Zamanın Kumları🌙

24 4 0
                                    

-pina dikkat et!
   Beratın kolumdan tutup kendine çekmesiyle aynı anda bir ok fırladı biraz önce olduğum yere.
  Korkuyla oka baktım.
-bu da neydi? Dedim.
    Aklıma bir anda geçmişe gittiğimde ormanda askerlerin beni bulması gelmişti. Derin bir nefes alarak aklımdan uzaklaştırmaya çalıştım.
-sanırım biraz önce bir düzeneğe bastın farketmeden pina. Dedi rüzgar endişeyle.
-yani gerçektende tuzaklar var. Peki nasıl geçicez burayı? Dedi yaprak.
-eski mısırda bu tür düzenekler bir şifre sistemiyle hazırlanırdı. Yanlızca aşırı bilgili olduğunu düşündükleri firavunun çözebileceği kadar. Yani bir  bulmaca olmalı.
-bulmaca çözücez yani?
-evet. Düzeneğe yaklaşmadan duvarları yoklayın bir ip uçu olmalı.
    Başımı sallıyarak beratın elindeki meşalenin aydınlattığı kadar alanda duvarı incelemeye başladım. Görünürde hiç bişey yoktu ama. Sonra meşaleyi elime alarak yere eğildim. Benim bastığım yerde herhangi bir iz yoktu. Yanlız ok oraya saplı olduğundan yerini bilebiliyodum. Elimi yavaşca zemine sürdüm. Belli ki belli bir ağırlık devreye sokuyodu.
   Uflayarak geri çekildiğimde ayağım kaydı ve düşüşümü yavaşlatmak için elimi yere koydum. Ama büyük birşeyler elime batmıştı. Açıyla elimi çekerken yerden meşaleyi alarak o. Tarafa tuttum. İrili ufaklı bir sürü taş vardı. Taşlardan birini elime aldım. Normalden fazla ağırdı sanki. Küçük bir kaya olmasına rahmen 4 kilo vardı. Zor almıştım elime. Bakışlarım tekrar okun saplı olduğu zemine kayarken aklıma bir fikir geldi.

   Hızla ayağa kalkarak elimdeki taşı ileriye fırlattım. Taşın düştüğü yere hızla bir ok daha saplandı.
  Taşların ağırlığı yetiyodu yani.
    Yerdeki diğer taşlarına toplayarak teker teker atmaya başladım. Kimisine ok geliyo kimisine gelmiyodu.
    Elimdeki tüm taşlar bittiğinde neredeyse güvenli bir yol vardı karşımızda.
-pina sen bir dahisin. Dedi yaprak heycanla.
-o haklı. Dedi rüzgar ve okların olmadığı yerlere dikkatlice basarak karşıya geçti. Hemen arkasından da yaprak ilerledi.
  Berat ve ben geride kalmıştık.
-sana hayran olduğumu söylemişmiydim. Dedi berat sırıtırken.
Gülerek,
-herkes söylüyo. Ama sen söylememiştin. Dedim bilerek.
   Anında kaşları çatılırken,
-kimmiş o herkes. Dedi.
   Kahkaham artarken sıkıca sarıldım berata. Anında karşılık verdi. Bu arada,
- hadi artık çifte kumrular. Diye bağıran yaprağın sesiyle ayrıldık.
Ve bizde okların olmadığı yerlere basarak karşıya geçtik.

   Sonrasında dakikalarca ilerledik durduk. Artık susuzluktan boğazım kurumuştu. Saatlerdir burada olduğumuzdan emindim. Belki de çoktan akşam olmuştu bile. Saat algısını tamamen yitirmiş durumdaydık. Çıkışı bulamadığımız her an biraz daha korkum artıyodu. Şu ana kadar bir kaç tane tuzaktan son anda kurtulmuştuk. Bir an olsun durmamamıza rahmen bitmiyodu yol. İşin tuhaf tarafı asla aynı yerden geçmiyoduk da. Bir piramidin içinin bu kadar büyük olması normalmiydi.
    Tabi rüzgarın buna birkaç tezi vardı. Bunu biraz önce sorduğumda,
"iki ihtimal var. Ya sürekli bir kat aşağı iniyoruz ama eğimden dolayı aşağı indiğimizi farketmiyoruz ve bu piramit normal piramitlerden farklı ve katlı, ya da çoktan piramitten uzaklaştık ve mısırın aldındaki kimsenin bilmediği ve bizim yeni keşfetmiş olabileceğimiz gizli tünellerde kaybolduk. "
   İki ihtimalde birbirinden beter olsada birincisinin olmasını tercih edecek durumdaydım.
    Artık bacaklarım yürümekten yanarken ufluyarak durdum. Ve,
-yeter, dinlenelim artık. Yürüyecek güçüm kalmadı. Dedim.
-aynen. Diğen yaprak kendini anında yere bıraktı ve arkasındaki duvara yaslandı. Bende aynı şekilde yanına giderek oturdum.
   Tam önümüzde ayakta dikilen berat ve rüzgar bize bakarken,
-kızlar dinlenmeyiz. Birşeyler olabilir. Dedi rüzgar.
   Kaşlarım anlamak istercesine kalkarken,
-ne olabilir? Dedim.
   Rüzgar başını sallıyarak berata döndüğünde beratta başını kaşıyıp sıkıntıyla nefes verdi.
-ne olabilir dedik? Dedi yaprak endişeli bir sesle.
-her şey çok kolay ilerliyo. Bakın tuzaklar bile bizim yapabileçeğimiz kadar kolaydı. Zaten geçmemizi istiyolar gibi. Yani pina piramidi ve bu tuzakları yapan her kimse, firavununda kendisinin de güvenli bir şekilde çıkıcağını biliyodu. Davetsiz ziyaretciler için bu kadar bariz ip uçları bırakmaları saçma. Dedi berat.
-anlamıyorum. Bir şekilde geçtik işte daha ne olabilir ki?
-piramitler karmaşıktır. Halanda böyle yapıların sistemi ve işleyişi tam olarak çözülemedi pina. Ayrıca bu yani şu yaşadığımız şey biir tür tuzaha çekme gibi. Dışardakiler buradan çıkılamayaçağını söyledi. Çünkü şu ana kadar çıkan olmamış. Ama bir çıkış olduğunu anlayan tek insanların biz olduğunu düşünmüyorum. İllaki akıl edilmiştir. ama kimse çıkamamış.  Ayrıaca dikkat ettiysen saatlerdir hatta belki bütün bir gün yürüdüğümüz halde herhangi bir iskelete yada insan kalıntısına rastlamadık. Buda ya buraya kadar dışardakilerinde girip temizlediği ki bu çok saçma ve uzak bir iğtimal, yada buraya hapsedilen herkesin bir şekilde buraları geçdiğini gösterir. Ki bu en geçerlisi. Yani kızlar sizi korkutmak için söylemek istemedik ama saatlerdir bunu düşünüyoruz. İlerideki şey her ne ise belli ki çok tehlikli. Belli ki çıkışı kapayan da o. Dedi rüzgar.
-yani ölüme gidiyoruz? Diyen yaprağın sesi aşırı soğuk ve net çıkmıştı. Aynı anda gözünden bir damla akarken, bir titreme beni esir aldı. Ölüyoduk...
Ölüme gidiyoduk...
-ama kurtulucaz biz. Dimi? Dedim. Sorarcasına.
-inşallah pina. Ama kızlar biz avantajlıyız unutmayın herhangi bir tehlikede zamanı dondurabiliriz. Dedi berat.
-peki tehlikeyi farketmezsek? Soran yapraktı.
-o yüzden gözlerimizi dört açıcaz. Dedi rüzgar.
  Oturduğum yerden yavaşca kalktım.
-o zaman durmak yok. Buradan çıkana kadar uyku yok, dinlenmek yok. Dedim.
   Hepsi beni onaylarken ilerlemeye başladık. Bu sefer gözlerim tüm koridoru tarıyodu.

_____________________

Karnıma giren sancı nedeniyle acı ile inledim. Anında koluma giren berat korkuyla bakıyodu yüzüme.
-iyimisin? Dedi.
  Başımı salladım.
-sadece açıktım. Ve susadım. Dedim.
  Başını salladı. Elini belime koyarak yürümeme yardım etmeye başladı.
-bende. dedi.
   Hepimiz açıkmıştık. Susamıştık. Yorulmuştuk.
-şuraya bakın! Yaprağın sesiyle kafamı kaldırım işarer ettiği duvara baktım. Berat elindeki meşaleyi oraya tutarken karşımdaki resme bakmaya başladım. Altında ise antik mısır dilinde bişeyler yazıyodu. Rüzgar elini yazılar üzerinde gezdirirken resmi inceledim.
   Bir grup insan figürü vardı. Sırtlarında ağır taşlar taşıyolardı.
   Bir de piramit vardı. İnsanlar ona gidiyodu galiba.
    Bu satırın altında ise kalbine ok saplanmış bir insan, iki duvar arasına sıkışmış biri, çukura düşerek dikinlere vücudu saplanan biri, ve anlamadığım bir kaç ölü insan resmi vardı. Anladığım tek şey ise resimlerin buraya kadar olan şeyleri anlatmasıydı. Tuzakları...
   Gözlerim yazıya kayarken onunda bundan sonrasını anlattığına dail bir his doğdu içime. Bakışlarım diğerlerinin üzerinde dolaşırken onlarında benim gibi düşündüğünü anlamak zor değildi.
    Tekrar yazıya döndüm. Peki burada ne yazıyodu?
Bunu bilebilecek tek kişi rüzgardı sanırım.
-cevircekmisin? Diğe sordum.
   Sesli bir şekilde yutkunurken bir an olsun gözlerini ayırmadığı yazıyı okumaya başladı.

-kazandığını düşünenler,
Daha yolun yarısında olduğunu farketmezler. Oysa bariz bir şekide görülmüyosa son, henüz bitmemiş demektir hiç birşey. Dikkat et güneş batıcak. Ay doğacak. İnsanlar sabah uyanıktır, bazı hayvanlar ise gece. Peki sen nesin, hayvan mı, insan mı? Yada gece yaratığımı.
Kurtulmak istiyosan çözmek zorundasın bunu. Ya çözeme ve bitiş dediğin noktadan sonra anubisle tanış. Yada çöz yaşam dediğin hiçlikle bakış. Şimdi bilmece zamanı.
  Sevgili Gece kuşları
  Bedeninizi titreme sardımı,
  Bir baykuş geceyi neden sever,
  Yarasa neden karanlıktır,
   Bulan cevabı zamanın kumlarını    geri sardı...
Siz aptal insanlar birer kedisiniz gözümde. Ama eğer seven yoksa geçeyi içinizde cözemezsiniz bikmecemide.
                      Anubis...

   Nefes alışverişim artarken damarlarımda kan yerine adranelin ve korlunun attığına yemin edebilirdim.
  Bir kaç adım gerilerken ayağamı değen şey ile çığlık attım. Tüzgar ve berat ellerindeki meşaleyi hızla yere cevirirken bir iskeletle karşılaşmayı beklemiyodum. Tekrar bi çığlık yükselirken bu sefer kaynağı yapraktı. Bense öylece donup kaldım. Çünkü meşalelerin aydınlattığı kadarıyla etraf iskelet doluydu.
-galiba son aşamadayız. Dedi berat. Ama onun bile sesi ilk kez bu kadar çazersiz çıkmıştı.
     Bir anda duyulan hafif bir patlama sesiyle yerimde zıplarken bakışlarım sesin geldiği yere döndü. İskeletlerin etrafında duvarları boydan boya sarmış oluk şeklindeki karanlık çukurlara...
   

  

pinaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin