Bekleyiş - 2. Bölüm

14K 540 78
                                    

BUGÜN

Koştura koştura otele girdi. Babasından acilen bir araba istemesi gerekiyordu. Bu iş bu şekilde gitmezdi. Okulun etrafında genelde taksi bulunmuyordu, haliyle o da otobüse binmek zorunda kalıyordu ve okulun durağından geçen bütün otobüsler o kadar dolu oluyordu ki bir anda insanı pis bir yaratığa dönüştürüyordu. Ve her ne kadar normalde otobüsü tercih etse de böyle özel buluşmalarda bu kadar iğrençleşmenin gereği yoktu.

Terden saçları kafasına yapışmıştı ve inanılmaz berbat görünüyordu. Terastaki lokantaya çıkmadan önce lobideki tuvalete daldı hızla koşarak. Saçını başını mümkün olduğunca düzeltti. Şekil veremeyince acele bir topuz yaptı kalemini kullanarak. Hatta üstündeki tişörtü çıkarıp havalandırdı ve üzerine bolca parfüm sıktı. Elini yüzünü yıkadıktan sonra biraz bekledi. Daha fazla geç kalmasının ayıp olacağını düşünerek tuvaletten çıktı ve asansöre yöneldi. O sırada kendisini gören otel çalışanlarından biri "Merhaba Ece Hanım" diye kendine başını eğerek selam verdi. Ece adamı tanımadığı için sadece gülümsemekle yetindi.

Asansörün kapısı açıldığında karşısına annesi çıkınca şaşırdı biraz. Annesi gözlerini kısarak Ece'yi inceledi.

"Savaştan çıkmış gibi duruyorsun kızım şu tişörtünün omzunu düzelt, ne o öyle yamuk yumuk? Saçların desen kafanda kediler gezmiş gibi."

"Anne moda bu moda! Tek omzu açık bluzlar çok hoş bence böyle 'yamuk yumuk'. Ben çok geç kaldım Sedefleri daha fazla bekletemem, gitmem lazım sonra görüşürüz.

Hızla annesinin yanağına bir öpücük kondurdu ve asansörün kapısı kapanmadan içeri daldı. En üst kata gelene kadar geniş asansörün aynasında kendine olabildiğince çeki düzen vermeye devam etti. Asansör ding edip kapı açıldıktan sonra holden geçip restoranın kapısından girdi. Tam kapıdan girerken çantasındaki telefon çalmaya başlayınca panik oldu. Montunu çantasının sapına asmıştı. Çanta fermuarını açarken montunu yere düşürdü. Oflayarak montunu almaya eğildiğinde çantasının içindeki tüm küçük çizim taslakları ve kalemler falan yere saçıldı. İki saniyelik duraksama yaşarken, yere oturup haline yanmayı planlıyordu. Bir garson yardım etmek için yanına gelince eşyalarını toparlamaya çalıştı. Bu sırada da yere düşmüş olan ve hala çalmaya devam eden telefonunu açtı.

"Ben hallederim." dedi tepesine gelen kişi garsonu yollayarak. Öbür tarafta hatta "Kızım açamadın bir telefonu ya!" diye çemkiren Ezgi'nin sesini duyarken, Yusuf'un yakışıklı yüzüne baktı. Kıvırcık uzamış saçları yüzüne doğru geliyordu. Bıyıkları ve sakalları birleşiyordu yüzünde. Dudaklarında küçük bir gülümseme vardı.

"Ne oldu Ezgi daha yeni ayrıldık? Senin yüzünden küçük çaplı kıyamet yaşadım burada." diye sessizce bağırdı Ece. Yusuf Ece'nin kağıtlarını düzenli bir şekilde çantasının içine koyuyordu.

"Kusura bakma canikom. Benim dersim bitti. Senin yemeğin ne alemde onu soracaktım. Geçeceğim ben Küçük Beyoğlu'na. Bitince gel mutlaka. Bekleyeceğim."

Ezgi'nin 'bekleyeceğim' derken ki ses tonuna gülmeden edemedi Ece. Acayip ümitsiz ve çaresiz çıkmıştı. "Tamam gelirim. Sana acil erkek arkadaş lazım biliyorsun değil mi? Benimle konuşurken çok acınası bir haldesin. Haluk'tan ses seda yok mu? Ay dur ayıp oluyor insanlara ben gelince konuşalım."

Ezgi iç geçirdi Haluk'un adını duyunca. Kendi kendine sırıttı. "Tamam gel konuşalım." dedi hayal alemine dalmış gibi. Bay bay diyemeden telefonlar kapandı.

Masaya varmadan "Teşekkür ederim." dedi Yusuf'a. Bütün eşyalarını o toplamıştı. Yusuf bir şey diyemeden cam kenarındaki masanın başına geldiler. Ablası Sedef ve eşi Mehmet ilgiyle Ece'ye bakıyordu. Ece de ilgiyle kendisine sırıtan ablasının üç aylık hamile karnına bakıyordu. Sonra bakışlarını ayağa kalkan Sedef'in yüzüne çevirip, onun gibi sırıtmaya devam etti.

BİTMEYEN AŞK ESKİZLERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin