Ayağımı soğuk suya soktuktan sonra titreyerek geri çektim. Su çöle inat soğuktu. Ayrıca akıntı vardı ve büyük nehri yüzerek geçmemiz imkansız gibiydi.
Uflayarak arkamı döndüğümde beratla göz göze geldim. Koyu kahveleri düşünceli bakıyodu.
Yavaşca yanına ilerledim.
-ne yapıcaz berat? Dedim.
Omuzlarını silkerek,
-bilmiyorum. Dedi.
Bu arada yaprak ve rüzgar nehrin kenarında birşeyler konuşup duruyordu. Kendimi fazla cahresiz hissettim. Biz orada amaçsızca beklerken arkamızdan gel bir sesle kendime geldim. Biraz ilerimizdeki bir kum tepesinin üzerinden bize doğru gelen iki deve vardı.
Ben develere bakarken berat tek koluyla beni arkasına çekti. Yaprak ve rüzgarda koşarak yanımıza geldi. O sırada develer ve üzerlerindeki iki adam çoktan yaklaşmışlardı. Her iki adamında üzerinde bol beyaz giysiler vardı. Kafalarında şal benzeri birşey omuzlarınıda örterek ağızlarını ve burunlarını kapıyodu. Yani yanlız gözleri gözüküyodu.
Tam önümüzde duran iki heybetli deve ön ayaklarını eğerek yere çöktü. Üzerlerindeki adamlar inerek tam karşımızda durdular.
Adamlardan biri,
-kimsiniz siz? Dedi.
Ben ağzımı açıp tek kelime söyleyemezken berat konuşmaya başladı.
-biz uzaktan geliyoruz kaybolduk. Şehri arıyoruz. Mısıra gitmek istiyoruz. Dedi.
Adam yanımdaki arkadaşına baktığında ikiside gülmeye başladı. Ben çatık kaşlarla olanları anlamaya çalışırken yine aynı kişi ellerini kocaman açarak etrafında döndü. Sonra sırıtarak,
-burası zaten mısır. Dedi.
-biz şehire giticez ama.
-çok ters yerdesiniz. Bizimle gelin isterseniz. Bizde firavunun sarayına gidiyoruz.
- bizi götürürmüsünüz gerçekten? Diyen yapraha kötü kötü bakan adam kafasını sallarken rüzgar yaprağı arkasına çekti. Durumumuz oldukça komikti aslında. Yüzlerini bile görmediğimiz iki adam karşımızda dururken ben ve yaprak, berat ve rüzgarın arkasında olanları izliyoduk.
-götürürüz ama önce kimsiniz diyin bi. Ben baniti . Bu da arkadaşım serapis. Peki siz.
-ben berat. Bu da sözlüm pina. dedi berat beni göstererek. Ben ağzım açık berata bakarken o istifini bozmamıştı.
Bu arada,
-ben rüzgar bu da eşim. Diyerek beratın sözlerine devam etti ve yaprağı gösterdi rüzgar.
İşte buna daha da çok şaşırmıştım. Biraz önce rüzgar yaprak benim karım mı demişti? Anında yaprakla göz göze gelirken ikimzide ağzı açık bir şekilde kalmıştık. Baniti gülerek arkadaşına döndüğünde rüzgarı kolundan tutup kendime cevirdim.
-sen ne dedin biraz önce? Dedim.
Omuzlarını silkmiş ama cevap vermemişti.
-derdiniz ne sizin biz ne zaman sözlendik berat yada siz ne zaman evlendiniz rüzgar. Dedim gülmekle kızmak arası bir sesle.
Bir kaç saniye ses çıkarmayan ikili, aynı anda konuştu.
-adamın bakışlarından hoşlanmadım. Dedi-ler.
İlk başta dedikleri şeyi idrak edemesem de bir kaç saniye sonra jeton düşmüştü. Kahkaha atmaya başladığımda yaprakta bana katıldı. Berat ve rüzgar ise sadece asık suratla bize bakıyodu.
Resmen bizi kıskanmışlardı.
-gençler hadi gelin. Diyen banitinin sesiyle gülüşümüzü durdurduk.
Ve yanlarına ilerledik. Kocaman deve biraz korkunç gözüksede banitinin ısrarıyla deveye bindim. Diğer deveye ise yaprak binmişti. Erkekler önümüzde yürüyodu. Devenin üzerinde olmak biraz korkunç olsada aynı zamanda çok güzeldi.Saatler sonra önce ufukta görülen büyük saray yaklaştıkca etrafında ki surlar ve evlerle büyük bir şehire dönüşdü. Şehirin kapısından girdiğimizde baniti ve arkadaşı bizi yönlendirerek bir evin önünde durdurdu. Berat benim, rüzgar yaprağın inmesine yardım ederken evin için fırlayan 4 yaşlarında bir kız koşarak banitinin kuçağına atladı.
-babacım. Bağdattan bana ne getirdin? Diyen kız banitinin başındaki şalı açarken baniti kızının saclarının okşuyodu. O sırada içeriden eli kardında bir kadın çıktı. Belliyki hamileydi. Yavaşca banitinin yanına yaklaştı ve gülerek küçük kıza ve adama baktı. Sonra,
-kıskanıyorum ama. dedi.
Baniti gülerek kadına da sarılırken onlara imrenerek bakıyodum. Ne güzel bir aileydiler. Sıradan ve mutluydular. Acaba bende öğle olabilecekmiydim.
Baniti bize dönerek kadını gösterdi.
-khepri. Eşim.
Sonra kuçağındaki kıza bakarak büyük bir şevkatle devam etti sözlerine,
-kızım heqet. Dedi.
Daha sonra karısına döndğ ve bizi göstererek,
-bunlarda dostlarım berat ve rüzgar. Tabi onların hanımları. Dedi. Khepri bize gülümserken bende gülümseyerek karşılık verdim.
-hoşgeldiniz. dedi khepri.
Baniti bize dönerek,
-isterseniz bu gece misafirimiz olun uzun süredir yolculuk yapıyoruz birlikte eminim yorulmuşsunuzdur.
Açıkcası çok cazip bir teklifti. Çünkü her ne kadar deve üzerinde olsamda sarsıntı fena halde midemi bulandırmıştı. Kaldı ki beratlar da saatlerdir yürüyodu. Rüzgarda aynı düşünmüş olmalı ki,
-rahatsızlık vermezsek çok seviniriz.
dedi.
Baniti içeriyi gösterdi ve ekledi,
-siz tanrı misafirisiniz buyrun. Dedi. Gülümseyerek girdik içeri.
Bizi geniş bir oda karşılamıştı. Küçük bir penceresi olan ve tek ışık kaynağı iki küçük gaz lambası olan oda karanlıktı ama şirin biyere benziyodu. Sarı duvararın hemen önünde bir divan vardı. Divanın bir tarafında ise iki büyük sandık duruyodu. Odanın diğer köşesinde kare bir masa vardı . Camın önünü küçük bir tezgah kaplarken odadnın ortasında kilim vardı. Tüm bunlar dışında birde divanın hemen yanındaki duvara gömme raflardan bazılarında küçük heykelcikler sıralıydı. Odada yanlız iki kapı vardı. Biri dışarıya açılan kapı idi. Diğeri ise henüz görmemiş olmama rahmen tuvalet yada bonyo olduğunu düşündüğüm bir yerdi.
Odayı incelemem bittiğinde arkamdakı bizi izleyen khepriye döndüm.
-bizi ağırlamayı kapul ettiğiniz için teşekkür ederim. Dedim.
Gülümsedi.
Bu arada rüzgar ve berat banitiye devenin yüklerini boşaltması için yardım ediyodu. Biz kadınlar içerde kalmıştık.
-hamilesiniz sanırım. Dedi yaprak kheprinin aşırı şiş karnını göstererek.
Khepri Başını salladı.
-evet yakında bir bebeğimiz olacak. dedi neşeyle.
-çok güzel bir aileniz var. Dedim kendimi tutamayarak.
-sizinde çok güzel bir aileniz olucak bence eşleriniz size aşkla bakıyo. Dedi.
Bakışlarım anlık olarak yaprağa kaysada hemen toparlandım.
-umarım. Dedim buruk bir sesle.
Suratımın düştüğünü farkeden khepri omzuma dokunarak konuşmaya başladı.
-aslında biz banitiyle bir ahin yapmıştık. Ondan sonra hayatımız düzeldi. Sizde yapın isterseniz.
başımı olumsuz anlamda sallarken,
-yok. Teşekkürler. Dedim.
-had ama bir deneyin. Dedi.
-ne kahini ki bu. dedi yaprak.
Khepri heycanla anlatmaya başladı. - Bir piramit var. Primadin tam tepesinde altın bir taş var. Kutsal taş.
Derler ki kim o taşa sevdiğiyle dokunur ve sonra piramitten aşağıya sevdiğinin kuçağında inerse sonsuza kadar huzurlu bir hayat çekerler. Burdaki kadınların çoğu yaptı bunu. Bence sizde deneyin.
Gülmemek için kendimi sıkıyodum. Kim inanırdı ki böyle bir şeye?
Bu arada khepri anlatmaya devam etti.
-o altın taşı oraya eski firavunun yani akhenetonun manevi oğlu çıkarmış. Tapınakta eğitim görürken o piramidin yapımında da çalışmış. O yüzden akhenetonun o piramidi kutsadığı söylenir. Dedi.
Manevi oğul kelimesi tüm anlattıkları içinde dikkatimi çeken tek şeydi. Yaprakta aynı şeye odaklanmış olmalı ki bakışlarıyla bana anlatmaya çalışıyodu.
-ee yapıcakmısınız? Dedi khepri.
-yapıcaz.
Arkamdan gelen sesle yerimde sıçrarken beratın kararlı sesini görmeden bile tanımıştım. Eminim bolatla ilgili bir ip uçu yakalayabilme iğtimalimiz için yapıcaz demişti.
Bende kafamı sallarken khepri neşeyle ayağa fırladı.
-o zaman kadınlara ve beylsre haber versem iyi olur. Eğlence var. Hem daha yaprak ve pinayı hazırlamalıyız. Dedi.
İnşallah saçma bişeye bulaşmayız. Diye düşünmekten kendimi alamadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pina
MaceraAşk hiç beklemediğin bir yerden gelecek Zaman seni aşka götürecek. Biz insanlar benciliz. Yanlız kendi dertlerimizi kendi hayatlarımızı düşünürüz. O kadar odaklanmışız ki kendi hikayelerimize bir başkasının hikayesinde kapladığımız noktayı ne yazık...