Tanıtım

29.1K 723 76
                                    

Yusuf ve Ece'nin yolları çok ilginç bir şekilde kesişmişti. Daha birbirlerini doğru dürüst tanımazken, yaşadıkları olay bir türlü oturtamadıkları arkadaşlık ilişkilerinde çok büyük bir geri adıma sebep olmuştu. Aslında ikisi de içten içe gönüllüydü birbirlerine. Ama açılmayı başarabilecekler miydi? O biraz cesaret istiyordu. Üstelik bir de şu etrafta dolanan diğer erkekler vardı ki, onlar Yusuf için büyük sıkıntıydı... Tabii Ece de çok rahat sayılmazdı, onun derdi birdi, ama bin derde bedeldi...

Ezgi ve Altuğ'un ise yolları en başından beri kesişikti aslında. Aynı üniversitede, aynı bölümdelerdi. Fakat bir gerçek vardı ki, Altuğ neyse, Ezgi onun tam tersiydi. Altuğ beyazsa, Ezgi siyahtı. Altuğ Mercedes ise, Ezgi boeing 737'ydi. Altuğ etçilse, Ezgi otçuldu. Ezgi'nin Altuğ'a tahammülü yoktu, Altuğ'un da Ezgi'ye. Zaten Ezgi'nin, içinde Altuğ'un da bulunduğu popüler 'tiki' grubunun hiçbir kısmına, hiçbir ayrıntısına tahammülü yoktu. Ezgi rockçı kıyafetleri giyerken, kendi tayfasıyla sigara içip Metallica dinlerken hayatından çok memnundu. Aşka hiç ihtiyacı yoktu ki... Yoksa var mıydı? Hem de o lanet herife?

Ezgi'nin Yusuf'la, Ece'nin de Altuğ ile bir sorunu yoktu ama, Yusuf'la Altuğ'un da araları çok parlak sayılmazdı. Bu iki deli arkadaş-Ezgi ve Ece-sayesinde yolları kesişen iki zıt karakterli erkeğin, beraber yapabilecekleri ortak hiçbir aktiviteleri mevcut değildi. Çünkü Altuğ'un Ezgi'den daha zıt olduğu bir insan varsa, o da Yusuf'tu. Altuğ Yusuf'un hayatı boyunca sahip olamadığı her şeye sahipti. Para, kadınlar, popülarite, yakışıklılık... Gerçekten... Yusuf'un Altuğ'u sevmesi için hiçbir nedeni yoktu!

Lakin en sonunda bu dörtlü bir araya gelmeyi başarmak zorunda kaldılar. Bir araya geldiklerinde de çok güzel bir grup oldular...

***

Alkolden ziyade ders sarhoşu olan dörtlü yan yana hızlı adımlarla Taksim Meydanı'ndaki otobüs duraklarına gidiyorlardı. Altuğ'un arabası iki kişilik olduğu için Ece mi, Ezgi mi olamayacağından kursa otobüsle gitmek mecburiyetinde kalmışlardı. Ece okula uzak mesafeden geldiği için çoğunlukla toplu taşıma kullanmak mecburiyetinde kalıyordu. Sydney'de de toplu taşımaları tercih eden birisiydi hep. Ezgi de trafiğe karışmayan araçları sevdiğinden o da metro, vapur gibi toplu taşımaları tercih ediyordu. Ama Altuğ hiç alışkın değildi otobüse falan binmeye. Akbili bile yoktu.

"Cidden sen arabayla gelseydin Altuğ ya... Araban burada kalacak şimdi. Gerek yoktu biz Ece'yle giderdik." Ezgi üzerinde deri montu, ayağında palyaço stili ayakkabıları ve siyah dar paça pantolonu ile bugün de fazlasıyla gotikti. Siyah gür saçları, poposuna kadar düz bir şekilde iniyordu.

"Aynı yere gidiyoruz, siz ayrı ben ayrı olmasın dedim... O köpek orada ölmez değil mi?" Altuğ'un sorusuyla Ezgi korku dolu gözlerle ona baktı. Mavi gözleri irileşmişti.

"Tövbe tövbe... Allah gecinden versin manyak! Niye ölsün, o hep yalnız takılıyor. Suyu maması topu önünde... Camdan bakar bütün gün zaten o."

"Dağıtmasın da evi."

"Ay zaten çok toplu evin!"

Tam meydandaki metro girişinin önünde "Yusuf?! Ece?!" diye seslenen bir kadın sesi duyunca yavaşlayarak durdular dördü de.

Ezgi, Ece'nin ablasıyla eniştesini hemen tanımıştı. Aynı zamanda bu ikili Yusuf'un abisi ve yengesi oluyordu tabii, ilginç bir durumdu.

"Sedef? Mehmet? Sizin ne işiniz var burada?" diye sordu Ece şaşkınca ablasını ve eniştesini öperken. Yusuf'la da selamlaştılar.

"Dışarıda kahvaltı edelim dedik. Benim çekimim var zaten gördüğün üzere."

Sedef, Ece'ye fotoğraf makinesi çantasını işaret ettikten sonra, başını karakoldan hatırladığı gençlere çevirdi. Küçük bir baş selamı verdi.

"Ezgi'yi biliyorsun sürekli bahsediyordum size, ablam Sedef, eniştem Mehmet. Aynı zamanda Yusuf'un da-"

"Biliyorum biliyorum, abisiyle yengesi oluyor. Ben de karate kit hatırladınız değil mi?" diye tamamladı Ezgi Ece'yi. Küçük bir gülüşme oldu grup arasında. Ezgi ile tokalaştıktan sonra Ece, Altuğ'u göstererek "Altuğ'u da az buçuk bilirsiniz. En azından sen bilirsin Sedef, dergilerdeki fotoğraflardan falan... Okuldan arkadaşımız." Diyerek tanıttı. Sedef Altuğ ile tokalaştıktan sonra gözlerini kısarak ona baktı. Sonra bir iki adım gerileyip oradan inceledi. Sonra başını yana yatırdı. Ardından karşısındaki gençlerin hepsini tek tek süzdü.

"Bir dakika kıpırdamayın bakayım siz." Diye komut verdikten sonra ceylan gibi seke seke birkaç adım daha geriledi ve iki elinin işaret ve baş parmaklarını yönetmenlerin yaptığı gibi birleştirerek gençleri kadraja aldı. Herkes şaşkınca Sedef'in ne yaptığını anlamaya çalışıyordu.

"Mehmet benim gördüğümü sen de görüyor musun?" diye sordu kocasına oldukça düşünceli bir ses tonu ile yarattığı kadrajdan gözlerini kısmış çocuklara bakarken.

Mehmet gülerek "Eğer yirmili yaşlarının başındaki iki kız iki erkekten bahsediyorsan, görüyorum, evet." Diye cevap verdi. Sedef suratını asarak ona bakarken kadrajını bozdu. Sonra neşeyle gençlere döndü.

"Benim sergim için poz vermek ister misiniz? Sizde çok güzel bir fotoğraf enerjisi var. Çok kozmopolit bir şeyi temsil ediyorsunuz. Hepiniz aşağı yukarı aynı yaştasınız ama hepinizin tarzı, görünüşü farklı. Bundan çok güzel fotoğraf konusu çıkar."

Ece daha bu fikri duyar duymaz heyecanlandı. Eğer kabul ederlerse bu çok güzel olurdu!

"Mesela sen Yusuf, Che Guevara bıyığı sakalı bıraksan süper olur. Ağzında bir sigara böyle, bu yeşil parkan üzerinde, ama siyah asker botu giymelisin. O kombinasyonu tamamlamalısın. Ece sen de cıvıl cıvıl olmasın, zaten öylesin. Böyle rengarenk giyinmelisin, hafif retro, biraz hippi, grunge değil, punk değil, tiki de değil, tam ortası bir şey. Ezgi sen zaten mükemmelsin, gotik kızlara bayılırım. Saçların şahane, sana tüllü seksi siyah bir elbise ayarlarsak ve koyu bir makyaj yaparsak... Dövmen var değil mi?"

"Evet, bir sürü."

"Aha işte duymak istediğim şey! Mümkün olduğunca onları açarız. Sana gelince yakışıklı çocuk, sana bir şey yapmaya gerek bile yok, sen zaten modellik yapmak için doğmuşsun, kendi tarzın sana çok uyuyor... Ne diyorsunuz, kabul ederseniz çok mutlu olurum."

"Ay n'olur edelim! Ben ediyorum!" dedi Ece heyecanla ellerini çırparak.

Yusuf aklına yatmış bir şekilde gülümseyerek "Olur yani bana da uyar..." diye mırıldandı. Ezgi de sevmişti bu fikri. Daha önce hiç modellik yapmamıştı. Ama entelektüel bir sergide yer alacak olma fikri hoşuna gitmişti.

"Bence de olur. Daha önce hiç modellik yapmadım ben ama, siz yardımcı olacaksınız herhalde?" diye sordu Sedef'e.

Sedef 'kanka rahat ol ya' bakışı atarak "Ne sizi Ezgicim? Sedef de bana, çok eğleneceğiz bak görürsünüz. Hiç öyle gerilmenize gerek yok, profesyonel iş gibi düşünmeyin, ha tabii 'duygusal' anlamda bir şeyler kazanırsınız o ayrı, ama çok eğlenceli olarak haberiniz olsun. Sen ne diyorsun Altuğ? Seni zorlamış olmayayım ama..."

Ece neşeyle Altuğ'dan tarafa dönerek "Ablam süper fotoğrafçıdır Altuğ, n'olur kabul et!" dedi yalvararak.

"Yani olur herhalde, ben de hiç öyle sanatsal anlamda poz vermedim, çoğu zaman pazarlama ve reklam amaçlı modellik yaptım ama... Peki." deyince Ece "Oleeeey!" diye bağırarak havaya zıpladı.

Sedef de çok sevinmişti. "Tamam o zaman, uygun zamanlarınızı bana iletin, sergi 22 Aralık'ta. Vaktimiz var ama çok da geçe bırakmayalım."

BİTMEYEN AŞK ESKİZLERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin