Ben küçükken sırf eğlence olsun diye elime bir defter alır aklıma gelen sözleri geçirirdim sayfalara. Öyle romanlar, yada hikayeler değil, bir tür şiir gibi olurdu yazılarım. Ama benim şiirlerim kafiyeli olmazdı. Sadece aklımdan geçenler olurudu.
Sonra o yazıları okurdum arkadaşlarıma. Bana gülerlerdi. Bu ne böyle hiç bir namesi, güzelliğü yok bunların derdi. Üzülürdüm bu sözlerini ama pes etmezdim asla.
O anlarda erken piyona çalmayı öğrenmemden faydalanır ve sözlerimin arkasına notalar koyardım. Sonra bir güzel söz işitme hevesiyle tekrar çalardım piyonayı.
Asla güzel çalamamıştım ama. Ne kadar kötü şarkı bestelesemde annem(!) ve babam yinede sıkıca sarılır sen gelecekte çok güzel şarkılar yazıcaksın. Derlerdi.
O zaman tekrar gülümserdim. Ve içimden tekrar ederdim. Ben ilerde çok güzel şarkılar yazıcam.
Her ne kadar arada yaşadıklarımdan dolayı müzikten uzaklaşsamda, yinede arada aklıma gelen sözleri defterlerime geçirmekten kendimi alamamıştım.
Ve şimdi bu kalabalığın içinde tek başıma kalmış olsamada, müziğin sesi ve insanalrın delicesine dans etmesi biraz olsun beni sakinleştiriyodu.
Bu gün burdaki ilk günümüzde. Şanzelize meydanında yapılacağı söylenen festivale gelmeye karar vermiştik. Ama daha buraya gelmemiz üzerinden yarım saat geçmişti ki beratı kaybetmiştim.
Bu beni korkutsada, sakin kalmaya çalıştım. Telefonumun şarjı bitmişti. Yani istesemde arayamıyodum onu. Fransızcada bilmiyodum. Sadece otelin adı aklımdaydı. Belki otele gidersem beratta oraya geldiğinde karşılaşırız düşüncesiyle bir kadını durdurdum. Yabancı dilim iyi değildi. Yinede konuşmaya çalıştım.
-bonjour madame. Help me please!
İngilizce ve Fransızcayı karıştırarak derdimi anlatmaya çalışmama sonra gülebilirdim. Şimdi karşımdaki kadına odaklanmıştım. Anlamadığım bir kaç kelime söyledi. Onca sarf ettiği çümlenin içinden sadece madame ve help kelimelerini anlamıştım.
-l am going to hotel de luna. Where is hotel de luna. Dedim. Utancımdan yerle bir olmak istiyodum. Babam küçükken ingilizce kursuna gitmemi istediğinde reddettiğim için şimdi kendime kızabilirdim.
-aaa sorry. I Don't engelish. Diyen kadın bile benden daha iyi ingilizce konuşuyodu.
-thank you. Diğerek gülümsedim ve kadının yanından ayıldım.
Artık kalabalık üzerime üzerime geliyodu sanki. Müzik bile beni sakinleştirmeye yetmiyomuş gibi hissettim.
Şansımı birkaç kez daha kullanmaya çalışarak bir kaç kişiyle daha konuştum. Ama ya dediklerimi duymamazlıktan geldiler yada oteli bilmediklerini söylediler. Bazıları ise dediklerimi anlamadı bile. Sanırım en kötü anda gelmiştik parise.
Bu kadar çok yabancı insanın içinde fransızca yada ingilizce konuşan birini bulmak çok zordu.Neredeyse delirmek üzereydim. Başıma şiddetli bir ağrı girdiğinde kalabalıktan uzaklaşarak bir binanın kenarına çöktüm. Başımı ellerimle ovuştursamda ağrı geçmiyodu.
Uğultu arttıkca artıyodu.
Bir anlık öfkeyle ayağa kalkara,
-susun!! Diğe var güçümle bağırdım.
Etraf bir anda sus pus olurken tüm ses kesilmişti. Bu kadar gürültüde beni duymaları imkansızdı ama. Şaşkınlıkla insanlara bakarken yanlızca susmakla kalmadıklarını aynı zamanda donduklarını farkettim.
- Ben- biraz- önce - zamanı- durdurmuştum-... -Şaşkınca etrafımda dönerken bir ses işittim. Beratın sesini,
-pina!
-burdayım! Diğe bağırdım.
Bir kaç saniye sonra yanyanaydık. Sımsıkı sarılırken ağlamamak için kendimi kasıyodum. Sonunda ayrıldığımızda,
-bunu sen mi yaptın? dedi etrafı göstererek.
Başımı sallarken,
-galiba. dedim.
Gururla gülümserken elimden sıkıca tuttu.
-bir daha kaybolmanı istemeyiz öyle değilmi? Dedi.
Ben gülümserken,
-bence artık otele gidelimstersen sonra festivale geliriz. Bir hafta devam edicekmiş. Diye sözlerine devam etti.
Ben başımı sallıyarak onaylarken o elini bir kez şıplatmış ve paris sokakları tekrar müziğin sesine hakim olmuştu.
Ele ele ilerlerken içime tuhaf bir his doldu. Bu çok farklıydı. Ne olduğunu anlayamamıştım bile. Sadece o ana odaklanmak istedim.
Odaklandımda. Ne ara otele geldiğimizi anlamamıştım bile.
Odamıza girdiğimizde artık müziğin sesi gelmiyodu. Derin bir nefes alarak kendimi koltuğa bıraktım. Beratta karşıma oturdu.
Bir kaç saniye birbirimize baktıktan sonra aynı anda gülmeye başladık. O kadar kahkaha atıyoduk ki ben bile delirdiğimizi düşünmeye başlamıştım.
Sonunda kendini ilk toparlayan berat oldu.
-şaka gibi. Şu yaşadığımıza bak. Beni dinlemeyip yanımdan ayrıldığın ve kaybolduğun için kızıyım mı, ilk kez zamanı yanımda dondurdun diye gurur mu duyuyım? Bilemedim. Dedi.
-gurur duy bence. Dedim. Tekrar gülmeye başlamıştık.Sakinleştiğimizde yine berat konuşmaya başladı.
- artık bişeyler yapsak iyi olucak. Defteri getirde elimizdeki bilgileri kontrol edelim. Dedi.
Başımı sallayarak koltuktan kalktım.
Otelin odası bir ev gibiydi o yüzden küçük koridordan geçerek yatak odası kısmına girdim. Çantamı yatağın üzerine bırakmıştım zaten.
Ama odaya girdiğimde kelimenin tam anlamıyla donup kalmıştım. Çünkü çanta yatağın üzerinde değil yerdeydi. Yatak dağıtılmış dolapların kapısı açılmış hatta suite özel küçük kasanın bile kapağı kırılmıştı. Hızla çantama koşarak yerden kaldırdım. İçindeki kıyafetlerim etrafa saçılmıştı. Elimi çantanın dibine atarak altındaki gizli göze koyduğum eşyaları çıkardım.
Pasaportlarım, cüzdanım, telefonum, defter... Hepsi burdaydı.
Başımı yerdeki diğer çantaya cevirdim. Beratın çantası! Onunda içindeki kıyafetler etrafa saçılmıştı.
Ben olanları idrak etmeye çalışırken içerden beratın odaya doğru geldiğini duydum.
-bi gelemedin be kızım. Diyerek odaya giren berat bir bana bir odanın haline bakakalırken şaşkınca,
-ne oldu burda? Dedi.
Elimi iki yana açtım. Ve,
- sanırım an ihtibariyel soyulduk.
-ne?
-ama benim eşyalarım duruyo. Defterde güvende. Dedim. Gözüm yerdeki bertaım çantasına kayarken beratta aynı anda çanatasına baktı.
Sonra ondan daha önce hiç duymadığım kadar sert ve korkunç bir sesle,
-allah kahretsin! Dedi ve çantasına doğru ilerledi.
Çantayı yerden alarak içine baktıktan sonra kaşlarını çatarak kafasını kaldırdı.
-herşey yerinde. Hiç bişey alınmamış. Dedi.
Şaşkınca ona bakarken,
-peki bu nedemekti? Dedim.
-bu pina, bu uyarı ateşiydi.
-o ne demek?
-her kimse biri burda neden olduğumuzu ve ne aradığımızı biliyo.ve bu pina olucakların yanlızca bir ön gösterimiydi.
-aklım almıyo. Böyle güvenlikli bir otele nasıl girdiler.
-çünkü Bu iş düşündüğümüzden çok daha büyük ve tehlikeli...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pina
AdventureAşk hiç beklemediğin bir yerden gelecek Zaman seni aşka götürecek. Biz insanlar benciliz. Yanlız kendi dertlerimizi kendi hayatlarımızı düşünürüz. O kadar odaklanmışız ki kendi hikayelerimize bir başkasının hikayesinde kapladığımız noktayı ne yazık...