Geçmiş Ve Gelecek 🌼

597 36 80
                                    

 
(tamamen kurgudur.)

Hiç bir şeyden haz almazsanız
Dikkat edin!
kendinizi 1000 yıllık bir tarihin içinde bulabilirsiniz...

  Bir varmış bir yokmuş, zamanın birinde yalnız bir kız yaşarmış. Ama korkusu da yalnızlıkmış. Çoook uzun zaman olmuş ki görmemiş ailesini. Olmamış yanında kimsesi. Bu yalnızlığına hiç bir zaman mantıklı bir açıklama getirememiş. Kader bu ya hayatının çoğunu yalnızlığa esir geçirmiş. Sonra bir gün yormuş bu yalnızlık onu.  Toplamış pılısını pırtısını düşmüş yollara. Yıllarca sevgi görmeyi delicesine istediği insanlardan kopmuş.
Yeni bir hayata başlamakmış amacı. Öylede yapmış. Ama nereye kaçarsa kaçsın yalnızlık bırakmamış peşini. İşte o zaman Allah yeni bir kapı açmış ona. O da hiç sorgulamadan girmiş o kapının eşiğinden. Ve kendini 1000 yıllık bir hikâyenin içinde bulmuş. İşte ben o kızım. Kemerlerinizi bağlamayı unutmayın! Çünkü bu yolculuk fazla sarsıntılı. Ve ben o sarsıntıyı yaşamayı göze aldım...


Telefonun alarmı çaldığında uzandığım yatağımdan kalktım. Komodinin üzerindeki telefonu alarak alarmı kapattım. Gözlerim, henüz yeni uyanmış ve hazırlanmaya başlayan oda arkadaşlarıma kaydı. Hepsi derslerine yetişme çabasındaydı. Ben de yavaşça kaktım oturduğum yataktan. Dolaptan çıkardığım kıyafetleri yatağın üzerine bırakırken kızlar banyo sırası için kavga ediyordu. Umursamadım! Derse yetişmek umurumda bile değildi. Zaten son zamanlarda çoğu derse girmiyordum bile. İçimden gelmiyordu. Girsem bile derse odaklanamıyordum ki. Akdeniz üniversitesi konservatuar bölümünde okuyordum. Bölümümü kendi isteğimle seçmiş olsam da şarkı söyleme nedenimi yıllar önce kaybetmiştim. Bu bölümü seçmemin en büyük nedeni sanırım kaçma isteğimdi. Eski anılarımda beni en çok rahatlatan şeyi yaparsam mutlu olabilirim diye düşünmüştüm ama pek işe yaramadı. Çünkü hala eskisi gibi şarkı söyleyemiyor hatta gitar bile çalamıyordum doğru düzgün. Sanırım içimdeki bu boşluğu hiç bir zaman dolduramayacağım.


    Üzerimi değiştirdikten sonra yatağımı topladım. Kızlar hazırlanıp odadan çıkmıştı bu arada. Büyük ihtimalle beni yine bekleyeceklerdi. Ne kadar beklememelerini söylesem de dinlemiyorlardı. Hoş benim gibi soğuk bir kızla neden arkadaş olmak istiyorlardı anlamıyordum ya.
 
   Banyoya girerek dişlerimi fırçaladım. Sonra yüzümü bir kaç kere yıkadım. Bu arada başıma çok kötü bir ağrı saplanmıştı. Görüşüm bulanıklaştığından gözlerimi bir kaç kere kırpıştırdım. Amacım kendime gelmekti ama işe yaramadı. Lavabonun kenarlarından sımsıkı  tutunuyordum.

  Her şeyden nefret ediyordum. Neden böyle hissediyordum ki. Başımın ağrısı artmaya başlamıştı. Midemde bulanıyordu. Duvarlardan destek alarak odaya geri döndüm. Yatağın kenarına oturduğumda karnıma çok kötü kramplar girmeye başlamıştı. Saatin tik takları kulağıma doluyordu. Canım yanıyordu. Neredeyse nefes alamıyordum. Odanın kapısı çalarken arkadaşlarımın sesini işittim.
-Pina! Hadi geç kalıcaz. Pina!
  Cevap veremiyordum ama. Gözlerim kararmıştı. Kulağıma dolan hafif müzik sesi çoğalırken arkadaşlarımın sesi kayboluyordu. Bilincim kapanmadan önce duyduğum son şey acı dolu bir kadın çığlığıydı.

____________________

Başımdaki şiddetli ağrıyla gözlerimi araladığımda masmavi gökyüzüyle karşılaştım. Yanında uzandığım şelale şarıl şarıl akarken kuşlar bir ağaçtan bir ağaca zıplayıp duruyordu. Yattığım yerden kalkarak oturur pozisyona geçtim. Ve etrafa bakınmaya başladım. En son yurttaydım. Buraya nasıl gelmiştim ki. Ayağa kalkarak elimle şakaklarımı ovuşturdum. Şaka gibiydi.
-Kızlar şaka yapıyorsanız hiç komik değil. Diye bağırdım.
  Başka bir açıklaması olamazdı herhalde öyle değil mi? Gerçi bir şaka içinde fazla tuhaftı ya olanlar. Kimse yoktu etrafta. Tek başımaydım ormanın içinde. Üzerimdeki ince buluz ve kot pantolon esen rüzgarı ne yazık ki engellemiyordu. Titreyen vücuduma inat ellerimi kollarıma dolayarak ovuşturmaya başladım. Ama ısınmamı sağlamıyordu bu. Tekrar bağırmayı denedim.
- Şaka fazla uzadı!!!
Ama yine cevap gelmedi. Son bir umutla,
- Kimse yok mu? Diye bağırdığımda bu sefer yanıt geldi.

 
  Kafamın üstünden sıyırıp geçen ok arkamdaki ağaca saplanırken, korkudan donup kaldım. Git gide yaklaşan at sesleri tam önümde duran savaş filmlerinden fırlamış bir grup insanla son bulduğunda ise şaşkınca donakalmıştım.
Neredeydim film setinde mi?

 
Atın üzerinde ki  adam sadece gözlerime bakarak konuşmaya başladı. Bakışlarını nedense bedenimden kaçırıyordu.
-Hatun. Kimlerdensin. Bu kılıkta ne yaparsın? Diyen adam belli ki diğer atlılara göre daha üst kademedeydi. Kınındaki kılıcın sapı bile parlıyordu.
Sert bakışlı adama bakarken gülmemek için kendimi kasıyordum.
- Hatun mu? Kaçıncı yüzyıldayız biz. Bakın şaka uzadı. Yeter artık. Dedim.
-Ne dersin hatun sen. Ne şakasından bahsedersin. Yabancı bir ülkeden mi gelirsin yoksa?
   Şaşkınlığım artarken adamın gerçekten şaka yapmadığına inanmaya başlamıştım.
-Yabancı değilim. Türküm.
- Türk. Türk boylarından mısın? Hangi boydansın?
-Boy mu? Be-ben... Ne boyundan bahsediyordu bunlar?
- Hatun sen iyi görünmüyorsun. Seni boyuna kadar götürelim ister misin?
    Yüzümdeki gülümseme tamamen kaybolduğunda korkuyla karşımdaki adamlara bakmaya başladım. Bir az sonra ağzımdan çıkacak kelimelerin tüm hayatımı değiştireceğini asla tahmin edemezdim. Zaten neden onları söylediğimi de anlamamıştım. Bir anda kendimi bulduğum durumda, aklıma gelen ilk şeyleri söylemiştim.
- Hayır! Ya-yani ben, benim boyum çok uzakta. Yani uzaktaydı. S-savaş oldu. Boyum yıkıldı. Halkım ve ailem yok esir düştü. Ben kaçtım. Demiştim. Tek ayak üstünde kırk yalan uydursam da hala olanları idrak edemiyordum.
-Bey kızı mısın sen?
-E-evet.
-Hangi beyliktendin hatun.
- K-kurt be-beyliği. Diyerek aklıma gelen en saçma cümleyi kurdum.
  Yıllarca gelecekte ne işime yarayacak sanki diyerek zorla girdiğim tarih dersi galiba şimdi işime yarayacaktı. Dudaklarımı dişleyerek adamların bana inanması için içimden dua etmeye başladım.


- Daha önce böyle bir beylik duymamıştım.
-Çok küçük bir yer. Diyerek bir yalan daha attım.
  Adam kafasını sallayarak arkasındaki adamlara bir el işareti yaptı ve iri yapılı siyah giyimli adam attan atlayarak yanıma geldi.  Elinde ise bir şal vardı. Şalı bana uzatan adam acıyarak bakıyordu suratıma.
Önce nedenini anlamasam da sonra üzerimdeki kıyafetlerin şu zamanda kadınların tercih etmediği tarza olduğu ve iç çamaşır olarak nitelendirildiği aklıma geldi. Utançla elimdeki şalı açarak omuzlarıma sardığım da yanaklarım da kızarmıştı. Kim bilir ne düşünmüşlerdi hakkımda.
-Ben Turhan beyliğindenim. Bizimle gelin. Beyimiz sizi koruması altına alacaktır. Diyen adam bir şey söylemeden elini uzatmıştı.
  Ne olduğunu anlamasam da adamın elini tutarak ata bindim. Korkuyordum. İşin sonu nereye gidiyordu bilmiyordum ama sonunda arkadaşlarım çıkarsa çok pis kavga edecektik...

pinaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin