BUGÜN
Ezgi, Ece'nin kucağındaki Deniz'e bakarken burukça gülümsüyordu. Fakat içi hiç gülmüyordu. Gözleri hep karşı kıyıya, Reina'nın olduğu yere doğru gidiyordu. Son zamanlarda canı iyice sıkılıyordu. Hayatında iyi giden hiçbir şey yok gibiydi. Üç kelam ettiği Ediz'le bile neredeyse hiç konuşmaz olmuştu. Altuğ bile daha çok konuşuyordu Ediz'le. Aynı şekilde Pelin'le de öyleydi. Neden böyle olmuştu, anlamıyordu. Altuğ'da şeytan tüyü vardı, ondan emindi. Kendini sevdirmeyi iyi biliyordu. Sarper'e Taylan'a bile sevdirdiyse en imkansızına bile sevdirirdi o. Kendi mal annesi Nevşin bile Altuğ'u çok seviyordu. Tabii Ezgi onun içten içe herkes gibi Eliz'le birlikte olmasını istediğini biliyordu. Zaten kendisi ve Altuğ dışında çevrelerindeki herkes bunu istiyor gibiydi.
Altuğ'un böyle bir düşüncesi yoktu tabii ki de. Asla olmamıştı. Fakat şu son zamanlarda o kadar çok partilere, etkinliklere gidiyordu ki... Hepsinde de Ezgi yok, Eliz vardı. Bu da Ezgi'nin sinirini bozuyordu. Sevgilinle iki ayrı kafada insan olmak çok zordu. Yapabildikleri ortak şeyler çok sınırlıydı. Bir kere sürekli evdelerdi. Yusuf'la Ece neredeyse dünyayı talan etmişlerdi beraber. Gerektiğinde Ece Yusuf'a, gerektiğinde Yusuf Ece'ye ayak uydurmayı başarabiliyordu. Ezgi ise Altuğ'la ortak noktada buluşmada çok zorlanıyordu. Zaten kasmadıkları sürece buluşamıyorlardı. O yüzden şimdi olduğu gibi ayrı takılmaları gerekiyordu.
İçten içe bu konuda kendisine daha çok kızıyordu aslında. Yusuf gibi katı kuralları olan bir adam bile Ece'nin dünyasına ayak uyduruyorsa, Ezgi Altuğ'a uymayı hayli hayli başarabilirdi...
Bu akşam Altuğ'la beraber yemeğe çıkmak istemişti. Sonra da o ilk gittikleri caz bara falan gitmeyi teklif etmişti. Ama Altuğ Bey kendi arkadaşlarına önceden verilmiş sözü olduğunu söylemişti. Reina'ya gideceklerini, muhtemelen de öncesinde yemek yiyeceklerini belirtmişti. Üzerine Ezgi'yi de davet etmişti tabii ki de. Asla bunu atlamazdı fakat kabul etmeyeceğini de her zaman bilirdi. O yüzden artık bu tarz soruları sorarken isteksiz oluyordu...
Ezgi bu seferlik bir an için kafasında tartmıştı bu fikri... Beliz, Selin ve Derin'le birlikte önce sosyetik bir mekanda yemek, ardından Reina'da o tek düze giden şarkılarda sınırsız eğlence... Sonra yüzünü buruşturarak "Hmm... Almayayım ben Altuğ." demişti her zaman yaptığı gibi.
Yalnız kalınca akşamı Ecelerde geçirmeye karar vermişti. Sedef'le Mehmet, Deniz'i alıp gelmişlerdi bu akşam yemeğe. O yüzden evde mutlu bir curcuna vardı. On dört aylık olmuş olan Deniz pek bir neşe doluydu. Sürekli etrafa gülücükler saçıyordu. Hele de Yusuf'la Ece ona şirinlikler yaparken o açık kahverengi gözlerini kocaman açıp patlamış minicik dişlerini göstererek gülümsemesi tatlılıktan ölmesine neden olacaktı.
"Ya cidden annesi bu çocuk ya! Gülümsemesini Sedef'ten almış her şeyiyle." dedi Ece işaret parmağıyla Deniz'in burnuna pıt pıt yaparken. Yusuf gülümseyerek başını yemek masasında oturan yengesine çevirip "Valla yenge ya, aynı senin gülüşün. Bir de bu çocuk hiç ağlamıyor, çok tuhaf, hep gülüyor." dedi.
"Öyle yaptık oğlum biz onu. Benim çocuğum ağlayamaz." dedi Sedef kati bir şekilde. Hakikaten de Deniz pek ağlamazdı. İlginç bir çocuktu o konuda.
Yusuf Deniz'i Ece'nin kucağından alıp bahçede gezinmeye başladı. Ezgi mutsuz gözlerle onları izlerken Ece gecenin başından beri farkında olduğu durumu bir kez daha Ezgi'nin gözlerinde gördü.
"Keşke gitseydin Ezgi. Müzikten sıkılınca buraya gelirdin. Hem Pelin'le Ediz'le Ufuk'la, Altuğ'la konuşurdun. Düşündüğün kadar yalnız kalacağını sanmıyordum ben." Dedi Ece. Ezgi omuz silkerek arkasına yaslandı. "Gerçekten sıkılırdım ben orada Ece. Burada iyiyim. Sonra görüşürüz, kaçmıyor ya. Zaten hep beraberiz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİTMEYEN AŞK ESKİZLERİ
Roman d'amourİki yakın arkadaş; gotik prenses Ezgi ve onun güneş saçlısı Ece... İkisinin birbirine uzak tarzlarına ve yaşantılarına rağmen birleşen hayatları, sevinçleri ve aşkları... Aşkları demişken; Altuğ ve Yusuf-namı diğer, Yanlış Yaptık Yusuf- Aslında iki...