Bar⏳

36 6 0
                                    

-bilir misin yıldız neden kayar?
   Beratın sesiyle bakışlarımı saatlerdir izlediğim gökyüzünden çektim.
   Otelden ayrıldıktan sonra daha küçük bir pansiyona gelmiştik. Yine aynı odadaydık ama. Hiç olmazsa aradığımız adamdan bir iz bulana kadar kaçak gibi bu şekilde yaşıycaktık. Otelden ayrıldıktan sonra telefonları açtık. Anında bir sürü cevapsız arama ve mesaj dolmuştu. Hiç birine yanıt vermedim. Sadece iyi olduğuma dail toplu mesaj attım. Beratta aynısını yapmıştı.
   Düşüncelerimi uzaklaştırmak istercrsine başımı hızla iki yana salladım. Sonra berat'a bakıp,
-neden?  Dedim.
  Gülümseyerek bakışlarını benden çekti ve tekrar gökyüüzne baktı.
-bazı insanlar her bir yıldızın bir insanı temsil ettiğini söyler. Bir yıldız kaydığında dünyadan bir insan ayrıldı derler. Hani yıldız kayınca dilek tutarızya, dedi ve yutkundu.
  Ben dikkatle onu izlerken konuşmasına devam etti.
- bunun nedenide ölenlerin cennete gittiğinde duğalarımızı allaha daha cabuk ulaştırmasıymış.
-gerçekten öylemi peki?
-bilmem bana annem öldüğünde babam anlatmıştı, babam öldüğünde ise yıllar önce annemin bıraktığı günlüklerin içinde bir paragrafta buldum.
   Zorla yutkunarak berata döndüm. Ben dinlerken zorlanıyodum. Kim bilir o ne yaşıyodu içinde. Yüzüne yayılan buruk gülümsemeyle bana döndü.
-sorun değil. Artık eskisi kadar can yakmıyo. Dedi. Gülümsedim.
   Odanın ışığı kapalıydı. Hava buz gibiydi. Ama biz yinede balkonda birer battaniye altında gökyüzünü izliyoduk. İçime bir ürperti doldu. Ama kötü bir his değildi bu. Tam tersi...
   Elimdeki sıcak kahve bardağına iyice sarıldım.
   Şu an berata sarılıp üzülmemesini, yanında olduğumu söylemek isterdim. Ama ondan çok benim ona iğtiyacım var gibi duruyodu.
   Orada öylece saatlerce oturduk. Konuştuk, güldük, çocukluklarımıza kadar indik. Konuştukca kendimi ona daha yakın hissetmeye başlamıştım.
  Bu sırada içeride beratın telefonu. Çaldı. Yanımdan kalkarak içeri giren berat 10 dakika sonra yüzünde bir gülümsemeyle çıktı dışarı.
-ne oldu? Kim aramış? Diye sordum merakla.
   Elindeki telefonu sallıyarak koltuğun kenarına oturdu.
-mariya aradı.
  Kaşlarımı çatarak,
-mariya kim? Dedim. Sesim istemsizce yüksek çıkmıştı.
  Sırıttı.
-resepsiyonist kız. Yine kıskanmadın tabi.!
-kıskanmadım da geçenin bir körü neden aramış hem siz ne ara  resmiyeti attınız ki?
-hiç kıskanırmısın sen pina? Dedi alay eder bir ifadeyle. Bir yandan da sırıtıyodu. Sonra bir anda çiddileşti.
-adamı bulmuş. Dedi.
-ne?
-adresi attı. Yarın gitip bir bakalım.
-hayır bugün gidelim. Sürekli bir sonraki güne erteleyemeyiz?
-ama...
-berat henüz geç değil. Kalk gidelim.
-bara gidicez.
-neye?
-bara. Ordaymış adamımız. Gecenin bir körü seni öyle bir yere götürmek istemiyorum.
-ama sabah ya adamı orda bulamazsak. Sonuçta sabahları aktif olmuyo öyle yerler.
   Bir kaç saniye kararsızca düşündü. Sonra asık bir suratla başını salladı.
-haklısın.
-berat için rahat olsun. Biz birbirimizi koruruz. Çok zor durumda kalırsak zamanı dondururuz.
-zamanı dondurmak zamancılar üzerinde etkisiz. Ya orda kötü zamancılar varsa?
-ee dövüşürüz o zaman.
    Güldü. O da biliyodu dövüşemediğimi ama sonuçta bu işlerin içinde olucaksam bir yerden öğrenmeye başlamaşıydım. Başını sallıyarak arkamdaki odayı işaret etti.
-hazırlan o zaman. Dedi.
   Başımı sallıyarak kalktım koltuktan ve içeri girdim.
    Çantanın için ne olur ne olmaz diye son anda tıktığım siyah mini elbisemi giydim hemen. Hem spor hem şık bir elbise olduğundan beyaz sporlarım çok güzel uymuştu altına. Saçlarımı tepeden at kuyruğu yaparak çantamdan asla ayırmadığım tek makyaj malzemem olan dudak parlatıcımı sürdüm dudaklarıma. Beratın broşunu da cantanın altında sakladığım yerden çıkartarak yakama taktım. Boy aynasından kendime baktığımda şok olmuştum. Çünkü gayet sade giyindiğim halde olmuştum. Kendimi izlemeyi keserek balkona çıktım. Berat bıraktığım yerde oturuyodu. Buğazımı temizleyerek kendimi belli ettiğimde arkasına döndü. Bir süre şşkınca bana baktı.
-berat?
Diye seslendiğimde anca kendine gelmişti.
-efendim?
-hazırlan istersen. Bekliyorum seni.
   Başını sallıyarak kalktı ayağa. Yanımdan geçerken çok kısık sesle "bu gün seni yanımdan ayırmasam iyi olur." dediğini duydum. Aslında daha çok kendi kendine mırıldanıyodu.
    O içeri girerken gülmemek için kemdimi zor tutuyodum. 10 dakik sonra berat,
-hazırım. Diyerek yanıma geldi.
    Siyah pantolon siyah tişört ve beyaz sporlar giymişti. Yani çok uyumluyduk. Bu istemsizce beni heycanlandırdı. Yanına ilerlediğimde birlikte odadan çıktık. Pansiyonun önünde durduğumuz bir taksiye bindiğimizde berat fransızca adama bişeyler söyledi. Sonra taksi hareket etti. Dakikalar sessizlik içinde akıp geçti. Bakışlarım sürekli Yanımda oturan berata kayıyodu. İstemsizce ona bakmaktan geçtiğimiz yolları izleyemiyodum.
   Tuhaf hissediyodum kendimi. İyi yada kötü bir his olduğunu dahi söyleyemezdim. Sürekli bir titreme sarıyodu vücudumu. İşin sonu belirsizdi. Yolumuz tehlikeliydi. Ama ben korkmuyodum. Çünkü beratın varlığı bana istemsiz güç oluyodu.
Neden gözlerim benden izinsiz sürekli onu görmek istiyodu?
Yada bu sabah ki o tuhaf kıskançlık da neydi? Ben berata...
   Kafamı hızla iki yana sallıyıp düşüncelerimi dağıtmaya çalıştım. Dışarda yağmur yağıyordu. İleride el ele tutuşmuş bir çift yürüyodu. Yüzümde istemsiz oluşan bir gülümsemeyle düşündüm.
  "acaba bizde öyle olabilecekmiydik. Tüm sorunlardan kurtulup, normal olabilecekmiydik."
   Düşüncemin gittiği noktayı farkettiğimde yanaklarımın kızarmasını engelleyemedim. Ben biz derken onu ve kendimi kastetmiştim biraz önce.
   Yolda bir türlü geçmek bilmemişti zaten.
-pina iyimisin?
  Derin bir nefes alarak kendimi toparlamaya çalıştım. Yoksa içimde halay çeken tavşanlar bana kalp krizi geçirtcekti.
-i-iyiyim.
-gekdik. Dedi.
    O an arabanın çoktan durduğunu farkettim. Kendime söylenerek arabadan indim. Beratta arkamdan geldi. Koluma girdi. Ve birlikte bara ilerledik. Kapıdan girerken iki badyguart bize tuhaf ve sert bakışlar atmasını takmamıştım bile.
   Daha barın kapısında müzik sesi duyuluyodu. İçeri girdiğimiz ilk an midem ağzıma geldi. Etraf iğrenç bir şekilde alkol kokuyodu. Ama bu kokuyo ter, parfüm ve sigara kokularıda eklendiğinden kusmamak elde değildi. Yüzümü buruştururken beratın koluna iyice sokuldum.
    Asla böyle bir yere gelmemiştim. Aslada gelmezdim. Tabi mecvur kalmasaydım. Bu tür yerler bana hep uzaktı. Öylede kalsındı mümkünse.
   Bir masanın başına geçip durduğumuzda beratın kolundan çıktım. Müzik sesi ilk defa beni rahatsız etmişti. Gereksiz bir gürültü vardı. Etrafı meraklı gözlerle incelemeye başladım. Göz alan yanıp sönen ısık, küçük bir sahne, üzerinde dj, önünde deli gibi dans eden insanlar, ellerinde içki bardaklarıyla oraya buraya ilerleyen adamlar, utanma bilmeksizin buldukları her yerde yakınlaşan insanlar...
   Biz nereye düşmüştük böyle. Resmen kötü mafyaların barlarındaydık. Belkide öyleydi zaten.
-pina içicek bişey alıcam. İstermisin? Diyen beratla bakışlarımı ona cevirdim.
-alkolsüz meyve kokteyli olabilir. Dedim. Başını sallıyarak armızdaki bara doğru ilerledi.
  Bense orda onu bekliyodum...

pinaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin