Yanlızlığa Hapis Acılar⏳

36 6 0
                                    

  Hiç kalabalığın içinde yanlız kaldınızmı. Ama böyle errafınızda dolanan bir sürü insanın yanında yanlız kaldınızmı? Peki hiç ışığın altında aydınlık bir yerde karanlıkta kaldınız mı? Ama böyle göğe çıkan bir kule kadar aydınlık bir yerde...
   Ben kaldım. Önce geldim bekledim. 15 dk geçti. Gelmedi. Bekledim. Bir sürü insan geçti yanımdan. Tanımadığım insanlar... 30 dk geçti. Gelmedi. Bekledim. Eyfel kulesi altında bir bankın üzeründe otudum bekledim. 1 saat geçti yine gelmedi. Ama yine bekledim. Dedemi arıyacağıma söz vermeme rağmen hemde.
   İnsanlar evlerine sıcak yataklarına çekilirken ve sokaklar yavaş yavaş boşalırken yine bekledim. Saat sabah 4 olsada bekledim.
   Aradan 2 bucuk saat geçsede bekledim. Öylece, hiç kımıldamadan yanlızca yere bakarak. Çünkü gelicem dedi. Ve ben ona koşulsuz güveniyodum. Avuçlarım içinde sıkıca tuttuğum flaş elimi ısıtırken vücudum tirtir titresede bekledim.

    Bardan çıktıktan sonra hızla bir taksiye atlayıp gelmiştim buraya. Her ne kadar taksiden indikten sonra pişman olmuş ve geri dönmek istemiş olsamda elimde ne para vardı nede bildiğim bir adres. O yüzden bekledim. Gelir diye...

   Bekleyişim her uzadığında kalbim biraz daha açıyodu. Sanki bir parcası dökülüyodu yerinden. Oysa ben hep yanlızdım. Ben hep birilerinden uzaktım. Peki şimdi neydi bu. Geldiğimden beri akmayan yaşlarım tekrar harekete geçtiğinde bir şimşek çaktı. Artından hızla yağmur yağmaya başladı. Oturduğum banktan kalkmadan ağladım. Saatlerce. Yağmur yaşlarımı saklıyodu. Ama şu an buna iğtiyacım yoktu ki. Çünkü ağladığım görecek biri yoktu yanımda.   
    Bakışlarımı yerden kaldırıp karşıya çevirdiğimde resmen içim erimişti.
İlerde bana bakan berat yorgun bir şekilde gülümserken bakışlarım tüm vücudunu taramaya başladı. Islak kıyafetleri her ne kadar üzerine yapışsada üzerindeki kanlar uzaktan bile belliydi. Saçları dağılmış kaşı ve dudağı patlamış yüznün her yeri mosmor halde öylece karşımda duruyodu. Oturduğum banktan kalkarak hızla ona doğru ilerledim. Tam karşısında durduğumda tekrar baktım tüm vücuduna. Bu sefer bir çığlık firar etmişti. Bu gece alışkanlık olmuştu bu çığlıklar zaten. Beratın karnının biraz altı, kasıklarının biraz üzerinde kanlar aşırı yoğunluktaydı. Ve elini oraya bastırmıştı.
-berat! Diye bağırdım bir yandan koluna girerken.
   O ise yüzüme sırıtarak bakmaya devam ediyodu.
-berat ne oldu sana. Dedim ağlıyarak. Onu eyfel kulesinin altına çektim.
-biraz hırpalandım. Dedi acı çektiği belli bir ifadeyle.
-hayır hayır! Diye mırıldanırken bir yandan da ellerimle heryerini kontrol ediyodum.
-doktora gitmeliyiz. Dedim bir anda.
-olmaz.
-olur.
-neden dedene gitmedin pina?
-çünkü geliceğini söyledin.
neden bu halde hastane yerine buraya geldin berat?
-çünkü sana geleceğime söz verdim.
Acı çekerek konuştuğu her halinden belliydi. Ve bu benim içimi de açıtıyodu.
-hastaneye gitmeyelim. İyiyim ben. Dedi bir anda.
-saçmalama yaralısın.
-hastaneleri sevmiyorum. Lütfen hastaneye gitmeyelim. Sen  pansuman yaparsın. Diyen berat bir çocuktan farksız görünüyodu şu an.
Ama ona hayır da diyememiştim.
   Koluna girerek yola doğru ilerledim ve ilk taksiyi durdurarak pansiyonun adını söyledim.
    Taksi hareket ederken beratın başı omzuma düşmüştü. Omzumda uyuya kalan berat bakarken allaha onun iyi olması için dualar ettim. Taksi sonunda durduğunda beratın cebindeki cüzdanı alarak parayı ödedim. Zorla taksiden cıkardığım beratın tüm ağırlığı üzerimde olduğundan tüm vücudum titriyodu. İki katımdı  berat benim. Normaldi yani. Zorla ilerletiyodum onu. Her adımımda allahtan bana güç vermesini istiyodum. Türkiyede olsaydık illaki birileri bana yardıma koşardı. Uzun zaman sonra ilk defa ülkemi özledim. Evimi, ailemi özledim. Sonunda binbir güçlükle odaya çıkıpta beratı yatağa yatırdığımda derin bir nefes aldım. Ancak dizlerim daha fazla dayanamamış ve olduğum yere devrilmiştim adeta. Biraz nefesimi düzene soktuktan sonra ayağa kalkarak odada ki ilk yardım cantasını aldım. Sıcak bir su da alarak beratın yanına döndüğümde önce üzerindeki kıyafetleri çıkarttım. Kanlı ve yırtık kıyafetleri bir köşeye attıktan sonra sıcak suyla vücudunu temizledim. Yaralarınıda temizledikten sonra cantanın içindeki ilk yardım setlerini açtım. Tantirdiyot ve pamukla yaraları bir kez daha temizledkten sonra sargı bezleriyle sardım. Çantasından aldığım bir eşortman takımını zorla üzerine geçirdikten sonra, içgüdüsel olarak elimin tersini anlına koyarak ateşine baktım. Ateşi yülsekti. Yorgunluktan titreyen vücuduma inat bir kez daha aşağı inerek mutfaktan sirke ve sucak su alıp tekrar odaya çıktım. Hazırladığım sirkeli suyun içine koyduğum havluları beratın anlına ve eklem yerlerine koyup yanına oturdum. Gözlerimi bir an olsun üzerinden ayırmıyodum. Sürekli bezleri değiştirip duruyodum.
    Kapanmak için benle yarışan göz kapaklarım fazlasıyla ağırıyodu. Kollarımı kaldıracak gücüm dair kalmamıştı. Beratın anlındaki bezi son kez değiştirdikten sonra başımı bir az olsun dinlenmek için beratın yastığına koyduğumda gözlerimde istemsizce kapanmaya başlamıştı. Uyanık kalmak için savaşsamda bu savaşı kaybettim.

_____________________

Sabah güneşin yüzüme vurmasıyla gözlerimi actım. Hiç olmadığım kadar uykumu almış gibiydim. Gözlerimi bir kaç kez kırpıştırarak nerde olduğumu hatırladıktan sonra hızla yattığım yatakta doğruldum ve yan taradıma döndüm. Gece bıraktığım şekilde uyuyan berat uyanmamıştı belli ki. 2 gün olmuştu. İki gündür uyuyodu. Bense bir an olsun ayrılmamıştım başından. Ateşini kontrol ettim. Düşmüştü. Hareketsiz yatışı beni korkutsada belli belirsiz inip kalkan göğsü sakinleştiriyodu.
-uyan lütfen. Dedim yalvarırcasına.
   Gözleri bir anda açılan berat bana sırıtarak bakarken benimde yüzüm gülmüştü anında. Bana beratın sırıtşına sevineceksin deseler gülerdim herhalde. Ama bir an o sırıtışı bir daha göremiyecek olduğum düşüncesi bile yılmıştı beni.
    Kendimi kontrol edemeyerek beratın boynuna sarıldıktan iki dakika sonra utançla ve kıpkırmızı bir yüzle geri çekildiğimde beratın sırıtışı daha çok genişledi.
-şu utanmanı birdaha göremeyeçeğimi sandım bir an. Dedi.
-deme öyle.
-öyle. Ölceğimi sandım pina. Belkide öldüğümü sanıp beni bir kenara bırakmasalar ölmüştümde.
-ama yaşıyosun işte. Berat sakın bir daha bana git deme olurmu. Bidaha aska gitmem çünkü.
-üzgünüm ama diyicem pina. Sen hep git. Git ki benim yaralandığımda sığınabileceğim bir yuvam hep olsun.

   

pinaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin