Gerçekler⏳

58 9 1
                                    

      Ben 17 yaşındayken bir an önce 18 olmak isterdim. Çünkü sanıyodum ki 18 olunca kendi kararlarımı verebilecem. Ve verdiğim kararların hepsi çok doğru olucak.
   O zaman bunun yani resmiyette yetişkin olmanın güzel bişey olduğunu sanıyodum. Oysa büyüdükce anladım o sonu harika olacak dediğim kararların bile çok büyük sorumluluklar gerektirdiği.
   Küçükken bazı şeyleri yapmak için babamın iznini isterlerdi. Çok kızardım buna. Ben büyüdüm. derdim.
   18inci yaş günümden sonra herşey değişti ama. Özgür olmam gerekmezmiydi. Yinede babamla görüşmemi sağlayan yegane bahanemi kaybetmiştim. Özgür olmak adı altında, kendi kararlarımı vermek için o kadar heveslenmiştim ki bir yetişkin olmanın artık babama bağlı kalmamak olduğunu çok geç farketmiştim.
    18.yaş günü partimden sonra o kafede tek başıma kaldığımda. Çocuk gibi ağlamak babama sığınmak istemiştim. Ama kimse yoktu yanımda. Hemde neden? Tek neden dedemdi. Hoş şimdi onunda acıklı bir zaman kaybı olduğunu öğrenmiştim ya. Ne denirdi buna?
     O günden sonra sanırım verdiğim her kararda bir hata yapma isteği doğmuştu içime. Hata yapıyım ki babam düzetmeye gelsin. Ne çocukca!
    Ama bu gün sanırım ilk defa birine bişeyler kanıtlamak yada ilgi çekmek yerine gerçekleri öğrenmek için kendi kararımı vermiştim.
   Şimdi beratın yanında büyük bir yemek odasında karşımdaki insanlara bakıyosam bunun tek nedeni kendi kararımdı.
    Büyük dikdörtgen masanın başında yaşlı bir adam oturuyodu. Hemen yanında ise yaşlı bir kadın. Yaşlı Kadının yanında 40 yaşlarında sarışın bir kadın ve 30 yaşlarında bir adam oturuyodu. Karşılarında ise bir kadın ve bir adam daha. Diğer boş yerlerde ise benim yaşlarımda bir kız ve bir çocuk vardı.
    Herkesin meraklı bakışları ise bizim üzerimizdeydi.
-oğlum bu hanım kızımız kim? Dedi yaşlı adam.
Berat yanımdan ayrılarak yaşlı adama ilerledi önünde çökerek ellerinden tuttu.
-ahmet amcam sana bir söz vermiştim ben.
-ne sözü oğlum?
-torununu getircem demiştim.
  Yaşlı adamın bakışları ağnında bana dönerken yeşil gözlerinde yaşlanmıştı.
Kekeleyerek eliyle beni gösterdi,
-o benim... Dedi ama devamını getiremedi. Onun yerine berat tamamladı sözlerini.
-torunun pina.
     Masadaki herkes yemeği bırakmış bana bakarken yaşlı adam hızla oturduğu sandalyeden kalkmış bana doğru gelmişti. Tam önümde duran adam bir kaç saniye gözlerime bakdı sonra eliyle yanağımı okşadı.
      Gözlerinden oluk oluk yaş akan yaşlı adam bana sımsıkı sarılırken ben karşılık verememiştim bile. Sadece öylece durdum. Bu arada ev halkıda ayaklanmış bana doğru gelmişdi. Yaşlı kadın da bana sarıldığında yavaşca onlardan çekildim.
-pina. Ah kızım babana ne çok benziyosun sen. Dedi yaşlı kadın.
   Gülümseyerek karşılık vermiştim sadece.
-bunca zamandır nerelerdeydin? Dedi  sarışın kadın.
-abim nasıl? diye sordu mavi gözlü bir adam.
-sen şimdi bizim kayıp kuzenmisin? Diye sordu genç çocuk.
   Sadece onun sorusuna vericek bir cevabım vardı. O yüzden,
-öyleyim galiba. Dedim. Tek cevabımdan bile kararsızdım yani.

    Sonrası çok hızlı gelişmişti. Ne ara masaya oturturuldum ne ara yemek yemeye başladık bilmiyorum. Sadece yanımda oturan berattan güç alıyo gibiydim. 
    Neden anlattığımı bilmesemde sordukları herşeyi söylüyodum. Bunca yıldır nerdeydim? Neler yaşamıştım? Geçmişte neler olmuştu? Döndüğümde neler öğrendim? Beratla nasıl tanıştık? Hepsi. Sordukları sorulara cevap verirken beni bir kez olsun bölmemiş tüm sözlerim bittiğinde beratın söylediği gibi şeyler söyliyerek babamın yanlış anladığını ve masum olduklarını söylemişlerdi. Böyle saatlerce konuştuktan sonra artık yurda dönmem gerektiğini söylemiş ve ayaklanmıştım. Ne kadar kalmamı isteselerdi henüz kendimi bu kadar güçlü hissetmiyodum. Sonraki gün gelmeye söz vererek ayrıldım yanlarından. Çıkışa kadar berat eşlik etiyodu bana.

   - berat?
-efendim?
-bişey sorabilirmiyim?
-sor.
-beni her seferinde nasıl buldun. Yani geçmişte burada?
-sadece biraz dolaştım eh elinde sonunda seni buldum. Burada nasıl bulduğma gelince...
   Burukca  Gülümsedi,
-broşum hala sende mi?
   Elim istemsizce montumun cebine giderken içindeki broşun sıçaklığını tenimde hissetmiştim sanki.
Başımı sallıyarak,
-evet. Dedim ve ekledim.
-bende olduğunu biliyomuydun?
-bulman için bırakmıştım zaten.
-nasıl yani?
-üzerinde takip ciyazı bağlı zümrüt taşının arkasına üç kere vurduğunda ciyaz devreye giriyor. Onu sana bulman için bırakırken devreye sokmuştum. Seni burada bulabilmek için yani. O broş annemin broşu. Benim için özel yaptırmıştı.
  Derken bakışları dalgınlaşmış ve yere cevrilmişti.
   Cebimdeki broşu çıkararak elimde cevirdim. Parmaklarım bir kez daha b harfinin üzerinde dolaşırken bu sefer taşın arkasındaki çıplak gözle zor görülecek kadar küçük olan cipe baktım.
   Elimdeki broşu berata uzatırken,
-o zaman ait olduğu yere dönmeli. Dedim.
   Önce elimdeki broşa sonra bana bakan berat gülümseyerek elimi geri itti.
-zaten ait olduğu yerde.
-ama annenin.
-evet.
-al.
-annem sende olsun isterdi. Başın belaya falan girerse çipi çalıştırman yeterli. Dedi sırıtarak.
-siz erkeklerin derdi ne böyle. Annelerinize ait olan şeyleri başka kadınlara vermek bu kadar mı güzel. Derken aklıma yine oğuzalp gelmişti. Beni alpe karşı koruduğunda annesinin hancerini bana vermişti...
-başka kim verdi ki? Derken kaşlarını çattı.
-oğuzalp... Dedim. Sesim özlemle çıkmıştı.
-oğuzalp... dedi. Ama sesi kırgın çıkmıştı.
-onu seviyomusun? Dedi. Sanki alaçağı cevaptan korkar gibiydi bakışları.
-inan bilmiyorum. Yani seviyorum. Ama bu sevgi ne derece bilmiyorum. Ordayken daha netti sevgim. Belki artık imkansız olduğundan bu aşk, artık kendi sevgimden de emin değilim.
   Başını sessizce sallarken derin bir nefes aldı. Bu arada sitenin çıkışına gelmiştik. Uflayarak ellerini birbirine sürttü.
   Yüzündeki somurtmanın yerine bir gülümseme yerleştirirken,
-iyi geceler. Dedi.
    Ama nedense bu gülümseme bana fazla sahte gelmişti. Fazla maske gibi. Yine de bişey söylemedim ve gülümseyerek,
-iyi geceler. Dedim.

pinaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin