1.aşama 🌼

62 10 0
                                    

Güneş doğdu ve ay battı
Ay doğdu ve güneş battı
Dünya hiç durmadı
Sana umut etmeyi anlattı...
                                   Yazardan

Karanlık koridorda sessizce ilerlerken aklımda sadece yapmam gerekenler vardı. Evet belki alpin oyununu oğuzalple birlikte ortaya çıkaracaktık ama tek başıma daha hızlı ilerliyeçeğimden emindim. Koridorun sonundaki merdivenlerden hızla aşağı inerek zindanların olduğu kata geldim. Ortalarda herhangi bir asker yoktu. Sessizce aşcının bulunduğu yere ilerledim.
-aşcı?
  Karanlık köşede oluşan hareketlik aşcının varlığını kanıtlıyodu. Yavaşca parmaklıklara yaklaşan  adamla ilk gün tanıdığım aşcının uzaktan yakından hiç alakası yoktu. Zayıflamış kemikleri sayılır hale gelmişti. Sakalları çıkmış uykulu gözlerle bakıyodu şimdi.
-sana ne oldu böyle?
   Boğukca bir kaç kere öksürdükten sonra,
-eee zindan şartları böyledir. Dedi.
-özür dilerim daha erken gelemedim. Söz verdiğim gibi bir haftada çıkartamadım. Ama yemin ederim çıkarıcam sizi. Duruşmanız  bizim düğün nedeniyle bir hafta daha ertelendi.
    Aşcı başını salladı.
-bana yardım edicek herhangi bir bilgi yok öyle değilmi elinizde? Nasıl ilerliyeçeğimi bir türlü bulamıyorum.
    Bir kez daha öksüren aşcı parmaklıklardan destek alarak bana baktı.
-defterimde tüm yemeklerin tarifi var.
  Tekrar öksürdü ve devam etti.
-o gün oğuzalp beye yapılan yemek sayfa 12 de. Eğer o yemeği yaparsan ve yemeğin tadını bir kere tadarsam bir kere koklarsam o gün yemeğime ne kattıklarını anlarım.
   Tekrar öksürdü.
-nasıl?
-ben aşçıyım pina. 10 yaşımdan beri yemek yapıyorum. Yemeklerin kokuları özeldir. Güven bana.
    Tekrar ve Daha zorla öksürerek yere çöktü ve oturdu.

       Aşçının yanından ayrıldıktan sonra kimseye görülmeden çıktım kaleden. Zaten aşcı evini tarif etmişti. Orman yolundan koşar adımlarla ilerledim. Sonunda küçük kulübeye geldiğimde yavaşca kapıyı çaldım. Kapıyı orta yaşlarda bir kadın açmıştı.
-hanımım? Diye şaşkınca bana bakan kadına gülümseyerek,
-merhaba. Dedim.
   İlk şaşkınlığı üzerinden atan kadın kenara çekilerek eliyle içeri işaret etti.
-buyrun lütfen.
    Gülümseyerek içeri girdim. Divanların üzerine karşılıklı oturduğumuzda ona üstü kapalı planlarımın küçük bir kısmını anlattım. Sadece eşine yardım etmeye çalıştığımdan emin olduktan sonra ayağa kalkarak içeri gitti ve bir süre sonra elinde siyah kaplı bir defterle geri geldi. Defteri bana uzatarak,
-bu onun. Ama iyi bakın lütfen deftere. Bu aile yadigarıdır.
-tabi ki. Çok teşekkür ederim. Diyerek ayağa kalktım.
   Elimdeki defteri şalımın altına saklayarak evden çıktığımda yüzümde büyük bir zafer gülümsemesi vardı. Tekrar koşar adımlarla kaleye döndüm.
Ama bu sefer odama değil direk mutfağa geçmiştim. Aşcı kadına,
-beni yanlız bırakırmısınız acaba. Akşam yemeğini kendi ellerimle hazırlamak istiyorum. Dedim.
   Kafasını sallıyarak mutfaktan çıkan kadının ardından şalımın altından defteri çıkarttım ve 12. Sayfayı açtım. Tüm malzemeleri sırasıyla tezgahın üzerine dizdikten sonra önüme büyükce bir kap aldım. Ve tariften yararlanarak hazırlamaya başladım. Elimdeki karışım hazır olduğunda saçın üzerine döktüm ve o kızarırken sosu hazırlamak için başka bir kap aldım. İçerisine malzemeleri koyarak karıştırdım. Bu arada saçın üzerindeki de olmuştu. Tabaklara böldükten sonra  bir tabağı elime aldım. Diğerleri burda durabilirdi. Biri yemek odasına götürürdü sonuçta. Defteride tekrar şalımın altına saklıyarak çıktım mutfaktan. Koridorda ilerledim ve tekrar merdivenlerden inerek zindana girdim.
-aşcı!
   Yavaşca demirliklere yaklaşan aşçı elimdeki tabaha büyük bir özlemle bakıyodu. Demirliklerin arasından tabağı eğerek geçirdim. Elimden tabağı hızla çeken aşcı önce derince kokladı. Kokusunu içine cekti. Sonra büyükce bir parça alarak ağzına attı. Yavaşca ve büyük bir hazla yedi ilk lokmayı. Sonra bana döndü.
-oğuz beyin tabağında daha baharatlı bir koku vardı. Doğru yaptığından eminmisin? Dedi.
   O ağzına bir lokma daha atarken kafamı sallıyarak cevap verdim.
-eminim. Tamamen tarife göre ilerledim. Hiç bişeyi yanlış yada eksik yapmadım. Dedim.
    Ağzındaki lokmayı çiğneyen aşcı kafasını salladı. Sonra tabağı burnuna getirerek tekrar kokladı.
Gözlerini kapatar koklamaya devam ettikten bir kaç dakika sonra kafasını kaldırarak bana baktı.
-çok bariz.dedi.
-ne?
-oğuz beyin tabağı aşırı baharat kokuyodu. Sanki bir kokuyu gizlemek istercesine üzerine nane, kekik ve daha bir sürü baharat dökülmüştü.
-nasıl yani?
-pina bu derece kokabilecek tek bir zehir var.
-ne?
-skunk cabbage bitkisi.
-o da ne?
-pina bu bitki burda yetişmiyo. Dünayanın öbür uçunda yetişiyo. Aslen ilaç yapımında kullanılıyo ama yanlış yerinden fazla tüketimi ölüme kadar götüren zeyirlenmelere yol açıyo.
-iyide böyle bir zehiri nasıl buldu ki?
-böyle bir zehiri bulabileçeği tek kişi var.
-kim?
-ali. Meydanda dükkanı var. Bitkisel ürünler satıyo. Eğer ona ulaşabilirsen belki o zehiri kime sattığını söylemesine ikna edebilirsin. Bu sayede bize şahitlik yapabilir.
    Kafamı sallıyarak ayağa kalktım. Aliye gidicektim ama önce yapmam gereken başka bir şey vardı. Oğuzalpe  olanları anlatmalıydım. Hızla odama gittim. Oğuzalp masanın başımda bişeyler yapıyodu.
-konuşabilirmiyiz? Dedim.
  Bana bakan oğuzalp kafasını sallıyarak ayağa kalktı ve karşıma geçti. Ona olanları baştan sona anlattıktan sonra bir tepki vermesini baklemeye başladım ki oda kızmaya başladı. Ona haber vermeden hareket etmem hiç doğru değilmiş falan. Onu zorla ikna ettikten sonra ali denen adamla buluşmamız gerekteğini söyledim.
   Bir süre düşünceli düşünceli camdan dışarı izleyen oğuzalp tekrar bana döndüğünde başını sallıyodu.
-aliyle buluşmalıyız...

pinaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin