Bir varmış bir yokmuş zamanın birinde bir çölün ortasında uzakta görülen nil nehrine doğru ilerleyen 4 kafadar varmış. Yani biz!
Sıcak hava fazlasıyla bunaltırken nehre varmaya çalışıyoduk. Aslında ilk bulunduğumuz noktada nehir daha yakın gözüküyodu. Ama saatlerdir yürümemize rahmen varamamıştık.
Çantamda ki suyu alarak başıma diktim. Sıcaktan ısınan su bir nebze olsun ferahlatmamıştı. Bilakis daha çok hararet yaptı. Şişeyi tekrar çantama koyarken yaprak dizleri üzerinde çöktü.
-yaprak! Sesi telaşlı çıkan rüzgar ona dığru ilerlerken bizde yanlarına koştuk.
-iyimisin? Dedim.
-çok sıcak. Yürümek istemiyorum. Dedi yaprak huysuz bir ifadeyle.
-ilerkemek zorundayız kalk hadi nehre yaklaştığımızda sıcaklık bir nevze düşücektir. Dedi berat.
Rüzgar yaprağın koluna girerek kaldırırken biz önde ilerlemeye devam ettik.
Yaklaşık 1 saat sonra nehre varmıştık. Koşarak kendimi nehrin kenarına attım. Avuçlarıma aldığım suyu yüzüme çarparken biraz olsun rahatlamıştım. Diğerleride benim yaptığımı yapıyodu.
Kendime geldiğimde,
-şimdi ne yapıcaz diye sordum.
Yaprak bilmiyorum dercesine dudaklarını büzerken, rüzgar ve berat hiç cevap vermediler.
-neredeyiz peki?
-bayuda çölü. Dedi berat.
-orası neresi?
-sara çölünün küçük bir kısmı. Ama işin kötü kısmı bayuda çölü ıssız herhangi bir yerleşim yeri yok. En yakındaki yerleşmeler ya çölün öbür tarafında yada nehrin karşısında olmalı.
-iyide biz neden buraya geldik o zaman?
-burda doğdu çünkü o.
-ıssız yerde mi? Sorum resmen askıda kalmıştı. Hiç biri cevap vermedi. Bakışlarım onlar döndüğünde kararsız yüzlerle birbirlerine baktıklarını farkettim.
-yine ne oluyo? Dedim bıkkın bir sesle.
Buğazını temizliyen yaprak söze girdi bir anda,
-bilmediğin bir şey var aslında.
-ne?
-Bolatın yani o adamın ailesi mısırda yaşayan tüccar bir aileymiş. Ama babası yapmaması gereken bir şey yapmış ve sonuçunda fravun tarafından çöle sürülmüş. Peşinde 7 aylık hamile karısıyla tabi. 1 hafta sonra çölün zorlu şartlarına dayanamayan kadın doğum yapmış ancak susuzluk ve güneş çarpmasından oracıkta ölmüş. Babası ise yanlızca iki gün fazla dayanmış karısından o da ölmüş. İşte asıl ilgiNç oLan burdan sonra başlıyo çünkü, babası öldükten 4 gün sonra bedeviler tarafından bir çöl faresi yuvasında bulunmuş bebek. Neredeyse toprağın altında güneş almayan bir yerde. Oraya nasıl girmiş, nasıl hayatta kalmış kimse anlayamamış. Bebeği alıp mısıra götürmüşler. Frevun bebeğe açımış ve yanına almış. Ancak bu hataymış çünkü halk bebeğe büyücü gözüyle bakmış. Hatta bazıları ileri gidip bebeğin annesi ve babasını öldürdüğünü bile söylemiş.
-peki bebek gerçekten nasıl hayatta kaldı ki?
-zamancıyız biz pina. Bir bebeğin hele ki güçlerini bilmeyen kullanamayan bir bebeğin bir şekilde ışınlanıp sonra farklı bir yerde zamanına geri dönmesi sıradan. Ancak bunu kimse bilmediğinden büyücü demişler ona.
Firevun yinede dayanmış bir bebek suçlu olamaz demiş. Ancak yanlız 4 yıl sürmüş bu . Çünkü 4 yılın sonunda küçük bolat bir şekilde tekrar ışınlanmış hemde firavunun gözü önünde saniyeler sonra salonun öbür ucunda geri geldiğinde firavun korkudan titriyomuş. Bolat ise çocuk aklıyla oyun oynadığını sanıp gülüyomuş. Firavun tüm tapınak rahiplerini toplayıp konuyu onlara anlatmış. Zaten bolatı istemeyen rahipler eğer bolatı tapınağa verirse onun içindeki büyücüğü çıkartabikeceklerini söylemiş. Bolatı oğlu gibi gören firavun bunu kabul etmek zorunda kalmış. Mısırın öbür ucunda ki tapınağa götürülmüş bir gece yarısı küçük bolat. İşte hayatının en kötü günleri orada geçmiş. İşkence görmüş köle gibi kullanılmış. Tam 15 yıl sonra bir gün yani bolat 19 yaşındayken bir kız girmiş tapınağa. Rahiplerden gizli ama. Neyse işte bolatla yolları kesişmiş. Kız bolata dışarıdan, mısırdan ve firavundan bahsetmiş bolat yaşadıklarını anlatmış. İşte o raddeden sonra gizli arkadaşlıkları başlamış bolat tapınaktan hiç çıkamadığı için kız hergün gizlice tapınağa giriyor ve bolata haber getiriyomuş. Bir gün bir haber gelmiş. Firavun öldü. Yerine açımasız oğlu geçti. İşte o andan sonra bolatın tek bir şansı kalmış çünkü firavunun oğlu bolattan en çok nefret edenmiş kuşkusuz. Kızında yardımıyla bir geçe kaçmış tapınaktan. Tabi kimsesi olmayan kızda gitmiş peşinden. Haftalarca kaçmışlar askerlerden. Bu arada ikisi çok yakın olmuşlar. Hatta bir rahip tarafından evlendirilmişlerde kaçarken. Gel gelelim bir gün kız hamile olduğunu farketmiş. Ondan sonra çölde saklanarak yaşayamazlarmış. Onlarda bir kasabaya yerleşmişler. Kız doğum yapmış ikiz bebekleri olmuş bir kız bir erkek.bu arada Onların yanında kıza yardım eden bir kadın varmış. O kadın herşeylerini biliyomuş. İşte bir gün hayat sıradan ilerlerken askerler tarafından bulunmuşlar. Kız beşikteki oğlunu alarak bolatın yanına koşmuş ama kızı yokmuş ortada çünkü bakıcısıyla dışardaymış kız bebek. Bolat ve karısı kızlarını almak istemiş ama askerler onları yakalamaya çalışınca bırakmak zorunda kalmışlar. Etrafları sarıldığında ise tek şansları zamanmış. Karısının ve oğlunun elini tutarak hep yaptığı şeyi yapmaya çalışmış. Başarmışta. Ama gözlerini açtığında karısı ve oğlu yokmuş. İşte o an anlamış zaman güçü olmayanın zamanda dolaşamayacağını. Yaptığı hatayı farkedip geri dönsede geç kalmış çünkü karısı ve oğlu kanlar içinde yerde yatıyomuş. Askerlerse çoktan gitmiş. Bu arada uzaktan dehşet içinde olanları izleyen bakıcı kuçağındaki kıza sımsıkı sarılmış. Bolat onların yanına gitmiş ve demişki "kızım sana emanet süreya. Ona iyi bak. Bir gün herşeyi ona anlat. Andım olsun annesi ve kardeşinin intikamını alıcam. Ve bir gün başarırsam geri dönücem. Sonra arkasını dönüp gitmiş. Ve ortadan kaybolmuş. O andan sonra onu ne gören ne duyan olmamış.bizim tek bildiğimiz ise süreyanın gerçekten o kıza herşeyi anlatmış olması ki bu gün bu bilgileri biliyoruz.
-peki sonra bolat gelmiş mi? İntikam için?
-burdan sonrası söylendi. Çünkü süreya ve bebek mısırdan kaçmışlar. Bağdata sığınmışlar. Ançak söylentilere göre bolat geri dönmüş ve o tapınağı yakmış işkence gördüğü tapınağı yani. Ayrıca ona eziyet eden dört rahibi öldürmüş. Tabi bazıları da geri döndüğünü ama hiç bişey yapmadığını söylüyo ama tapınak gerçekten yangına kurban gittiği de biliniyo. Tabi bu onca halk deyişinin arasında ortak tek bir şey var. O da bolat geri geldikten ve eğer aldıysa intikamdan sonra tekrar zamana sığınmış ama bu sefer geri dönmemiş ve şu anda bildiğimiz gibi zamanda hapis kalmış. Bedeni ise burda biyerde. Bu çölde yada mısırda.
-çok şey yaşamış.
-Fazlasıyla.
-peki biz şu an doğduğu zamandamıyız. Yok olduğu zamandamı?
-yok olduğu.
Başımı üzüntüyle sallarken baştan beri sessiz kalan rüzgar hızla ayağa kalktı.
-hadi ama buraya hikaye dinlemeye gelmedik. Daha geçmemiz gereken bir nehir var. Dedi.
Bizde onu onaylayarak ayaklansakta aklım hala hikayedeydi...
Nil nehrinden bir kaç kare.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pina
AventuraAşk hiç beklemediğin bir yerden gelecek Zaman seni aşka götürecek. Biz insanlar benciliz. Yanlız kendi dertlerimizi kendi hayatlarımızı düşünürüz. O kadar odaklanmışız ki kendi hikayelerimize bir başkasının hikayesinde kapladığımız noktayı ne yazık...