Baş Belası🌼

63 10 1
                                    

Ama gözler gerçeği göremez ki
Yüreğiyle bakmayı bilmeli insan...
                               Küçük prens

  Güçlü bir rüzgar saçlarımın arasından geçip giderken ilerdeki ufuk çizgisini izliyodum. Dağların üzerindeki güneş neredeyse gözden kaybolmak üzereydi. Gögyüzü tatlı bir kızıllıkla kaplanmıştı. Yine ormanın içindeydim yine beyaz bir elbise vardı üzerimde.
   Arkamı dönerek bana yaklaşan yaşlı adama baktım. Tam karşımda durarak bana bakıyodu o da.
-pina uyan. Dedi. Dediklerinden bişey anlayamasamda,
-başardım bak. İlk görevi tamamladım. Dedim kendimden emin bir sesle.
-uyanmassan yaptıklarının hiç bir önemi kalmıycak. Pina bu zamanda ölürsen diğer zamandada ölürsün. Ruhun ise bir rüzgar gibi sıkışır kalır burada.
-anlamıyorum. Neden öleyim? Dedim.
-uyanmak zorundasın.
-uyandır o zaman.
-kendin uyanmalısın.
-neler oluyo?
-pina şunu unutma. Asla kazandığından yüzde yüz emin olamassız. Savaş bitmeden kazandığını düşünerek böbürlenme. Sen daha savaşın çok başındasın.
Uyanmak zorundasın. Uyan ve koru kendini. Hemen!!
      Yaşlı adamın tedirgin sesi beni de tedirgin etmeye başlamıştı. Parmaklarımı saçlarım arasından geçirerek derin bir nefes aldım.
-Nasıl uyanıcam?
-farkında bile değilsin pina. Zamanın arasında kaldığında gözlerinin rengi mavi oluyo ancak gitme zamanın geldiğinde yani uyanmak istediğinde tekrar elaya dönüşüyo. Dedi. Yaşlı adam telaşlı bir sesle.
  Gözlerimi kapayarak kendi göz rengimi hayal etmeye çalıştım. Önce ela gözlerim geldi önüme sonra göz rengimin maviye döndüğünü hayal ettim. Ve sonra yine ela. Uzaktan kulağıma dolan yaşlı adamın sesi,
-başardın. Diyodu sadece.

__________________

Gözlerimi açtığımda ilk başta ortamın ışığına alışması için bir kaç kez kırpıştırdım. Gözlerim ortama alıştıktan sonra içinde olduğum odayı incelemeye başladım. Küçük tahtadan bir kulübedeydim. Perdeleri sıkı sıkıya kapatılmıştı. Odada sadece iki tane gaz lambası yanıyodu. Üzerinde oturduğum sert sandalye dışında bir divan vardı odada. Başkada bişey yoktu. Gazlambalarının ışığına rahmen karanlıklı oda. Ve soğuktu.
   Bense oturduğum sandalyeye sıkı sıkıya bağlıydım.
    Peki ne olmuştu? Nasıl buraya gelmiştim? Kim getirmişti?
    Gözlerimi kapayarak hatırlamaya çalıştım.
İlk başta alp gelmişti aklıma. Gerçekler ortaya cıktıktan sonra sürgün edilmişti türk topraklarından. Sonra duruşma günü göz göze geldiğim çiçek geldi aklıma. Bana saf bir nefretle bakmıştı. Derin bir nefes alarak son olanları da hatırlamaya çalıştım. Duruşma bittikten sonra oğuzalp benimle konuşmak istemişti.
  Ama ona sinirli olduğumdan yüzüne bile bakmadan uzaklaşmıştım yanından.
   Sonra, sonra biraz kafamı dağıtmak ve düşünmek için göle doğru adımlamıştım. Gölün önüne kadar gittiğimi hatırlıyorum. Suyun üzerinden kendi yansımama bakmıştım çünkü. Ama gözüken sadece benim yansımam değildi. Çünkü arkamda çiçeğin yüzünüde görmüştüm.
   Sonra korkuyla sıçramıştım yerimden. Ona döndüğümde bağırmaya başlamıştı. Daha ne olduğunu anlamadan beni itmişti. Soğuk suyun bedenimi esir aldığını hatırlıyorum. Gölün üzerine cıkabilmek için delicesine çırpınmıştım. Ama o yardım etmemiş ve sadece beni izlemişti.
   Normalde yüzme bilmeme rağmen sanki bu su beni içine çekiyodu. Sanki beni boğuyordu.
    Ançak sonrası karanlıktı. Büyük ihtimalle bayılmıştım.

   Peki beni buraya kim getirmişti?
Başım çok ağırıyodu. Arkamdan gelen sesle kafamı cevirip bakmaya çalıştım. Kapının kilidi birkaç dönmeden sonra açılmıştı. İçeri giren adım sesleri yavaşca tam karşıma geçmişti. Asker kıyafetleri içinde biriydi. Ancak kim olduğundan emin değildim.
-sen kimsin? Ne istiyosun? Dedim.
    Kötü bir ifadeyle sırıtan adam,
-alp i yakalattın ama beni atladın galiba.
   Bir anda aklıma çadırdayken dinlediğim alp ve karşısındaki asker çizmeli adam gelmişti. Ben bunu nasıl atlamıştım ki?
-sen! Dedim. Ama devamını getirememiştim.
-süprizimi beyendinmi baş belası? dedi.
  Sadece kaşlarımı çatarak baktım yüzüne.
-aslında çiçeğe teşekkür etmeliyiz. Seni suya itim öldüğünü sanarak gitmeseydi seni kaçıramazdım herhalde. Aaa pina çiçeği görmeliydin. Korkudan tirtir titriyodu. Ağlayarak kaleye doğru kaçtı. Hadi şimdi tüm muhafızlar cansız bedenini arasın gölün içinde.
Tabi eğer çiçek söylerse. Dedi ve yine gülmeye başladı.
    Bense zorla yutkundum. Böyle olmamalıydı. Bu kadar cabuk pes edemezdim.
    
_______________

Oğuzalp ten

  Son zamanlarda kafam çok karışıktı. Pinayı seviyodum. Ama çiçek çok başkaydı. Ve ne yapmam gerektiğinden emin bile değildim.
   Bir saattir önümde açık duran haritalara bakmak artık canımı sıkmaya başlamıştı. Ne kadar odaklanmaya çalışsamda başaramıyodum.
   Bir anda odanın kapısı sertce açıldı. Arkama dönerek gelene baktım. Bembeyaz bir suratla çiçek duruyodu karlımda. Hızla ayağa kalkarak yanına ilerledim. Nefes nefese kalmıştı.
-çiçek iyimisin? Dedim.
   Kekeliyerek birşeyler anlatmaya çalıştı. Ama düzensiz solukları bunu engelliyodu. Sonunda kendine geldiğinde yaşlı gözlerle konuşmaya başladı.
-oğuz ben, ben özirdilerim. Dedi ve ağzından bir hıçkırık koptu.
-ne oldu çiçek? Dedim merakla.
-ben böyle olsun istemedim. Çok sinirliydim. Onu suya ittiğimde çıkar sandım ama çıkmadı çok korktum bir anlık kaçmak geldi aklıma kaçtımda. Dedi durmayan yaşları ve hıçkırıkları onu mafediyodu.
-kim çiçek? Kimi ittin? Dedim içimden geçen ismi söylememesi için dualar ederek.
-ben sonra farkettim yaptığımı, aklım başıma geldi. Onu kurtarmak için geri döndüm. Ama... Dedi ve elini ağzına kapatarak hıçkırığını tutmaya çalıştı.
-kimi? Dedim açıklı bir sesle.
-pina, pina! Bir adam onu çıkarttı sudan sonra götürdü. Oğuz o adam abimin adamı eğer dediğiniz gibi abim kötüyse o zaman...
     Çiçek ağlayarak kenarda ki sandalyeye çökerken bende öylece kalakalmıştım. Ne yapacaktık şimdi.
-opuz benim yüzümden o kıza bişey olmasın. Lütfen kurtar onu. Ben katil olamam. Dedi yalvarırcasına.
-seninle sonra bu konuyu konuşcaz çiçek. Şimdi çık dışarı. Ben kurtarıcam onu.
-oğuz lütfen affet beni. Dedi çiçek ağlıyarak.
    Ne kadar ağlaması canımı yaksada yinede kendimi tuttum. Yaptığının cezasını cekmek zorundaydı. Bi kere o hataya düşmüş ve sırf çiçek için alpi korumuştum. Ki pinanın yüzündeki o ifade bana ömür boyu yeterdi. Beni tanımıyomuş gibi bakmıştı yüzüme.
  O yüzden şimdi çiçeğin yaptığını görmezden gelemezdim.
  Ama yinede üzülmesine dayanamıyodum.
-çık hadi. Dedim tekrardan. Ama bu sefer sesim daha yumuşak çıkmıştı.
   Çiçek ağlıyarak odadan çıkarken bende hızla askerlerin yanına ilerliyodum. O baş belasını kurtarmalıydım...

pinaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin