Ben küçükken uçakların bir tür kuş olduğunu sanırdım. Hatta insanların kuşun ağzından girip içinde yolculuk yapması çok tuhaf gelirdi bana. Bu korkunç bişeydi. Çocuktum ya!
Sonra biraz büyüdüm. kuş teorim değişti. Artık benim gözümde bir bilim harikasıydı uçaklar. Hiç unutmam ilk okuduğum bilim makalesinde uçaklar ve airodinamik yapı beni çok şaşırtmıştı. Büyü gibi gelmişti devasa bir demirin uçması.
Büyüdükce ise öğrendim.
Ama yinede beni korkutmaya devam etti uçaklar. Çünkü ne kadar bilimsel anlatımlar görsemde hala bir kuşun içinde olduğumu düşünmekten alamadım kendimi.
Ve şimdi tirtir titrerken oturduğum koltukta, derin derin nefes almaya çalıştım. Korkuyodum fazlasıyla. Bu yaşıma kadar türkiyeden dışarı hiç adım atmamıştım. Ve ilk defa şehir dışına çıkarken bir meçhule doğru ilerliyoduk.
Uçak havalanalı 2 saat olmuştu. Ne kadar gittik, nerdeyiz? Yokluğumuz farkedildimi hiç bilmiyodum. Açıkcası telefonumu açıp kontrol etmeye cesaretim de yoktu.
Elimin üzerinde hissettiğim elle ne zaman kapattığımı bilmediğim gözlerimi açtım.
-iyi misin? Dedi berat.
Zorla gülümsemeye çalıştım.
-iyiyim. Berat nerdeyiz?
- az kaldı pina çok az kaldı. Antalya, fransa - paris arası 4 bucuk saat. Yolun yarısı bitti bile.
-parisemi iniş yapıcaz?
-evet. Parisin en büyük havalimanına.
Paris charles de gaulle havalimanı...
-aşıklar şehri Yani. Hep parise gitmek istemiştim. Ama bu şekilde gideceğimi hiç düşünmedim.
-eğer içini rahatlatcaksa paris aslında insanların çoğunun söylediği gibi aşıklar şehri falan değil.
-nasıl yani?
-parisin mimarisi çok güzeldir. Zaten kimse bunu inkar etmez. O eşsiz güzellikteki sokakların tek bir caddeye yada meydana çıktığını biliyomuydun? Derlerki düzenin böyle olmasının bir nedeni varmış. Olası bir isyan yada işgalde halkın kaçmasını engellemek içinmiş. Cünkü İnsanlar hangi sokağa girerse girsin işin sonunda aynı yere varıcaklarmış.
-bu toplu katliyam gibi bişey değilmi?
-evet. Öyle bişey. Ancak insanların bir çoğu bunu bilmiyo. Seni bilemem pina ama eğer gerçekten aşıklar için bir şehir falan arıyosan bence kendi memeleketine bakmalısın. İstanbula mesela, aralarındaki boğaza rahmen birbirlerini sevmekten asla vazgeçmeyen galata ve kız kulesine bakmalısın. Yada ne biliyim, ege kıyılarına, izmirin kordonuna bakmalısın. Görmek istedikten sonra baktığın her yer sana aşıklar şehri gibi gelicektir zaten.
Yutkundum. Şşakınlıkla beratı izliyodum.
-şaşırttın beni. Şakacı çocuğun içinde sehakspeare yatıyomuşda haberim yokmuş.
Sadece Gülümsedi.
O sırada anons yapılmaya başlandı.- dear passengers, our plane will be landing son. Please take your seats and fasten your seat belts. Thank you for choosing ... Airline.
(Sayın yolcularımız. Uçağımız birazdan inecektir. Lütfen yerlerinize oturunuz ve kemerlerinizi takınız.
... Havayolunu terçih ettiğiniz için teşekkür ederiz.)Beratla konuşurken iki saatin nasıl geçtiğini anlamamıştım bile. Gergince geri yaslanırken bir yandanda kemerimi takmaya çalışıyodum. Ama ellerim titrediğinden başaramadım bir türlü. Sonunda berat kemeri elimden almış kendi takmıştı.
Ben hala titrerken korkudan buz tutan ellerim beratın sıcacık avucu içinde kaldı.
Yanımda oturan beratın gözlerinin içine bakarken bir az olsun rahatladığımı ve düzensiz nefesimin düzeldiğini farkettim.
Bu arada uçak çoktan inişe geçmişti. İstemsizce beratın elini daha da çok sıkıyodum.Bana bir ömür gibi gelen dakikalar sonunda uçak havalimanına iniş yaptı. Koltuk üstü bagajından çantalarımızı alarak indik uçaktan. Parisin havası daha ilk saniyeden genzime doldu.
Derin bir nefes alarak beratla birlikte ilerlemeye başladım.
-nereye gidiyoruz? Dedim.
-önce otele gidelim. Merak etme daha öncede geldim buraya. Kaybolmayız.
Kafamı sallarken iyice berata yanaştım. Tanımadığım yabancı bir şehirde kaybolmak istemiyordum.
Bir taksiye binerek otele gittik. Taksi beş yıldızlı kocaman ve göz kamaştıran bir otelin önünde durduğunda ağzım yarım metre açılmıştı neredeyse. Burası harika bir yerdi. Otelin giriş kapısına geldiğimizde kapıda insanları karşılayan bir adam gülümseyerek,
-bienvenue monsieur et madame. Dedi.
Gülümseyerek karşılık verdim adama. Açtığı kapıdan içeri girdiğimizde bizi hayal dahi edemiyeceğim kadar güzel bir lobi karşılamıştı. Ben şaşkınca etrafı izlerken, berat bana gülerek resepsiyona doğru ilerledi. Bende peşinden koştum tabi.
-bonjour madame. Pouvonsnous avoir deux chambres s'il vous plait? Diğen berata şaşkınca bakıyodum.(merhaba hanfandi iki oda alabilirmiyiz?)
Faransızca biliyomuydu yani?
Resepsiyonist bir kaç saniye önündeki bilgiseyara baktıktan sonra kafasını kaldırarak berat'a baktı. Mahcupca gülümseyerek,
-je suis vraiment desole monsierus, mais malheureusement il ne nous reste gu'une chambre.
(gerçekten üzgünüm efendim. Ama ne yazık ki sadece bir boş odamız kaldı.) dedi.Berat kaşlarını çatarak bana baktığında yanına ilerledim.
-sorun ne? Dedim.
-tek bir odaları kalmış.
-tamam çevre otellerden birine gitsek. Yakındaki otelleri sorsana.
Berat başını sallıyarak söylediklerimi kadına cevirirken. Kadın bir kaç şey daha söyledi.
Berta tekrar bana dönerek,
-pina boş otel bulamazmışız. Şehirde 21 hazirandan dolayı müzik festivali varmış ve dünyanın her yerinden bir çok turist gelmiş. Yani boş bir oda bile bulmamız şansmış.
Başımı sallarken,
-o zaman aynı odada kalıcaz. dedim.
Beratta başını salladı. Sonra arkasına dönerek kadına birkaç şey daha söyledi. Kadın gülümseyerek oda anahtarını uzattığında beratta gülümseyerek anahtarı aldı ve yanıma geldi.
Elindeki anahtarı sallıyarak,
-hadi gidelim. dedi.
Asansöre binerek odamızın olduğu kata çıktık.
Koridorda ilerleyerek 2468 nolu odanın önünde durduk. Berat kapıyı açarak geçmem için yol verdi.
İçeri girdiğimde bir kez daha şaşırdım. Çünkü odada en az otelin ihtişamı kadar güzeldi. Sırtımdaki çantayı yatağın üzerine bırakırken cama doğru yaklaştım. Eyfel kulesi manzarası beni büyülemişti resmen. Perdeyi iyice açarak gün ışığının içeri girmesini sağladım. Bu arada beratta tam yanımda durmuş karşıdaki eyfel kulesine bakıyodu.
-her ne olursa olsun burası harika. Dedim.
-kesinlikle harika. Dedi bana bakarken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pina
AdventureAşk hiç beklemediğin bir yerden gelecek Zaman seni aşka götürecek. Biz insanlar benciliz. Yanlız kendi dertlerimizi kendi hayatlarımızı düşünürüz. O kadar odaklanmışız ki kendi hikayelerimize bir başkasının hikayesinde kapladığımız noktayı ne yazık...