BUGÜN
"Sedeeef! Nereye gidiyorsun, duur!" Ece yanından geçip gitmekte olan Sedef'i görünce onu kolundan yakalayarak sessiz bir tonda ona seslendi. Sedef onun ani hareketi karşısında yalpalayarak durdu. Beş aylık hamile olduğundan kendi sergisinde topuklular eşliğinde gezemiyordu.
"Ece valla düşüreceksin beni. Senin yüzünden çocuk da düşecek." Dedi. Bir an için Ece'nin gözleri korkuyla büyüdü. "Allah korusun kız!" dedikten sonra hemen eliyle kulağını tutup dişine vurdu. Sedef şaşkınca onun, o hareketi yapmasını izledi.
"Sen o hareketi nereden öğrendin kızım?" dedikten sonra kahkahayı patlatıp devam etti. "Sen baya baya adapte olmuşsun buraya Ece."
"Uf ne bileyim öğreniyorum işte... Yusuf beni uyuz ediyor ya. Nur aradı gene! Onunla konuşmak için dışarı çıktı inanabiliyor musun? Sergideyiz yani, sonra arasam olmaz mı diyebilirdi. Bıktım valla ben bununla uğraşmaktan."
Sedef iki elini Ece'nin yüzüne koyarak ona masum bir bakış attı. Gülümsemeye çalıştı.
"Mehmet'in ağzını aradım Ece... O da sormuş Yusuf'a ne iş diye. Yusuf bir sorun olmadığını, sadece arkadaşça takıldıklarını ve Nur'un şirkette kendisine yardımcı olduğunu söylemiş. Gerçekten, Yusuf seni çok seviyor, yapma böyle, üzme kendini."
Ablasının yanağına kondurduğu öpücüğe rağmen asık suratı düzelmedi Ece'nin. Bu Nur meselesinden bıkmıştı. Onun yalancı samimi tavırlarından da, her şeyinden de illallah gelmişti.
"Bilmiyorum, kızgınım ben, herkes sürekli aynı şeyleri diyor, aynı öğütleri veriyor ama içimde kötü bir his var işte. Uf neyse n'apıyorsun sen?"
Sedef gülmesini önlemek için iki dudağını birbirine sıkı sıkı bastırdı. "İlahi Ece, hakikaten daha önce hiç fotoğraf sergisine gitmediğin belli... Hadi fotoğraf sergisine gitmedin, normal sergiye de mi gitmedin? Sergi sahibi olarak konuklarımla ilgileniyorum."
"Hmm peki o zaman, ben gidip bir yerlerde kadersizliğime yanayım. Sen de bu hamile karnınla sana deli gibi aşık kocanın yanına falan git de, iyice depresyona gireyim."
"Kızım kapmışsın Yusuf gibi çocuğu, hala şikayet ediyorsun. En iyisi yahu o! üçü bir arada kahve gibi çocuk. Hatta aromalı aynı zamanda."
"Ya ya sorma... Ne aromalı ama..."
Sedef gülerek elini şişmiş karnına koydu. "Bu konuyu abartma lütfen, sıkma canını boş yere." Son bir kez Ece'ye göz kırptıktan sonra onun yanından ayrıldı. Ece onun gittiği yöne doğru baktı.
Ece Sedef'in arkasından bakarken iyice suratını astı. Yalnız kalıp gene boşluğa düşünce en çok hoşuna giden duvarın başına geldi. Bu duvardaki fotoğrafların hepsini çok sevmişti nedense. Sergideki tüm fotoğraflar aşkla ilgiliydi fakat buradakiler ayrı bi hoşuna gitmişti. Buradaki fotoğraflarda genelde çiftler vardı. Bakarken içi ısınıyordu. Belki de kendisi de genç bir aşık olduğu için, fotoğrafları incelemek içinde böyle bir etki yaratıyordu... Aşık olma hissinin yarattığı mutluluğu değil de, aşık olduğu adamı düşününce yüzü asıldı.
"Sevimsiz... Salak... Pislik..." diye geveledi kendi kendine. Kollarını göğsünde kavuşturmuş karşısındaki fotoğrafa bakarken, kaşları çatıktı. Fotoğrafta; mavi deniz ve bej renkli kumların arka fon oluşturduğu bir sahilde, genç ve yakışıklı bir adam sevdiği kadını yatırmış, dudaklarından öpüyordu. Ama Ece'nin fotoğrafa dikkat edebildiği yoktu. Şu an aklında Yusuf'u dövmekle meşguldü.
Yanındaki çiftin kaş altından kendisine baktıklarını fark ettiğinde, aslında az önce söylenirken fazla da gevelememiş olduğunu anladı. Hakaretlerini yanındaki çift duymuş olmalıydı. Bakışlarını utanç, korku ve gerginlikle yanındaki çifte çevirdi. Ve sonra adamakıllı fotoğrafa dikkat ettiğinde, fotoğraftaki çiftle yanındaki çiftin aynı kişiler olduğunu anladı ve gözleri korkuyla büyüdü. Üstelik yanındaki adam zamanında Sedef'in kendisine gösterdiği ve Ece'nin de beğenmekten öldüğü Ateş Ateşdağlı'nın ta kendisiydi ve bu fotoğraf da onun fotoğrafıydı. Ve tabii yanındaki eşinin de...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİTMEYEN AŞK ESKİZLERİ
Romanceİki yakın arkadaş; gotik prenses Ezgi ve onun güneş saçlısı Ece... İkisinin birbirine uzak tarzlarına ve yaşantılarına rağmen birleşen hayatları, sevinçleri ve aşkları... Aşkları demişken; Altuğ ve Yusuf-namı diğer, Yanlış Yaptık Yusuf- Aslında iki...