İstanbul ⏳

44 6 0
                                    

Derler ki zamanın birinde güzeller güzeli bir kız bebek dünyaya gelmiş. Kömür gibi saçları bembeyaz teniyle bir peri kızı gibiymiş minik bebek.
   Ancak efsaneya, bir cadı çıkmış kızın babasının karşısına ve demişki
"kralım prenses 18 yaşına geldiğinde bir yılan tarafından sokularak öldürülecek." çok korkmuş kral. Güzeller güzeli kızına zarar gelsin istememiş.
    O yüzden denizin ortasına sadece incecik bir köprüyle gidilen bir kule yapmış. Kızını o kuleye kapatmış. Amacı korumakmış kızını. Prenses hiç cıkamamış o kuleden. Esir gibi kalmış. Kuleye tek giden o incecik köprüden geçen yemeklermiş.
   Aradan yıllar yılı geçmiş. Prensesin 18 yaşına bastığı gün. Yemek sepetleri içinde bir de üzüm dolu bir sepet gönderilmiş kuleye. Çok heycanlanmış prenses. Hemen bir üzüm salkımını almış ve yemeye başlamış. Ancak salkımların arasında ki yılanı görmemiş. Yılan saklandığı yerden çıkarak prensesi sokmuş. Prenses oracıkta ölmüş. O gün o kadar isyan etmişki deniz, sularını köpürtmüş. O incecik köprü sular altında kalırken kule ve kara arasına da sular girmiş. Kral pişman olmuş kızını oraya kapattığına, ama iş işten geçmiş çoktan.
    O günden sonra kız kulesi denmiş adına. İstanbulun en önemli simgesi olmuş. O günden sonra kız kulesi için 3 hikaye anlatılmış. Biri bu imiş. Ancak 3 hikayenin de tek ortak yanı, kaderden kaçılmıyacağını anlatmış insanlara.
    Her ne kadar 3 farklı hikayesi de olsa ve bu hikayeler kulenin üç katında sergileniyo da olsa en çok ilk hikayeyi benimsemiş insanlar.
    Halanda bazı insanlar derki,
"Marmara denizine dalarsanız sular altında kalan o incecik köprüyü görebilirsiniz."
   Elbette bunlar halk efsaneleri. Ama her efsane de  bir yerde doğruluk payı vardır, öyle değil mi?

      kız kulesinin karşında oturmuş sıcak çikolata içiyoduk beratla. Son olandan sonra sağlık ocağında pansuman yaptırmıştık. Ordan da buraya geçmiştik. Bense öylece kız kulesine seyre dalmıştım. En son küçükken gitmiştim kız kulesine. Ve hayran kalmıştım. Hele ki en üstünden dürbünle etrafa bakmak ayrı bir zevkti. Kız kulesi hikayeleri, efsaneleriyle hemen gönlümü fethedmişti. Yıllar sonra tekrar onun karşında olmak içimi tuhaf bir hisle doldurdu. Sanki ait olduğum yerdeymişim gibi.
-ailenle konuştunmu?
   Beratın sesiyle bakışlarımı gecenin içinde parlayan kuleden çektim.
-söyledim. Ama babam henüz bu konuda konuşmadı. Annem de ona zaman vermemi söyledi.
  Anladığını belirtircesine başını salladı.
-pina?
-efendim?
-anneni bulmak istermiydin? Yani gercek anneni?
    Anında yüzüm düşerken derin bir nefes aldım. Elbet isterdim. Ama babam zaten ömrünü harcamıştı buna. Ailemin tüm yaşamı annemi beklemekle geçmişti. Sadece,
-isterdim. Dedim.
-bulalım o zaman. Dedi.
   Şaşkınlıkla bakmaya başladım.
-nasıl? Babamlar çok denemiş. Olmamış.
-evet ama onlar onu bilmiyodu ki?
   Kaşlarımı catarak berata baktım. O ise pot kırmış olmalı ki irice gözlerini açarak susumuştu.
-neyi? Dedim.
-hiç!
-berat bişey söyledin. Devamını getir lütfen.
    Söyleyip söylememekte kararsız kalmış gibi bir süre baktı yüzüme. Sonunda uflayarak konuşmaya başladı.
-dedenle amcanı konuşurken duydum.
-ne?
-birinden bahsediyolardı.
-kimden?
-kenan sarı.
-o kim?
- pina ailen zamanda dolaşıyo olabilir. Ama onların bu dünyada da bir hayatları var. Dedenin kocaman holdinkleri, şirketleri var. Ee sorumluluk ve güç büyüdükce düşmanlıkta çoğalır.
-ne demeye çalışıyosun?
-kenan sarı ailenin en büyük düşmanı. Çok uzun zamandır. Dedenle arasındaki husumet hiç bitmemiş.
-artık bu konunun annemle bağlantısına gelebilirmisin?
-pina deden diyodu ki annenin bu kadar uzun zaman boyunda başka bir zamanda kalması imkansızmış. Baban onu tüm zamanlarda aramasına rahmen bulamadı öyle değilmi? Bak bu sadece bir teori ama annenin bir şekilde o zaman geçidinden çıktığı ve kenan sarı tarafından tutulduğunu düşünüyolar. Bu uzak bir iğtimal gibi gelebilir ama kenan sarı da zamancı. Yani dedenle arasındaki husumetinde çıkış noktası bu zaten. Her iki ailede en güçlü olmak istedi.
Yani anlıyacağın kenan sarının bir hile yaparak anneni kaçırmış olması muhtemel.
-berat sen ne dediğinin farkındamısın? O zaman neden bunca yıl dedem o kenan sarı denen adamı yakalamadı.  Bunları neden babama anlatmadı? Peki biz neden duruyoruz hemen gidip alalım o adamı?
-sakin ol pina. Öncelikle ilk zamanlar kimse o adamdan şüphelenmedi. Sonraları anlaşıldığında deden babana anlatmaya çalışmış ama baban dinlememiş dedeni. Neden buca yıl kenan sarıyı yakalamadığına gelince. Annen kaybolduktan 2 hafta sonra kenan sarı ve tüm ailesi ortadan kayboldu. Ve evet baban zamanlarda anneni ararken deden bu dünyada kenanı arayıp durdu.
-anlamıyorum berat. Bu nasıl bir iştir.
-çok heycanlama ve fazla ümitlenme ama dedenler bir iz bulmuş olabilir.
-ne?
-onları konuşurken duyduğumu söylemiştim.
-tamam peki ip ucu ne?
-bilmiyorum.
-nasıl ya?
-pina dedenler bana bu konuları anlatmaz. Ama bişey bulduklarından eminim.
-tamam. O zaman ban gidip sorayım.
-sanada söylemezler. Anlamıyomusun! Bu iş çok tehlikeli. Bizi bu işe sokmazlar.
-ne yapıcaz o zaman?
-onlardan gizli çalışıcaz.
    Kafamı kaldırarak karşımda kararlı bir yüzle beni izleyen berata baktım.
-annem... Onu gerçekten bulabilme iğtimalimiz varmı.
-pina açık konuşucam. Herşey olabilir. O yüzden lütfen fazla umutlanma.
   Burukca gülümsedim. Ve kafamı salladım.
-yapalım o zaman şunu.
-antalyaya ne zaman dönüyoruz?
-yarın. Bizimkilere derslerim için gidmem gerektiğini söylerim.
  Başını salladı.
   Bir süre sessiz kalmıştık ikimizde. Denizin dalgaları iskeleye vuruyuodu. Kız kulesinin ışığı denizin ortasında parlıyodu. Çocuklar koşuşturuyo, insanlar günün tadını çıkarıyodu. Karşımda oturan berat ise sadece bana bakıyordu. Gülümsedim. Gülümsedi.
   Sanırım artık yeni bir umudum vardı.
   Nedensizce beratın varlığı bana güç veriyodu. Sanki o varken hiç bişey zor değildi. Nerden çıkmıştı bu çocuk bir anda?

pinaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin