Hiç Ayrılmamışız Gibi - 33. Bölüm

6.2K 432 70
                                    

12 YIL SONRA

"Altuğ... Sormayayım dedim ama dayanamayacağım sanırım. Neden bu köprüden gidiyoruz? Arazi birinci köprüden daha yakındı, yolu gereksiz yere uzattık..."

"Orası tıkalıdır diye buradan geldim. Buradan da gideriz canım ne olacak ki."

Altuğ parmaklarını direksiyona vura vura radyoda çalan şarkının ritmini tutturuyordu. Ağzını açmadan sadece 'mmm'layarak şarkının melodisine eşlik edebiliyordu. Ezgi ise sanki İstanbul'u ilk defa görüyormuş gibi merakla etrafına bakınmaktaydı. Altuğ'dan yana pek bakası yoktu. Zaten bütün gün boyunca dip dibe çalışmışlardı.

Altuğ önce yaptığı sunumu özet geçmişti. Ezgi gittiğinden beri sadece iki gün geçtiği için bir değişiklik yapmamıştı pek. Fakat bugün beraber çok sıkı çalışmışlardı. Altuğ özellikle Ezgi'nin memnun olmadığı yerleri söylemesini istemişti. Ezgi başta çok mırın kırın etse de Altuğ zorla lafı onun ağzından almayı başarmıştı. Ezgi'nin istediği yönde birkaç şeyi değiştirmişlerdi. Yeni eklemeler ve çıkarımlar yapmışlardı. Altuğ bugün ilk defa Ezgi'ye hak vermek zorunda kalmıştı. Gerçekten bütün işi kendisinin yaptığını gerçekten bugün fark edebilmişti. Bugün Ezgi adam gibi müdahale etmişti her şeye, sürekli durdurup kendi fikirlerini anlatmıştı uzun uzun. Ve Altuğ hakkını vermeliydi ki Ezgi'nin çok iyi olduğu konular vardı. Görsellikte ve pratiklikte Altuğ daha iyi olsa da, Ezgi'nin de çevreye yararlı ama kaliteli, kullanımı kolaylaştırıcı ve güvenli fikirler sunmada baya iyi olduğunu kabul etmesi gerekmişti.

Ne de olsa Altuğ'u Ezgi yaratmıştı, böyle bir gerçek vardı. Sadece Altuğ hızla kendini geliştirmeye devam etmişti Ezgi'den sonra.

Ezgi saf saf etrafına bakınmaya devam ederken tam köprünün ortalarına geldikleri sırada telefonu çalmaya başladı. Karmakarışık çantasından yeni telefonunu—yani Altuğ'un eski telefonunu—çıkarıp ekranına baktı.

Ece arıyordu.

"Efendim güneş saçlım?"

Altuğ duyduğu bu lakap üzerine hemen gülümseyerek başını Ezgi'ye çevirdi. Bunu duymayalı seneler olmuştu. Bu sesleniş Altuğ'a bir anda gençliğini hatırlatmıştı. Ece, Yusuf Ezgi ve kendisinin beraber takıldıkları o günleri.

"Ezgi?! Ezgi sen ne haltlar karıştırıyorsun?! Neler olup bittiğini bana söylemeyi düşünüyor muydun?"

"Ya arayacaktım ama telefonu kırdım. Sonra bütün gün Altuğ'la çalıştık—"

"NEEE?! Kim?!"

"Ya ben nişanı atınca evlilik hazırlığı problemi ortadan kalkmış oldu. E haliyle ben de çalışmaya vakit ayırabilecek hale geldim, o yüzden çalışmaya karar verdim."

"Ezgi sen benimle dalga mı geçiyorsun? Bana her şeyi baştan anlatır mısın lütfen? Neredesin sen?"

"Köprüdeyiz şimdi biz, araziye gidiyoruz, sitenin yapılacağı yere... Ya ben öğlen attım nişanı. Nadide cadısı geldi, ağzıma sıçıp bıraktı benim iki dakikada, ben de ona dedim 'Al oğlunun turşusunu kur, kışın yersin.' Yani, kışın yersin demedim de, 'al başına çal'a getirdim lafı... Ozan kaşındı ama Ece ya, yetti artık yani burama kadar geldi. Tabii ben buram dediğim burnumu gösteriyorum ama sen görmüyorsun, neyse, anladın sen. Salak n'aptı biliyor musun, 'Çocuk düşünüyor musunuz' diye soran herkese kesin bir ültimatomla çocuk istemediğimizi söyledi. Neymiş efendim 'Annem istiyor ama, benim doçentlik sınavlarını vermem lazım da, vakit ayıramam da' bilmem ne... Eve geldik dün akşam bir güzel kavga ettik... Hayır, çocuk isteyen benim yani annesinden önce, annesine ne oluyor? Onun ne haddine bizim yapacağımız çocuk? Onun isteyip istememesinden bana ne yani?! Of delireceğim, akşam ben size gelirim muhtemelen, daha detaylı anlatırım sana orada, yarın bekarlığa veda ve kına için yer bakmamıza gerek kalmadığından yarın da boşuz."

BİTMEYEN AŞK ESKİZLERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin