Sühikast 🌼

243 27 67
                                    

İstemediğin ot, dibinde bitermiş.
Aşkı istemiyorum deme.
Bir bakmışsın,
Aşk seni istemiş...
                             
                                         Yazardan

Uyandığımda dışarıdan koşuşturma ve bağırış sesleri geliyordu. Hızla sedirden kalkarak üzerime kalın şalı geçirdim. Çadırın kapısını aralayarak dışarı çıktım. Güneş daha yeni doğuyordu. Önümden geçen askerin kolundan tutarak durdurdum.
-Şey, ne oluyor acaba.
-Hain hatun. kampta hain yakalanmış. Aşçı Oğuzalp beyimizi zehirlemeye çalışmış. Dedi asker telaşla. Sonra koşturmaya başladı.

 
   Bense öylece arkasından bakakalmıştım. Oğuzalp iyi miydi peki? Kim neden onu öldürmek istemişti ki? Gerçi şaşırmamalıydım. Savaştaydılar. Bende koşarak Oğuzalp'in çadırına ilerledim. Neyse ki Oğuzalp iyiydi.
  Karşısında iki adamın tuttuğu aşçıya bir şeyler anlatıyordu. İyice yaklaşarak ne konuştuklarını dinlemeye çalıştım.
-Bre hain. Neden yaptın bunu. Dedi hiddetle Oğuzalp. Açıkçası ben bile korkmuştum ondan.
-B-ben, efendim tehdit edildim.
-Kim, kim yaptırdı bunu?
  Adam bir süre etrafına bakındıktan sonra bakışları bende durdu. Tabi onun bakışlarını takip eden herkes bana bakmaya başlamıştı.
-Ne, ne? Dedim.
- O. O verdi zehiri. Diyen aşçı direk beni işaret ediyordu.

 
Yanaklarıma hücum eden kızarıklıkla adama baktım. Yüzüme çok büyük bir dehşet ifadesi kaplamıştı. Beni gösteriyordu dimi?
- B-ben bir şey yapmadım. Dedim kendimi korumak istercesine.
  Ama sinirle yanıma gelen Alper kolumdan tutup ileri doğru çekiştirdi. Ve tam Oğuzalpin önüne ittirdi. Tabi ayağım takıldığından yüzüstü düşmüştüm. Ellerimle düşüşümü yavaşlatarak, Oğuzalp'e döndüm. Hayal kırıklığı ile bakıyordu bana.

 
-Ben gerçekten masumum. Dedim son bir ümitle.
-Neden yaptın? Dedi.
  Korkudan ağlamaya başlamıştım. Tirtir titriyordum.
-Yemin ederim ben  b-bi-bir şey ya-yapmadım. Dedim kekeleyerek. Ancak daha fazla konuşamamıştım.
Çünkü korkuyordum.
    Hayal kırıklığıyla kafasını iki yana sallayan Oğuzalp, sanki zorla karar veriyormuş gibi gözlerini iyice kıstı. Göz çevresinde oluşan kırışıklıklar ve yutkunurken çok bariz bir şekilde hareket eden adem elması söyleyeceklerinde zorlandığının en büyük kanıtıydı. Gözlerini açarak bana baktığında yüzünde kızgınlıktan çok acıma dolu bir ifade vardı.
Gereğini yapın. Dedi askerlerine dönerek.
   Kafasını sallayan Alper bir işaret verdiğinde iki asker hızla yanıma geldi. Biri beni biri aşçıyı tutmuştu kolundan.

 
- Beyliğe geri dönene kadar ikisi tutsak edilecektir. Ve beyliğe dönüldüğünde beyin huzurunda cezaları kesilecektir. Dedi Alper tüm askerlere hitaben. Sonra nefretle bize baktı.
    Askerler bizi sürükleyerek bir çadırdan içeri soktu. Çadırın kapısında iki asker nöbet tutuyordu. Etrafı da askerlerle doluydu. Bizi içeri sokan askerle gittiğinde aşçı ve ben kalmıştık sadece. Korkuyla yere çökerek başımı ellerim arasına aldım. Ne olacaktı şimdi. Ben bu zamana ait bile değildim ki.
  Yanımdaki aşçıya dönerek baktım.
-Neden? Neden yaptın? Ben sana ne yaptım. Neden bana itiraf attın? Dedim. Yılgın bir ifadeyle.
- Ben kendimi kurtarmaya çalışıyordum. Beni bağışlarlar sandım.
-Bağışlamadılar ama. Neden kendinle birlikte beni de yakıyorsun. Gerçekleri söylesene. Dedim yalvarırcasına.
-İnanmazlar çok geç. Her şekilde yargılanırsın. Zaten bir anda ortaya çıktığın için herkes senden şüpheleniyordu.
-Uff! Aklım almıyor. Peki neden onu öldürmeye çalıştın?
- Öldürmeye çalışmadım. Bilakis hayatını kurtardım.
-Ne, nasıl? Tam olarak ne oldu.
- Yemeğinin içine zehir karıştığını fark ettiğimden yemeği yememesini söyledim. Ama ben suçlu çıktım.
-Sen söylediklerinin farkında mısın? O zaman onu öldürmeye çalışan hala orda demektir. Belki de dibinde. Kim peki. Kim zehir kattı?
-Bilmiyorum.
-O zaman zehir katıldığını nereden biliyorsun?
-Çünkü o yemeden önce yemekleri kontrol ederler. Yemeğini bir kuşa yedirtmiştim önce. Kuş ilk başta gayet sağlıklıydı ama bir süre sonra öldü. Hem de kan kusarak. 
-Anlamıyorum  kim neden yapar bunu. Hem kuşu neden denek olarak kullanıyorsun ki?
-Hatun sence tek sorunumuz bu mu?


    Haklıydı. Başımı iki yana sallarken derin bir nefes aldım.  Burada böyle oturamazdım. Bir insanın öleceğini bilirken sessiz kalırsam onu öldürenlerden ne farkım kalırdı ki?
-Onlara neden anlatmadın bunları?
- Anlatmaya çalıştım. Ama...
- Dinlemediler...
-Evet.
     Bir süre sessiz kalarak düşünmeye çalıştım. Aşçı değilse kimdi? Neden yapmıştı? Şu an ona zarar verebilir miydi? Ya bir şey olursa. Peki ben neden bu kadar korkuyordum onun için?
   Kafam çok karışmıştı.
-buradan kaçmalıyım. Ve gerçek suçluyu bulmalıyım.
  Dedim bir anda. Düşünmeden ağzımdan çıkmıştı. Ama bekledikçe bu en mantıklısı gibi gelmeye başlamıştı.
- Sen delirdin mi hatun? Yakalanırsan anında öldürürler seni. Dedi aşçı gözlerini irice açarak.
- Hayır. Çok ciddiyim. Ne kadar çok beklersek o kadar riske atarız Oğuzalp'i. Bey oğluna bir şey olsun istemezsin dimi? Dedim.
    Bir süre düşünen aşçı kafasını sallayarak bana baktı.
- Nasıl yapacaksın bunu? Dedi.
- Orayı bana bırak. dedim.

Dedim, dedim de sahi nasıl yapacaktım...
     

pinaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin