaşlarını korkutmak, intikam almak için onlara bakıp, gülerek, o çocuğa bir şeyler anlatırmış.. neydi adı? Hah! Ali. Arkadaşları bu durumdan rahatsız olur, onların bulunduğu ortama girmezlermiş.
"Sence yardım etmeli miyiz?" dedi Ada. "Ya bize zarar vermeye kalkışırsa?"
"Endişelenme, veremez. Çünkü o bir insan ve yalnız. Bizden biri." diyerek açıklama yaptım çünkü sanırım Ada halâ onu bir zombi sanıyordu..
"Nasıl yani?!" dedi heyecanla, "Onu fark etmiyorlar mı?"
"Gördüğün gibi." dedim, "Sadece onlara benzemek için kendini biraz zombi kanıyla, bağırsağıyla, koluyla ve belki bacağıyla kamufle etmiş. Onlar gibi davranıp dikkat çekmiyor."
"Apartmana girsin," dedi Ada gereksiz bir heyecanla, "..ve buraya gelsin. Hatırlasana Asyalı'yı nasıl kurtarmıştın!"
"Olmaz. O farklı, bu farklı. Hem başına buyruk hareket ederse diğerleri onu fark eder. Ayrıca Ada, artık gitmemiz gerek."
"Beste, lütfen! Onu öylece bırakamayız!" dediğinde sadece göz devirdim. "Hayır," dedi gülerek, "Ona yardım edeceksin. Seni tanıyorum. Vicdanın rahat edecekse o tanımadığın insan için ölürsün bile."
"İşler değişti Ada. Artık eski Beste değilim. Şuan sadece sizi bir araya getirip, hayatta tutmaya bakıyorum."
"Yine de," dedi, "Ona yardım edeceğini biliyorum."