1:00 PM
"İki saattir yürüyoruz, daha ne kadar devam edeceğiz?" dediğinde sinirle arkamı döndüm. Bağırmamak için derin bir nefes alıp verdim ve sakince, "Her saat başı aynı şeyi söyleyecek misin sen? Ben sana benimle gel demedim ki. Fırsatın varken gitseydin diğer grupla." dedim.
"Hava çok sıcak, biraz dinlenelim bari."
"Çocuk gibi sızlanıp durma Minho."
"Daha fazla devam edemem. Açım üstelik. Suyumuz da bitti."
Duymamazlıktan gelip biraz daha ilerledim. Bir kaç adım sonra durdum. İz yoktu.
"Ne oldu? Neden durdun?" diye sordu bu kez Minho. Ters ters bakınca, "Yani ben dedim diye durmadın herhalde." dedi.
"İzler burada son buluyor." dedim.
"İz mi vardı ki? Ben hiç dikkat etmedim." dediğinde bir kaç adım geri gidip tekerlek izlerini gösterdim.
"Tekerlek zombilerin kanına bulanmış, bu yüzden arkalarında istemeden de olsa iz bırakmışlar." dedim. "Ama tam da burada son buluyor."
"Ne yapmayı planlıyorsun?" dedi yere otururken. Çantamdaki krakerlerden birini çıkarıp, ona verdim. "Sen bir şey atıştırınca yola devam ederiz." dedim.
Etraftan çıtırtılar gelince ben savunma pozisyonu aldım, Minho da yerden kalkıp katanasına sarıldı. Bir yandan ağzındaki krakeri çiğniyordu.
"Şşş! Şunu çiğnemeyi bırak, duyamıyorum." dedim.
Bir daha aynı çıtırtı duyulduğunda Minho sağ tarafa doğru gitti, ben sol tarafa. Kesinlikle ağaçların arkasında biri veya birileri vardı. Yavaş adımlarla ilerlerken kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Ağacın arkasından, yine bana ok doğrultan adamı görünce rahatlamıştım. Evet, kafama ok doğrultmasına rağmen..
"Norman?" dedim. "Senin ne işin var burada?"
Asyalı tuttuğu nefesini dışarı verirken, "Oh.. Aklımızı aldın be adam!" dedi.
Norman, "Benimle gelin." dedi, "Size göstermem gereken bir şey var."
Geldiği yerden geriye dönerken, Asyalı ve ben de onu takip etmeye başladım. Uzun otlar, ağaçlar.. Sanki amazon ormanı anasını satayım. Türkiye'de olsaydık buralar hep beton yığını olurdu.
Biraz daha ilerleyince, Norman durdu. Eliyle biraz uzaktaki kamyoneti gösterip, "Aradığın şey bu mu?" dediğinde beynimden vurulmuşa döndüm. Kamyonet paramparça bir haldeydi.
"İçinde," dedim zorla yutkunurken, "İçinde biri var mı?"
"Varsa bile ölmüştür." dedi Minho, "Üzgünüm Lucy."
"İnanmıyorum. Onlar ölmüş olamaz. Bu şekilde değil. Henüz değil."
Norman, "Bilmiyorum, belki kamyoneti zombileri şaşırtmak için kullanmışlardır. Başka bir kamyonetle devam etmiş olabilirler." dediğinde yere çöktüm. Bir umut, belki..
Ardından bir ses duyuldu, sadece benim anlayabildiğim dilde; "Yardım edin!"