(lütfen bu hikayeyi okuyun çünkü ilerleyen kısımlarda neden böyle bir hikaye yazmış olduğumu anlıyacaksınız.)
Bir zamanlar iki aşık varmış. Biri dünyanın en güzel kızı diğeri dünyanın en çirkin adamıymış. Ama aşk işte kime olacağını seçemez ki kimse. Çok aşıkmış ikili. Ama kızın babası karşı cıkmış. "benim kızım krallara, prenslere yakışır senin gibi bir çuvala değil
" demiş adama. Yine de pes etmemiş ama iki genç. Gece herkes yattığında kaçarak buluşmuşlar. Onlara şait olan tek canlı ise baykuşlar, yarasalar, ve şimdi gece hayvanları dediklerimizmiş. Oysa onlardan önce hayvanlar gece uyurmuş diğer canlılar gibi. Taki bu aşıkları görene kadar. Çünkü iki aşık yan yana gelince öyle güzel şiirler çıkarmışki ortaya ay önlerini aydınlatır, onları tanıyan hayvanlar geceleri uyumaz şiirlerini beklermiş. Çok zaman geçmiş böyle.
Gel zaman git zaman kızın babası farketmiş bu gece kaçışlarını. Sonra düşünmüş ben nasıl bu kızı sağuturum bu adamdan diye. Ve plan yapmış. Kızını bir bahaneyle evde tuttuğu bir zamanda adamlarını göndermiş. Ve kızının en büyük aşığını yakalatarak malikanenin en altında ev halkının dai unuttuğu zindana kapattırmış. Hiç ses geçirmezmiş zindan. Kimse duymamış o yüzden yardım cığlıklarını.
Gelgelelim genç kıza. Her geçe odasının penceresine çıkarak umutsuzca beklemiş kız. Açıyla maniler yazmış. İki aşığın şiirleri için uykularından vazgeçen hayvanlar bu sefer kızın acıklı şiirleri için kalmış orda. Güneş aya küsmüş, adamlar genç aşığı kaçırırken yollarını aydınlattığı için, gündüz gece uyanık kalan hayvanlara küsmüş herşeyi görüpte kıza anlatamadıkları için. Geçe hayvanları gündüze küsmüş ışığını zindana ulaştıramadığı için.
Genç kız ise aşığına küsmüş hiç bir açıklama yapmadan onu orda bırakıp gittiğini sandığı için.
Umutsuz bekleyişler bir gün kızın kapısının çalmasıyla son bulmuş.
"kızım kral haber gönderdi oğluyla seni evlendirmek istiyo." demiş.
Hayatının anlamını kaybeden kız karşı bile gelememiş. Adam şaşırmış tabi. Kızı önünde perişan oluyomuş çünkü. Hiç yemek yemiyo sürekli zayıflıyomuş. O güzel kızı şimdi bitkin ve uykusuz şişmiş göz altlarıyla çirkinleşiyomuş.
Bu arada zindanda unutulan çirkin adam aç kalmaktan zayıflamış farelerin kemirdiği sakalları yerine yüzünün güzelliği ortaya çıkmış. Minik aralıklardan geçerek gelen yarasalar adama su taşımış. Ve o çirkin kilolu adam gid gide çok yakışıklı birine dönüşüyomuş.
Genç kız ise aylardır görmediği sevdiği aklında, üzerinde bir başkası için giydiği beyaz gelinlikle ilerliyomuş konukların arasından.
Kız o kadar zayıflamış ki kemikleri sayılıyomuş, o kadar susuz kalmış ki cilti heryeri çatlamış, o kadar uykusuzmuş ki kıpkırmızı gözleri ve aşağı sarkan göz altlarıyla çok korkunç gözüküyomuş. Prensin yanına gelmiş kız. Ve prens kızın başındaki duvağı kaldırmış. Sonra korkuyla geri kaçmış. Babasına dönerek dehşet içindeki sesiyle kızı göstermiş.
"ben bununlamı evlencem baba. Bu kız ülkenin en çirkin kızından bile çirkin." bişey dememiş kral çünkü haklıymış oğlu. Bir prense yakışmazmış bu kız. Düğün iptal edilmiş. Kız ise öylece terk edilmiş.
Aradan haftalar geçmiş. Artık güçü tükenen genç kız hastalanmış yatağa düşmüş. Kızın bu haline dayanamayan adam tüm servetini ortaya koyarak dünyanın her yerine haber salmış. "kızımı iğleştiren tüm servetime sahip olur." demiş. Bir sürü kişi gelmiş. Bir sürü tedavi uygulanmış. İlaçlar, merhemler, altarnetif tıp, hatta büyü, lanet ve sihire bile başvurulmuş. Ama kimse iğleştirememiş kızı.
Tam herşeyden umudunu yitiren adam aylar önce zindana hapsettiği adamı hatırlamış ve hemen zindana koşmuş.
Bu arada onun zindana gittiğini farkeden gece hayvanları minik catlak ve aralıklardan geçerek ondan önce inmişler zindana ve adamı hazırlamışlar. Fareler çıkan sakallarını kemirirken yarasalar yırtık elbiselerini yamamış. Hamam böcekleri çöpleri götürürken baykuşlar adamı temizlemiş.
Ve kızın babası sonunda zindanın kapısını açtığında karşısında bir prensten bile daha yakışıklı bir adam bulmuş.
Hemen kızın odasına çıkmışlar. Genç aşık koşarak sarılmış hasret kaldığı kadına. Genç kız özlediği korkuyu işitince sanki en güçlü ilacı içmiş gibi açmış gözlerini. Tam güneş doğar ve ay batarken donmuş gök yüzü ve ay ve güneş birlikte şait olmuş bu kavuşmaya aynı gece ve gündüz hayvanlarının aynı anda şait olduğu gibi. Güneş ışığını kıza yansıtmış kız tekrar eskisi gibi güzel olmuş. Ay ışığını adama yöneltmiş adam eskisi gibi çirkin olmuş. İşte o zaman derin bir nefes vermiş genç kız. Ve demişki,
"işte işte benim sevdiğim adam."
Ve adam demişki,
"her haliyle benim prensesim."
Onları izleyen her canlıya ders olmuş bu. İkisinin aşkı kulaktan kulağa iletilmiş. Taa uzak ülkelere bile gitmiş.
Ançak üzgünüm bu hikaye bir mutlu sona bağlanamamış. Çünkü adam kızı tekrar güzel olunca prense haber göndermiş. Ve kız zorla sevdiğinden ayrılmış. Çirkin adam yurtundan sürülürken genç kız prensle evlendirilmiş.
Aradan yıllar geçmiş. Çirkin adam gittiğin anadolu topraklarında bir beylik kurmuş. İyi kalpli biriyle evlenmiş. Ve bir oğlu olmuş cengizalp. Adı gibi güçlüymüş.
Bu arada zorla prensle evlendirilen genç kızın da bir kızı olmuş güzeller güzeli eliza.
Yıllar yılları kovalamış ve iki çocuğun kaderleri bir araya kesişmiş. İkiside ailesinin yaşadığı acıyı yaşamış ama bu sefer çirkin güzel oldukları için değil biri türk beyi diğeri italyan prensesi olduğu için. İkiside aileleri gibi ayrı yönlere dağılmış. Ve başka evlilikler yapmışlar. Ha mutlu olmuşlarmı elinde sonunda evet. Ama çekirge bir zıplar iki zıplar, üçüncüye misali, onların çocukarıda karşılaşmalı ve bu sefer ayrılık olmamalıymış.
Ve en başından beri onlara şaitlik yapan baykuş bu hikayeyi çocuklarına anlatırken demiş ki,
"işte çoçuklar dıştan bakıpta yargıladığınız birinin gerçek yüzü bu kadar güzel olabilir. Ve dıştan bakıp güzel dedikleriniz gerçekte çok çirkin olabilir. Unutmayın! Kimseyi ilk görüldüğü haliyle yargılanamaz.yoksa ömür boyu bir zamanın içinde kısır döngüye sıkışır kalırsınız. Ve döngüyü sonlandırmak bir başkasına düşer. Hemde aşkından vazgeçmeye bir başka kısır döngü oluşturmayı göze alarak. "
...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pina
AdventureAşk hiç beklemediğin bir yerden gelecek Zaman seni aşka götürecek. Biz insanlar benciliz. Yanlız kendi dertlerimizi kendi hayatlarımızı düşünürüz. O kadar odaklanmışız ki kendi hikayelerimize bir başkasının hikayesinde kapladığımız noktayı ne yazık...