Derler ki mısırın bu güne kadar gelmiş geçmiş en gizemli en güçlü firavunu henüz genç yaşta nedeni bilinmeyen bir sebepten ölen tutankomondur.
Tutankomonun mezarının lanetli olduğu da söylenir. Kaldı ki günümüze ulaşmış bir söylenti yada gerçek olaya göre bu mezarı bulan arkeolok da daha sonra mezar üzerinde çalışan insanlarda çeşitli acı verici nedenlerden ölmüştür. Hatta bazıları oraya turistlik amaçla giden ve mezara dokunanlarında öldüğünü söyler. Ne kadar doğrudur bilinmez. Ama şu an geçmişte belki de tutankomonun ölümü üzerinden çok az bir zaman geçmesi sonrasında olduğumuzu varsayarsak laneti de geçerli sayabiliriz. Şu anın insanları ve de mezarın bulunması anındaki insanların bilmediği şey ise firavunun mezarında yazan yazılardır. Günümüze çok yakın bir zamanda ortaya çıkarılan
Hiyorogrif yazısında açıkca, "firavunun mezarına her kim dokunura ölümün kanatları onu saracaktır." yazmaktadır. (gerçek bir evsanedir arkadaşlar.)
Zamanımızda pek çok filme, kitaba konu olan bu evsanenin yaşandığı yer tam olarak burada mısırda krallar vadisindedir.Bizim şu an olduğumuz yer tam da krallar vadisi yakınında bir pramit. Kaldı ki kafamı cevirdiğimde dail tutankomonun mezarının gelecekte bulunacağı yeri görebiliyorum. Ve bu beni fazla tedirgin ediyor.
Bir anda bir ürperti hissettim. Çok tuhaftı gelecekte olacakları bilmek ama daha gerçekleşmediği bir anda olmak. Kaldı ki şu anki firavun hakkında pek bir bilgim de yok. Yani biz onunla konuştuğumuzda bize üvey kardeşi ile ilgili bilgi verirmi bilmiyorum.
Düşüncelerde uzaklaşmak istercesine önüme döndüm. Khepri bu piramidin yapımında bolatın da çalışdığına dail bir evsane olduğunu söylemişti. Bir anda gülmemek için kendimi sıktım. Bizim zamanımızda piramitler için uzaylı yapımı diyenler vardı. Oysa burdaki insanlar atalarının yaptığını düşünüyodu. Kim bilebilir ki belkide atalarımız dedikleri içinde gerçektende doğa üstüler vardı.
-pina.
Khepri yanıma yanıma gelerek elindeki altın taçı kafama taktı. Gerçe taç demek için bin şahit isterdi. Alınımın üzerini sıkıca saran zincirin tam ortasında yani iki kaşımın hizasında bir göz sembolü vardı. Sembolün ortasından başımı ortalayark arkaya uzanan bir zincir daha vardı. Zincirlerin aralarında incecik pırlantalar ve her pırlantadan saçlarımı saran aşağı dökülen daha ince zincirlerle kendimi kleopatra gibi hissettim.
Yaprağada benim saçımdakine benzer bişey takan khepri gülümseyerek arkamızda bizi izleyen kadınların yanına gitti. Yaprak ve bense öylece önümüzdeki piramide bakıyoduk. Erkekler burda değildi. Baniti piramidin arka tarafından tırmanaçaklarını söylemişti. Yani erkekler bir traftan kadınlar bir taraftan daha sonra berat ve rüzgar bizi kuçağına alarak indirecekti.
Arkamızda bizi izleyen kadınlar anlamadığım bir dilde bişeyler söylemeye başlarken derin bir nefes aldım ve bir adım attım. Fazlasıyla heycan yapmam normalmiydi peki.
Yaprakta benle aynı anda ilerlemişti. Mısırın sıcak havasına rahmen titriyodum. İsterseniz heycan deyin nedenine isterseniz arkadan gelen tüyleri diken diken eden kadınların söylediği şeyler. Piramidin ilk basamağına ayağımı koyduğumda erkeklerinde sesleri duyulmaya başladı. Onlarda kadınlar gibi anlamadığım dilde konuşuyolardı.
Elimi ikinci basamağa koyup da kendimi yukarı çektiğimde bu tırmanışın düşündüğümden daha tehlikeli ve korkunç olduğunu yeni idrak ettim. Zorla birkaç basamağı cıktım. Yaprak biraz gerimde kalmıştı. Ama iyi gidiyoduk. Kadınlar ve erkekler söylediği tuhaf kelimelere bir an olsun ara vermemişti. Bu da daha fazla tedirgin ediyodu. Tırmanmaya devam ettik.
Neredeyse yarısını bitirmiştim ki yaprağın yetişmesi ve biraz soluklanmam amaçla durdum.
Başımı eğip aşağı baktım. Fazla yüksekti. Basamaklar çok dar ve inceydi. 10 karışlık yerlere basıyoduk. Kalp atışlarım hızlandı anında. Ne durumdaydık biz. Eve gitmek istiyodum. Adrenalinden hızla inip kalkan göğüsüm nefes alışlarımı da sıklaştırıyodu. Yüz üstü yaslandığım duvara iyice yapıştım. Bir anlık hata burdan düşmeme neden olurdu. Ve düşersem hayatta kalamıyaçağım bir mesafedeydim.
Yeni idrak ettiğim şey ise tırmanmayı yapsakta beratların kuçağında aşağı inmemiz imkansız gibi bişeydi. Yaprak tam yanımda durduğunda nefes nefeseydi. Gözleri yaşarmıştı.
-iyimisin? Dedim.
Başını salladı ama korktuğu belliydi.
-sorun yok. Dedi daha çok kendini ikna etmek ister gibi.
-bu çok saçma. Ne yapıyoruz biz. Ölüme atıyoruz kendimizi.
-alış pina. Zamancıyız biz insanlık için yeri geldiğinde ölümü göze alırız.
-ama şu yaptığım şey bize ne kazandırcak?
-güven. Onların geleneklerini yapmak bize güvenmelerini sağlar.
-umarım.
-hadi pina devam etmeliyiz.
Başımı salladım ve tırmanmaya devam ettim. Her cıktığımız katta biraz daha inceliyodu basamaklar. Sonunda tamamladığımda yani altın taş gözüktüğünde en üsteydik artık. Tam karşımızda berat ve rüzgar vardı. Gülümseyerek elimi altın taşa koydum. Sonra sırayla üçüde koydu.
-başardık. Dedim.
-başardık. dedi yaprak.
-size bişey olcak diye korktuk. Dedi berat.
Gülümsedim.
-hadi ama biz zamancıyız. Ölümü göze alırız. Yaprakla göz göze geldik ve birbirimize gülümsedik.
-hadi artık şurdan inelim ve bu saçma tehlikeli oyunu bitirelim. Dedi rüzgar.
Bende başımı salladım. Berat altın taşın üzerinden atlayarak tam dibimde durduğunda tek hamlede bendi sırtına aldı.
-ança böyle ineriz.
Dedi.
Rüzgarda yaprağı aynı şekilde sırtına almıştı tabi. Bir anlık aşağı bizi izleyen insanlara baktım. Çok küçük gözüküyolardı. Söyledikleri sözleri hala kesmemişlerdi.
Kaynağını bilmediğim bir rüzgar tenimi yalayıp geçtiğinde titreyerek berata dahada sıkı sarılıdım. İçimde kötü bir his varıdı. Daha inmeye başlamamıştık ki, anlamadığımız dildeki sözler daha anlaşılır olmaya başladı. Aşağıdan bir koro düzeninde gelen ses tüylerimi diken diken etmeye yetmişti ama. Çünkü tam olarak şu ses geliyodu.
" hainler ve düşmanların sonu çıkışsız hayattır. Ölüm sizi kuçaklasın anubis yolunuzu açsın.
Osiris sizi bekliyo. Bu firevunun emridir. Düşmanların sonu budur. Firavun kurban istiyor. Eğer çıkamazsanız çıkışsız yoldan mısır tanrıları sizi düşman belirlemiş demektir. Eğer çıkarsanız. Tanrılar yolunuzu açmış olur. O zaman güveni kazanırsınız. Bu piramitten çıkan hiç olmadı. "
Ve sonra başa dönerek tekrarlayan sözlerdi...
Bakışlarım önce beratın sonra yaprak ve rüzgarın bakışlarıyla kesiştiğinde dördümüzünde sesli bir şekilde yutkunduğuna yemin edebilirdim. Başımı son kez aşağı eğip khepriye baktım. Üzgün görünüyodu. Belkide bunu istemeden yapıyodu.
Ağzını oynatarak "özür dilerim" dedi.
Nefes alışlarım mümkünmüş gibi daha da artarken kafamı kaldırıp gökyüzüne baktım. Masmavi gökyüzü bize göz kırpıyodu sanki. Güneş ışığı gözümü kamaştırdığında sıkıca yumdum gözlerimi birdaha güneşi görme ihtimalim olup olmadığını bilmeden. Ve sonra ayaklarımız altındaki basamak ortadan ikiye açılırken bizi içindeki karanlığa düşürmeye başlamıştı.
Ben karanlığı severim,
karanlık ben olduğum sürece.
Eğer karanlık ben değilsem
Kaybolurum karanlığın içinde...
Yazardan
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pina
AdventureAşk hiç beklemediğin bir yerden gelecek Zaman seni aşka götürecek. Biz insanlar benciliz. Yanlız kendi dertlerimizi kendi hayatlarımızı düşünürüz. O kadar odaklanmışız ki kendi hikayelerimize bir başkasının hikayesinde kapladığımız noktayı ne yazık...